Baharın gelişiyle birlikte toprağın, ağacın, çiçeğin uyanışına şahitlik ediyoruz. 23 Nisan Bayramı gibi tabiatın uyanışı ile özdeşleşen başka bir bayram yoktur. Tabiatın yeniden doğuşu nasıl bir nisan ayında oluyorsa, bir milletin derin uykusundan uyanışı da yine bir nisan ayına denk geliyor.

**

Çocukluğumuzun 23 Nisanları unutulur mu hiç? Bende ayrı bir yeri ve kıymeti olan İlk öğretmenim Yusuf Dulkadir’in bizleri hazırladığı, şiir okuduğumuz ve benim Nasreddin Hoca kılığına girdiğim tiyatro gösterisi hâlâ gözlerimin önünde canlanır. Köy okulunda okuyan bir insanın gözüyle 23 Nisan Bayramı kelimelerle anlatamayacağım coşkuda geçerdi. Köy kalabalıktı. Her aile o mutlu gün, evinden türlü hediyeler, yiyecekler, imkânı mucibince çocukları mutlu edecek şeylerle gelirdi. Bu etkinlikleri köylüler coşkuyla seyrediyor ve alkışlıyordu. Gösteriler bitince köylüler karınca kararınca evinden getirdiği yiyecekleri öğretmenlere teslim ediyor ve öğretmenlerimiz bizlere adil bir şekilde paylaştırıyordu. Eşit paylaşımın ilk temelini belki de bu sırada öğreniyorduk… Çok zaman geçti. Ne köylü kaldı, ne de köydeki o coşku. Ama içimdeki o heyecan hep aynı…

**

Dünün çocuklarıydık, üzerimizde siyah önlüklerimiz vardı,  bir bayram yerine gidiyorduk. 

Bugün 23 Nisan ya. Ben de 1989 yılında tuttuğum günlüğümdeki O gün için ne yazmışım ona baktım. Şöyle yazmışım: “Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Sahnede ‘Obur’ adlı oyunu canlandırdım. Daha sonra Nasreddin Hoca’yı canlandırdım”

Günlüğümde yazdığım gibi daha şimdi bile ezberimde olan şu şiiri yazmışım:

“Egemenlik gününde,

Tüm köylünün önünde,

Herkes sevinçle bekler,

Coşkuyla 23 Nisan’ı”

*

Çocuğa en çok yakışan mevsimdir bahar,

Bahar çocuktur,

Çocuk, çiçektir.

*

Şimdi sizlere Atatürk’e ait aşağıdaki sözleri sunuyorum:

“Milletin saltanat ve hâkimiyet makamı yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve bu makama, hâkimiyetin hükümetine Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti derler. Bundan başka saltanat makamı, bundan başka hükümet yoktur ve olamaz.”

“… Bir ulusta şerefin, haysiyetin, insanlığın varlığı ve kalıcılığı, kesinlikle o ulusun özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır.”

“… Güzel yurdumuzu yoksulluğa, ülkeyi yıkıntıya sürükleyen türlü nedenler içinde en önemlisi ekonomide bağımsızlıktan yoksun oluşumuzdur.”

“Ulusal ahlâkımız uygar ilkeler ve özgür düşüncelerle beslenmeli ve güçlendirilmelidir… Korkutma temeline dayanan ahlâk, bir erdem olmadıktan başka güvenilebilir de değildir.”

“Cumhuriyet, düşüncesi, vicdanı, kültürü özgür kuşaklar ister.”

“… Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz tahsilin hududu ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz:

Milliyetine

Türkiye Devletine

Türkiye Büyük Millet Meclisine düşman olanlarla mücadele lüzumu.

Fertleri bu mücadele sebepleri ve araçlarıyla mücehhez olmayan milletler için yaşama hakkı yoktur.”

“Adaletin de, hürriyetin de dayanağı milli hâkimiyettir.”

“Bir kurum ki, milletin irade ve hâkimiyetini ortaya çıkartmış ve temsil ettirmiştir, onun üstünde kuvvet yoktur. İdare usulümüz, kayıtsız ve şartsız egemenliğe sahip olan halkımızın geleceğini kendisinin yönetmesi temeline dayanır.”

*

Saklı Kalan Şiirler Köşemizin bu haftaki ilk misafiri Hüsamettin Olgun. 1994 yılına ait bir şiir:

NİSAN ÇOCUKLARI

Doğuş senfonisi eşliğinde

Işıklı sema gösterileri

başlar doğada.

Ulu bir nehrin gözyaşlarıyla

yıkanmış bedenler

ısınır birden;

nisandır gelen

Çifte bayram yaşanır

Bu toprağın nisanlarında.

Çocukça bir sevincin

Bayrakları gibidir

çiçekler…

Bülbül en güzel ötüşü için nisanı bekler.

Yağmur sonrası çıkan güneşin

Işınları yansır

gözlerinde.

Yüzlerinde bahar dalları gibi açar

gülücükler…

sevginin bereketini

belli ki nisan yağmurundan almış

nisan çocukları.

*

İkinci şairimiz CenabOzankan, yıl 1960:

 

MUSTAFA KEMAL’LE IŞIYAN GÜN

Aylardan nisan,

Günlerden cumaydı,

Bulut örtülüydü Ankara’ya.

Güneş arayan gözlerde

Işıdı Mustafa Kemal birden;

Başında siyah kalpak vardı,

Ayağında tozluklar

Bakışına ufuklar dardı…

Bir ülkü sarmıştı yüzünü,

Parlıyordu alnında

Mübarek bir düşünce,

Yağmur yağıyordu Karaoğlan’a

İnce ince…

İnsan seli birikmişti, vatanı seven

Bir alev dolanmıştı

Mustafa Kemal’e görünmeyen..

Sözlerinden gün doğuyordu

Milletin kaderine

Baharın tazeliğinde,

Sesi yükseliyordu;

“İrade-i Milliye!” diye diye,

Ve Mustafa Kemal,

Sancaklaşıyordu gittikçe…