“Kayaların ortasında bitmiş bir ot gibi yetiştim Adana topraklarında. Doğduğumda adıma Cumali demişler. İnce Cumali… Boğazımdaki lokma, ciğerlerimdeki hava, damarlarımdaki kan, hep o dağların, Çukurova topraklarının parçasıdır…”
Evet, geçmişte 45’lik plaktan sıklıkla dinlediğim İnce Cumali’nin türküsü kulaklarımdan silinmedi. Belleğimde yer eden bu yapıtı internet ortamında araştırdım ve dinleme mutluluğunu tekrar tattım. Sanatçı Şenay Şenses’in o duygusal sesinden müziğini yeniden tekrar tekrar dinledim! Eskimiş de olsa, internet ortamında bularak filmini de izledim.
“Adana’nın dağlarında
Bülbül öter bağlarında
Cumali’mi arıyorum
Çukurova yollarında
Aman aman amann
Adana’nın yollarında…”
Televizyon ve sosyal yaygı olmadığı günlerde insanların en büyük eğlencesi sinemaydı. Sinemamız onlarca büyük sanatçı yetiştirdi. Hepsi birer çınar gibi yükseldiler, milletin gönlünde taht kurdular ve pek çoğu sessiz sedasız bu dünyadan gittiler.
Erol Taş, bu adlardan biridir. Kırk yıl süre ile Türk sinemasında bütün zamanların en güçlü karakter oyuncusu olmayı başarmıştır. Oyun gücü ve yorumu öylesine harikaydı ki, onsuz çekilen bir film sanki tatsız tuzsuz, bir yanı eksik kalmış gibi olurdu.
Rahmetli Erol Taş’tan söz açılmışken biraz onu konu edelim. Erol Taş, gençlik yıllarında Erzurum’dan kalkar İstanbul’a gelir. Tuzlada bir fabrikada işçi olarak çalışır. Biçimli vücudu, endamlı yapısı ve spora olan düşkünlüğü bilinmektedir. Güreş ve boks yapmış yürekli bir adamdır. Askere gider gelir ve yine aynı fabrikada işine devam eder. Derken günler gelir geçer. Tekdüze geçen hayatı bir gün fabrikanın civarında film çekmeye gelen ekiple birlikte değişir. Yaz günlerinde iş çıkışı fabrikanın hemen yakınında bir film çekilmektedir.
Erol Taş ve arkadaşları fırsat buldukça sete koşarak çekilen filmi izlerler. Mahalleden birkaç serseri set ekibini rahatsız edip olay çıkarır. Bir seferinde yine aynı serseri takımı setteki kızlara sataşınca Erol Taş ve arkadaşları yönetmen Lütfi Akad’ın gözleri önünde serserilere güzel bir ders verirler. Lütfi Akad gerçek bir kavga sahnesinden çok etkilenir. Bir süre sonra çektiği başka bir filmde bir kavga sahnesi için Erol Taş’a haber gönderir. Erol Taş teklifi kabul eder ve kavga sahnesinde oynar. Birkaç demene çekimi sonrası büyük beğeni kazanır. Diğer yönetmenlerde görüntüleri izleyip çok beğenirler! Erol Taş’ın şansı açılır ve o çekimlerden sonra aranan adam olur.
Rejisörler onu filmlerinde oynatmak için birbirleri yarışır. Erol Taş en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü İnce Cumali yapıtıyla alır.
İnce Cumali, Türk sinemasının domino taşlarından birisidir. Yılmaz Güney gibi sinemamızın gelmiş geçmiş en büyük sanatçısını kazandırmakla kalmamış, film dört ödül birden kazanmıştır. İrfan Atasoy da bu filimle seyircinin karşısına çıkmış ve yıllar sürecek sinema serüvenine İnce Cumalı ile başlamış olacaktır.
İnce Cumali herkes adına kazanç üreten bir film olmuştur. Ağalık sistemine başkaldırışının öyküsü Yılmaz Güney ile başlar. Esasen ülkemizin 1950’li yılları sinemada Yılmaz Güney’le, yazın alanında Yaşar Kemal, İnce Memed’le ağalık düzenine başkaldırışın önünü açan adlar olmuştur.
İnce Cumali’de çevreyi kasıp kavuran bir Ali Ağa vardır. Kendi varlığını ve egemenliğini sürdürmek adına rakip gördüğü zengin bir ailenin çocuğu doğunca hepsini öldüren Ali Ağa, bu şekilde egemenliğin kendinde kalacağını düşünür.
Ancak rakibinin oğlu sağ kalmıştır. Onu bir değirmenci yanına alır ve tam bir eşkıya gibi büyütür. Cumali, değirmenciyi babası bilir ve bir gün savaş oyunu oynarlarken babasını esir alır ve onu vurmak ister. Sitemi hangi babanın çocuğunu silahla yetiştirdiğidir. Değirmenci sesini çıkarmaz ama yıllar sonra Cumali’nin ısrarı sonrası olanları anlatır.
Cumali intikam almak için yola çıkar ve ağanın kızını dağa kaldırır. Ağanın kızına âşık olur, işler değişir. Bir gece köye döner ağanın odasına kadar girer. Niyeti onu öldürmek değil, kızını sevdiğini söylemektir. Ancak sesleri duyan ağanın yeğeni gelir ve tartışma sonrası amcasını öldürür. “Ali Ağayı Cumali öldürdü!” haberini yayarlar.
Cumali’yi aramak amaçlı jandarmalar gelir. Cumali’nin eşi hamiledir, Cumali onun köye dönmesini ister. Kendisinin daha yukarılara çıkıp izini kaybettirmek istediğini ve katil olmak istemediğini belirtir. Eşi peşini bırakmaz. Çocuk mağarada doğar. Jandarmalar mağarayı çevirir.
***
Filmin yönetmeni Yılmaz Durudur. Senaryo Türkan Duru’ya aittir. Filmin yapımcısı ise İrfan Atasoy’dur. Adana’yla işbirliği söz konusudur. Bu insanlar birbirlerini çok eskilerden tanıdıkları için oldukça başarılı yapım ortaya çıkmıştır. Günümüzde çekilen eşkıya filmi önemli gelirler elde etmiş ve seyirci hâsılatı kırmıştır. Seyircide derin etkiler bırakan Eşkıya filmi, yıllar sonra da olsa İnce Cumali’den etkilenerek çekilmiştir.
*