Duvarda asılı resmin tam karşısına geçmişti. Yakışıklı, çakır gözlü adama özlemle bakıyordu. "100 yıl" dedi. "Dile kolay tam 100 yıl. Egemenliğimize kavuşalı bir yüzyıl geçti." Böyle bir Ata'sı olduğu için gurur duyuyordu.
Kapı çaldı, güzel giyimli bir kadın kapı aralığında göründü. Elinde mavi bir dosya vardı.
"Emel Hanım, üretim raporlarını getirdim."
"Masama bırak. Onları daha sonra inceleyeceğim." dedi Emel Hanım. Gözlerini fotoğraftan ayırmadan sordu. "Bayraklar asıldı mı?"
"Asıldı efendim. Fabrikamızın her tarafı bayraklarla ve Ata'nın resmi ile süslendi."
"Güzeel, çıkabilirsin."
Kadın çıktı. Kapıyı yavaşça kapattı. Emel Hanım, gözlerini fotoğraftan ayırmadan üzeri dosyalarla kaplı, büyük çalışma masasının önünde bir ileri bir geri yürümeye başladı. "Sen olmasaydın kim bilir biz ne halde olacaktık? Cahil insanları mutlu etmek için kendimizi paralayıp duracaktık. Kapı önündeki bir paspastan farkımız olmayacaktı. Söz söylemek ne haddimize! Ağam bilir, paşam bilir, deyip, bir denileni iki etmeyecektik. Köleliğimizi hakkıyla yerine getirmek için kendimizi heba edecektik. Okuyamayacak, öğrenemeyecek, düşünemeyecek, üretemeyecektik. Ne kendimizi ifade edebilecektik ne de haklarımızı arayabilecektik. Kadınların saçı uzun aklı kıt olur deyip susturacaklardı bizi. "
Telefon çaldı. Arayan imalat şefi Ayşe idi.
"Efendim Ayşe Hanım... Tamam tamam, madem çocuğun hasta olmuş, izin kağıdını imzala, çık... Geçmiş olsun, geçmiş olsun... Sen git çocuğunla ilgilen biz hallederiz." Telefonunu kapattı ve siyah deri koltuğuna oturdu. Önündeki dosyalara göz gezdirdi.
"Dedem rahmetli, Emel'i okutacağım sonra da fabrikaya yanıma alacağım, dediğinde ne kadar karşı çıkmışlardı. Kız kısmı okur muymuş, okuyup da ne yapacak, otursun evinde, demişlerdi. Hele ninem, ne kadar şaşırmıştı. Nee? Fabrikada mı çalışacak? Yok artık! Başımıza taş yağacak taş... demişti. Keşke bu günleri görseydi. Bak nine, başımıza taş filan yağmadı derdim, sen kendini boş yere üzdün.
Ya dedem, canım dedem, nasıl da nineme kafa tutmuştu. Okumasın da senin gibi cahil mi olsun? Ben torunumu okutacağım. Hem siz Paşa'yı duymadınız mı? Okuma seferberliği ilan edildi. Herkes okuyacak. Özellikle de kız çocukları, demişti. Dedemin bu konuşmalarını dinleyen anacığımın gözleri sulanmıştı. Bacağındaki, eski şalvara, ayağındaki kara lastiğe doğru eğmişti başını. Oyalı, kara yazmasının ucu ile gözyaşını silmişti. Babam hiç sesini çıkarmadan, heykel gibi durmuştu. Babası diyorsa doğruydu. Babası Kurtuluş Savaşı'nda Gazi ile düşmana kafa tutmuş adamdı. "Bir millet aydınlanacaksa bu, kadınla birlikte olacak." bunu ben söylemiyorum Atatürk söylüyor, Atatürk, demişti konuşmasının sonunda dedem. "Benim kız, erkek tüm torunlarım okuyacak, hakkını hukukunu bilecek, sürü gibi olmayacak, yönetilen değil yöneten olacak. Hakkı, adaleti gözetecek."
Kapı çalındı tekrar, gülümseyen bir erkek suratı içeri girdi. "Müdürüm, ben kutlamalara gidiyorum. Siz de gelecek misiniz?"
"O nasıl soru Onur Bey? Gelmez miyim? Ben de geleceğim." dedi Emel Hanım, gülümseyerek. "Böyle anlamlı bir kutlama kaçırılır mı hiç? Bu coşkuyu ömründe kaç sefer görür insan." Askıdaki çantasını aldı. "Biliyorsunuz, fabrika ne kadar büyük olursa olsun, o fabrikayı yönetenlerin işinin erbabı olmazsa fabrika çalışmaz, batar Onur Bey. Bunun içinde yönetici çok önemlidir."
Onur Bey, müdüresinin konuşmasını dikkatle dinliyordu. Onun neyi kastettiğini anlamaya çalışıyordu.
"Yönetmeyi beceremeyen insanlar, yönetilirler. Mademki Cumhuriyet bize seçme ve seçilme hakkı verdi. O halde en yetkin kişileri yöneticimiz olarak seçmek de bizim görevimiz. Demem o ki, yıllar boyunca hep aynı yerden tükendik. Köşemize çekilip bizim yerimize verilen kararları izledik. Ezildik, susturulduk, sindirildik. Cumhuriyet ile hürleştik. İrademizin, gücümüzün farkına vardık. Muhtaç olduğumuz kudretin içimizde olduğunu keşfettik. "Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararının kurtaracağını," gördük."
"Çok haklısınız Emel Hanım. Bir yönetici olarak; bilgili, becerikli, tecrübeli yöneticilerin iş başında olmasının önemini sizden iyi kim bilebilir." dedi Onur Bey. Kapıyı açıp, müdüresine geçiş önceliği verirken "Siz şimdiye kadar yöneticilik vasfı olmayan kaç kişinin işine son verdiniz."
"Ben Cumhuriyet'in gereğini fabrikamda da uygulayan bir insanım Onur Bey. Seçme hakkımı kullanıyorum. En iyileri seçiyorum." dedi Emel Hanım, inci gibi beyaz dişlerini göstererek güldü. "Şimdi gidelim ve muhteşem yönetim şeklimizi kutlayalım, Cumhuriyetimizin 100. yaşını onurla, gururla, coşkuyla kutlayalım.
Cumhuriyet Bayramı'nızı kutlarım.
Ya toprak ol
Ya da su
Sakın ateş olma