Yine aylardan 'Ramazan'
Tüm Müslüman alemiyle birlikte şehrime de nam-ı diyar on bir ayın sultanı, içinde bin aydan hayırlı gece “Kadir Gecesi”ni barındıran Ramazan-ı şerif geldi. Hoş geldi, sefalar getirdi.
Hoş geldi, sefalar getirdi.
Kalbimizin kirini, pasını atmaya geldi…
Öyle ya iman edenlere, bağışlanma için en büyük fırsat, hele ki içinde ayetler ile sabit tam bir mağfiret kapısı bin geceden hayırlı “Kadir Gecesi” varken…
Bir klişeyi söylemesem olmaz, “Nerde o eski Ramazanlar?”
Sahi nerde?
Çocukluğumuzun o yarım gün oruç tutmaları, menüsü değil ama katılanı çok iftar sofraları, teravihde kikirdeşen çocuklar…
Çocuktuk, hevestik iftarı yapar yapmaz dedeciğimin kapısında biterdik, “teravihe götür bizi” diye melül melül bakardık gözlerine. Hiç incitmez götürür getirirdi bizleri Allah razı olsun…
Babaannem hastaydı, üzülürdü tutamıyorum diye, “Ben tutarım sana veririm” derdim. Para verirdi. Çocuk orucuma karşılık. Allah rahmet eylesin.
Öyle okul var, sınav var diye tutmamazlık da yapmazdık.
Tabi ki herkesin inancı, ibadeti kendine, ama öyle güzel ki oruç tutmak. Allah için yememek, içmemek, diline, kalbine hâkim olmak. Hem ne büyük bir nefis terbiyesi.
Seneye ya görür ya görmeyiz… Gelin bu ramazandan en güzel şekilde çıkalım,
Bilerek bilmeyerek işlediğimiz günahlara tövbe edelim,
Akrabalarımızla bağlarımızı kuvvetlendirelim,
Küslükleri, kırgınlıkları bitirelim,
Yetim başı okşayalım…
Ve sorgulayalım imanımızı, inancımızı!
İmanın şartlarının, “Allah’a inanmak, meleklerine inanmak, kitaplarına inanmak, peygamberlerine inanmak, Ahiret gününe inanmak, Kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmak” olduğunu,
İslam’ın şartlarının, “Kelime-i şehadet getirmek, Namaz kılmak, Zekât vermek, Oruç tutmak, Hac etmek” olduğunu hatırlayalım.
Ramazan ayında orucumuzu nasıl tutuyorsak, beş vakit namazımızı kılmayı, malımızın zekatını vermeyi, durumumuz el verince hacca gitmeyi de üzerimize farz bilip yerine getirmeye gayret gösterelim.
Ve bir ay değil her ay, her gün doğru olalım, dürüst olalım, hak yemeyelim…
Bir de şunu hiç unutmayalım, “Müslüman, dilinden ve elinden diğer Müslümanların emniyette olduğu kişidir” (Buhari, Müslim).