Türkiye Cumhuriyeti zor bir dönemden geçiyor. Vatanına bağlı, milletini seven, vicdanı hür, demokrat, bağımsız ve adaletten sapmayan özü, sözü, fikri ve davranışlarıyla yeni bir Çanakkale ruhuna ihtiyacımız var.

Bana hep buralarda derin bir tehlikenin,gizli uğultusu ulaşır.

Anlamlı boşluklara, söylenmemişlere, gerçekle gerçeküstünün kesiştiği yalın ayakların izlerini takip etmeye çalışırım...

Hele ki 3.Dunya Savaşı'nın konuşulduğu bu günlerde.

Ölüme yazgılı Anadolu evlatlarının göksel türkülerini duymaya geldim.

ÇANAKKALE'DEYİM...

Tarihin en kanlı muharebelerinden birine sahne olan ve dünya harp tarihine geçen, Çanakkale Savaşları’nın yaşandığı Tarihi Gelibolu Yarımadası’ndayım. Mehmetçiğin toprağın altında kefensiz yattığı yerdeyim.Bu kefensiz Cennet güllerinin,bu kutsal toprakların manevi bekçilerinin kudretini tekraren görmek ve kıyamete kadar kalacak sevdamızı söylemeye geldim .

Ulu ağaçların gölgesinde dua ediyorum. Memleketten getirdiğim toprakları ve tenimdeki ateşi , telaşımı  kabul edin diyorum.

Ta ki, her bölgeden, her coğrafyadan, her köyden gelen o kahraman Mehmetçiklerin o büyük hatıraların yaşatmak ve gelecek kuşaklara aktarmanın sorumluluğu içerisinde olunduğu gibi .

Çanakkale nasıl sevilmez ? Bu milletin ortak değeri, manevi başkenti sevilmez mi?

İçinde yabani arzuları olanlara rağmen; İçinde kavgalarını yaşayan bu Ulu Milletin evlatları;

Tarihin en kanlı muharebelerinden birine sahne olan ve dünya harp tarihine geçen ‘Çanakkale Geçilmez’ destanının yazıldığı Çanakkale Savaşları’nın yaşandığı Tarihi Gelibolu Yarımadası’ndaki Şehitler Abidesi, Seyit Onbaşı Heykeli, 57’nci Piyade Alayı Şehitliği, Conkbayırı, Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi, Kilitbahir Kalesi, Bigalı Kalesi ve Seddülbahir Kalesi’yle her yıl binlerce ziyaretçiye Çanakkale ruhunu yaşatmaya devam ediyor.

1915 yılında Çanakkale’de Türk milletinin büyük bir zorluğa göğüs gerdiğini elbette biliyorlar. Çanakkale’de milletçe büyük bir haksızlığa, büyük bir saldırıya uğranıldığını ve de “Çanakkale’de, dünya toplanıp tabiri caizse yedi düvel üzerimize gelmişti. Fakat Türk milletinin kahraman evlatları, her bir bölgeden, doğudan, batıdan, güneyden, kuzeyden, her şehirden her kasabadan her köyden koşarak Çanakkale’ye geldi ve buradaki o büyük yangını söndürmeye gayret gösterdi. İşte o memleket evlatları buralarda kimisi şehit oldu, kimisi gazi oldu. Kimisi tarihi gazi olarak Çanakkale’nin şanlı müdafi olarak geçmişi oldular ve bu savunmaya Çanakkale’nin şanlı müdafaasına Türkiye’nin her kasabasından, her ilçesinden, her ilinden hatta her ailesinden kahraman Mehmetçikler koşup geldiler. Hatta o zamanki vatan coğrafyamız içerisinde olan fakat şu anda ülke sınırları dışarısında kalan soydaşlarımızdan, akrabalarımızdan, dostlarımızdan koşarak Çanakkale’ye o büyük haksızlığa ‘dur’ demek için buraya koşmuşlardı. O yüzden Çanakkale bu milletin ortak değeridir, manevi başkentidir. Çanakkale bizimdir, Çünkü her millet evladının bir parçası Çanakkale’de yatmaktadır. Her aileden, her sülaleden birileri Çanakkale’ye gelip bu topraklarda ya şehit olmuştur ya gazi olmuştur. Biz Çanakkale’ye bu milletin beraber olduğu zaman, bir olduğu zaman, kardeş olduğu zaman, ne kadar büyük işlerin üstesinden gelebileceğini gösterdiğini, yani burada kardeşliğimizi muhafaza ettiğimiz zaman Çanakkale’deki gibi bir ve beraber olduğumuz zaman nasıl büyük işleri başarabileceğimizin gösterildiği yer olarak bakıyorum. Çanakkale’ye bir ortak değer olarak bakıyorum. Her yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının da, Çanakkale’de hakkının, payının olduğunu çok iyi biliyorum. O yüzden buraya Çanakkale’ye Hakkari’den, Edirne’den, Denizli’den, Ankara’dan, Kastamonu' dan , Kırşehir' den Balıkesir’den dört bir vatan toprağından koşarak gelmişlerdi. Burada onlar kefensiz toprağın altında koyun koyuna yatıyorlar. Bu toprakların manevi bekçileri olarak da kıyamete kadar kalacaklardır.

Onların aziz ruhları şad olsun.