DÜNYA genelindeki Türklere sahip çıkma düsturu ile kutlanan değil, anılması gereken bir gün olması gerektiği belirtilen 3 Mayıs Türkçülük Günü nedeniyle bir açıklama yapan Türk Ocakları Kırşehir Şubesi Başkanı Süleyman Doğan, 3 Mayıs 1944’ün Türklük ateşinin tekrar alevlenerek, Türk milliyetçiliğinin ilelebet silinemeyeceği ve boyunduruk altına alınamayacağının göstergesi olduğunu söyledi.
Türk Ocakları Kırşehir Şubesi Başkanı Süleyman Doğan, şunları kaydetti:
“Aziz Türk Milliyetçileri, Büyük Türk milleti, tarihte pek çok hanedan devleti kurmuş ve bunların en büyüğü ve en uzun ömürlüsü olan Osmanlı Cihan Devleti, 600 yıllık hayatının büyük kısmında dünyaya örnek olmuştur. İmparatorluklar çağının sona ermesi, millî devletlerin ortaya çıkması sürecinde, Devlet-i Aliyye çeşitli tarz-ı siyasetlerle ayakta durmaya çalıştı ama olmadı. Türk milletinin yeniden diriliş hamlesi, yeniden Ergenekon’dan çıkışı olan Millî Mücadele sonunda millî devletimizi kurduk. Neticede kurduğumuz Cumhuriyet, Türk kültürünü esas aldı. Türk milliyetçileri fikir ve uygulamada Cumhuriyet’in kuruluşuna harçlarını koydular. Zaman içerisinde realpolitik denilen Demokles’in kılıcı, onların da tepesinde sallandı. Türk Ocaklarının kapatılmasından sonra dahi, kısmen hayalî bazı teorileri de içine alan bir anlayışla da olsa Türklük davası ve Türkçü düşünce, Devlet’in temel politikası olmaya devam etti. Ne var ki Türk milliyetçileri, 1944’te dönemin şartlarının etkisiyle büyük bir takibata, işkencelere, tabutluklara maruz bırakıldı.
“Geçmiş, biz ondan gerekli dersleri çıkarırsak bir anlam taşır. Geçmişin bize sağladığı büyük zenginlikleri olduğu gibi, taşımak zorunda olduğumuz yükleri de vardır. Bu çerçeveden baktığımızda, 3 Mayıs 1944’ün bugün de ibret alınması gereken yönleri apaçık meydandadır. Türk millî kimliği ve bu vatanda meydana getirdiğimiz birikim, bize yol ve yön göstermelidir. Milliyetçilik ve vatanseverlik elbette kimsenin tekelinde değildir ama şunu da görelim: Milletin çıkarları ve devletin bekası davasında girdikleri sınavların hiçbirinden bütünlemeye kalmayan, fikirlerini esen rüzgâra göre değil derin tarihimizin ilhamına göre geliştiren Türk milliyetçileri, bugün büyük bir görevle karşı karşıyadır. Bu görev, toplumda yaşanan ayrışmaya karşı millî birliği güçlendirmektir. Bu, sadece siyasi alanla ilgili değildir; tarih, kültür, kimlik, gelecek tasavvuru bakımından da ciddi bir ayrışmanın belirtileri görülmektedir.
“Son yıllarda yaşananlar, genel olarak Türkiye’de olduğu gibi, Türk milliyetçileri üzerinde de derin tesirler yaratmıştır. Bunlar üzerinde hem bütün millet olarak hem de hassaten Türk milliyetçileri olarak durmamız ve düşünmemiz icap ediyor. Tarihimize ve müktesebatımıza bir bütün olarak sahip çıkan, milleti tarihî planda da güncel olarak da ayrıştırmayan bir anlayışı geliştirmek durumundayız.
“Unutmamalıyız ki, bizim davamız ne kuru cihangirlik ne de kuru kuruya övünmeye dayalı, içi boş bir milliyetçilik davasıdır. Bizim davamız; bu asil milletin geçmişten geleceğe uzanan macerasında, adalet ve nizam kavramlarında simgeleşen “Kızıl Elma”nın peşinde koşma davasıdır; bin yılı aşkın bir süredir önder olduğumuz İslam dünyasına ve bütün insanlığa örnek olma davasıdır. Bu, bir kuru siyasi hâkimiyet meselesi de değildir; bir medeniyet davasıdır. Çünkü tarihte Türk, zorunlu kaldığı durumlar dışında, asla içe kapanmacı ve dışlayıcı değil; fethedici, yani yeni kapıları açıcı, kuşatıcı, kapsayıcı ve düzen götürücü bir millet olmuştur. Bugün Türk milliyetçileri, sıkıştırılan ve dar bir alana hapsedilen milletimizin Anadolu’daki yeni Ergenekon’undan çıkışı olan Millî Mücadele’yi de, 3 Mayıs 1944’te kendi devletleri tarafından maruz bırakıldıkları işkenceler sonrasındaki gelişmeleri de tarihimizin uzun hikâyesindeki yerlerine oturtmalıdırlar.
“Türk milliyetçileri, 21. yüzyılın bütün insanlık için taşıdığı anlamı ve getirdiklerini anlamazlarsa ne Türk milletine ne de Türk dünyasına vaat edebilecekleri hiçbir şeyleri olmayacaktır. Onun içindir ki 3 Mayıs ruhunun harekete geçirdiği heyecan ve coşkuyu bilgi, bilim ve tefekkür ile mezcedemezsek sadece kendimizi kandırmış, avutmuş olmakla kalırız. Doğu Türkistan’dan Kırım’a, Türkmeneli’nden Balkanlara uzanan coğrafyamızda, kardeşlerimizin uğradığı zulüm ve baskılara karşı kısa, orta ve uzun vadede çözümler bulmamızın yolu, Türkiye’yi güçlendirmekten ve Türkiye’de millî şuuru sağlamlaştırmaktan geçiyor. Bunun için sadece siyasi alandakilere değil ve hatta daha çok bilim, kültür, sanat alanındaki Türk milliyetçilerine görev düşmektedir.
“Bu duygu ve düşüncelerle 3 Mayıs 1944’ün kahramanlarını, Nihal Atsız’dan Alparslan Türkeş’e, Zeki Velidi Togan’dan Reha Oğuz Türkkan’a, Fethi Tevetoğlu’ndan Orhan Şaik Gökyay’a, Osman Yüksel Serdengeçti’den NejdetSançar’a hepsini ve diğerlerini, ahirete intikal etmiş bütün Türkçü büyüklerimizi rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.
“Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin!
“Ne mutlu TÜRKÜM diyene!” (HABER: CEMRE BAYRAM)