VATAN, ANNE GİBİDİR*

Suriyeli komedyen DuraidLahham'ın (Nam-ı diğer Ghawwar) göz yaşartan röportajından bir kesit.

Bu sefer gerçekten hiç güldürmedi...

Spiker;

“Size kucak açmış onca devlet varken, refah içinde ve güvende yaşamak varken hemde siz ve aileniz onca tehdit alırken, siz ülkenizde kalmayı tercih ettiniz. Neden..??”

DuraidLahham (Ghawwar-ıtTavşe):

Anneniz hasta olsa gidip hemen başka anne mi arar, yoksa başında durup iyileştirmeye mi çalışırsınız..?

VATAN, ANNE GİBİDİR.!

Yoksul ise varlığıyız, yaşlı ise bastonuyuz, hasta ise ilacıyız, üşüyorsa elbisesi ve yalınayaksa ayakkabısı oluruz.

Siz hiç toprağından göç eden ağaç gördünüz mü.?! Ağacı topraktan ayırırsanız, o ağaç kurur. Vatan topraktır, biz ise ağaç...

Vatan sevgisinin öne alındığı duygu ne güzel...

Üç bin yıllık devlet ve ordu geleneği olan bir ulusun vatanı Anadolu.

Anadolu Bizim Vatanımız...

Bir kavak ağacı gibi, varlığından güç almaya

Bir söğüt ağacı gibi yaşadığı yeri sevmeye

Bir zeytin ağacı gibi karşılık beklemeden bereket dağıtmaya;

Bir meşe gibi dinlenmeye

Bir erik ağacı gibi esnek olmaya

Bir çınar ağacı gibi sabretmeye ve bilge olmaya, dünyanın en güzel yerinde ANADOLU gibi bir cenneti sevmeye büyüdüler Oğuz Boylular,bu mübarek topraklarda.

Bin yıldan fazla oldu, vatan yaptık bu en engin coğrafyayı kucaklayan toprakları, kan dökerek, can vererek. İlim irfan, sanat türlü uğraşı sonu, dolana dolana vatan toprağı şekillendi, yoğruldu, can buldu. Yüzyıllar sürdü, onu fethedişimiz, ona kan dökerek alıp ter dökerek sahiplenmemiz. Üstünde yeni bir tarih yazdık, yeri geldi çağ açtık, çağ kapadık...

Toprak, şunu bilin ki, kılıç sallanarak, top tüfek tank ile kan dökülerek vatan olmaz. Toprak, gönlünüzde yoğrula yoğrula, sevdalısı olursanız, emek verip ter dökerseniz “vatan” olur! Bunu idrak edemiyorsanız, bir eksiğiniz var demektir. Bir zamandan beri “Bölücülük” yapmaya kalkışan gafiller bunu bilmiyor, nimetiyle yaşadıkları, hayat sürdürdükleri ülkeye ihanet etmekteler, bundan habersiz görünüyor, gerçeğe gözlerini yumuyorlar.

Bir ülkenin kimlik belgesini taşıyor, o memlekette yaşıyor, iş tutuyor, ister tek başınıza, isterse çoluk çocuğunuzla karnınızı doyuruyor iseniz, o topraklara ilk sahip olanlarla birlikte aynı şekilde sahip çıkmanın, yeri geldiğinde korumanın, uğrunda ölmenin, aradaki anlaşmayı gerçekleştiren ortak dili benimseyip kullanma gereğinin de göreviniz olduğunu unutmamalısınız. Eğitim, öğretim, iletişim tek ve ortak bir dil ister, öyle gerçekleşir. Vatan denilen toprağa bir bayrağın gölgesi yeter. İkincisi, gölge bırakmaz, o mübarek toprakla birlikte yaşayanların dünyasını karartır...

Madalyonun Arka Yüzü!

Yaşadığı ülkeye hıyanet edenler kimlerdir peki?

“Vatandaş” olarak, ülkenin çıkarına göre hareket etmeyen, ayaklanan ve ayaklananların destekçisi olanlardan başka kim olabilir? Hıyanettir, dün vatanın bölünmesi için ayaklanan ve yargılanıp hüküm giyen elebaşılarını övmek, anmaya kalkışmak! Kimilerinin bu konuda yaptıkları girişimler, iyi değerlendirilmeli...

Bizim aramızdan da çıktı vatan hainleri, onların akıbeti aynı oldu. Bu tür hareketleri başlatanların büyük çoğunluğu, belki belli bir yöre halkının değil ama Türk’ten gayrı olan ve hâlâ Türklüğe diş bileyenler arasından çıkıyor.

Kimileri,  bu milleti arkadan hançerleme cüreti gösterdikleri için sürülmüşlerdir. Kimileri zor günde düşmanla işbirliğine kalkıştığından, artık bu ülkede kalacak yüzleri olmadığı için göç etmişler veya göç ettirilmişlerdir.

Bu durumu gören ve bilen Türk Milleti, hak etmediği halde kendisine reva görülen düşmanca davranışlara, hatta kelimeyi tam yerinde kullanalım, bütün “kahpeliklere rağmen”, tarihin hiçbir döneminde ne kan dökmüş, ne de “soykırım”da bulunmak gibi ‘insanlıkla bağdaşmayan‘ anlayışla hareket etmiştir.

Doğduğu ülkeyle gönül bağını kurmak, sadece o coğrafyayı kılıç ve kanla vatan yapanlar için değil, tarih boyunca orada doğan, büyüyen, yaşayan azlık veya azınlıklar için de söz konusu. Çünkü birlikte yaşama bunu gerektirir.

Özetle;Vatan topraktır, biz ise ağaç.

Ağacı topraktan ayırırsanız, o ağaç kurur.