Kızgın zift gibi sıçrarken; gelecek dediğin, umut dediğin, direniş dediğin ömrün üzerine
Tank paletleri, postal sesleri, pranga gürültüleri yürüyebilir
Daha 17’inde küçücük yüreğine.
Dışarıda, koynunda körpe evladının çamaşırlarını koklayan bir ananın yüreği çarpar
Kaygıyla, gözyaşıyla, hızla; paramparça, hüznün uğultuları gökyüzüne koşan.
Koğuşlardan, yükselen dayanışma sesleri, sloganlar, parmaklıklara çarpan isyan;
Kimliğiniz, kavganız, mücadeleniz olabilir.
Hayat, korkusuz, endişesiz, telaşsız, daha 17’sinde İdama yürüyen; küçük ama asil bir ömrün tanığı olabilir.
Gövdesine saklanarak uyuyan bir güvercinin bir anda irkilerek kanat çırpışı, izini bırakabilir şafağa.
Şafak direnebilir, zindanlar, umutlar, yoldaşlar…
17’sinde ölüme yürüyen, bir yüreğin gidişine isyan eden ne varsa.
Metris son yurdundur artık, sevginin son kalesi, hücreler son umut durağın.
İdama giden son derin hasretin.
Hikayen, öykün, şiirin olabilir.
İmam, cellat, apoletli adamlar. Yakılmış cigaralar. Pranga sesleri, dağılan uğultular cezaevi avlusuna,
Beyaz bir kumaş içinde, 1.50 boylarında, cılız, sakalları yeni terleyen,
Yüreğinde ana ağıdı, belleğinde baba telaşı, ruhunda hasret dağı,
17 yaşlarında bir yiğit, incecik bileklerinde kelepçe, ayaklarından prangalar,
Başı dik, kuğu boynunda çift katlı asılı urgan, ölüme yürüyebilir.
Halk için, barış için, kardeşlik için, kanat çırparak.
Daha 17’sinde bir çocuk asmış bu tarih; utanç duvarları örerek ömrümüze!