Her konuda kendine özgü düşüncelerinin doğruluğuna ve gerçekliğine inanma ve inat etme. Unutma ki; senden daha yetkin, bilgili, kurallı kişiler, kuruluşlar, komisyonlar, komiteler… v.s vardır. En iyi ölçüyü onlar bilir, tutturur ve karar verirler. Nasıl düşüneceğine, nasıl ifade etmen gerektiğine… Bu nedenle yazarken dikkatli, ölçülü olmalı, haddini bilmelisin. İri yarı, kelli felli, boylu boslu, endamlı, alımlı, gerdanlı tanımadığın bir çok kadın ve erkekten iyi bilecek değilsin ki!..
Sen, kendi ufkunda, ölçülerinde, zihinsel varlığınla düşünürken, aslında beyhude bir çabanın ve yorgunluğun içerisine kendini sürüklerken, terden ıslanan alnını, sıkışan yüreğini hafifletmeye, midendeki krampları gidermeye çalışırken, ne kadar anlamsız sıkıştığının farkında değilsin. Aslında sen, hiçbir şeyin farkında değilsin. O bilgelerin yanında kendini yüceltmenin, havalar atmanın ve emek vermenin değeri yoktur. Sen bir hiçsin onların nazarında, onların yaslanacakları bir muktedirleri, korumaya adadıkları kendilerine ait olmayan bir iktidarları vardır.
Ya sen kimsin?... Üstelik onların senin fikirlerinin doğruluğuna, yasallığına karar verme gibi bir hakları da var. Bu nedenle onlarla uyumlu olmak, benzeşmek, belirledikleri çizgide ve sınırlarda hareket etme zorunluluğun var.
Sabredin anlatacağım. Bazen bu sabırsızlığınızdan anlatmak istediklerimi yutuyor, unutuyorum.
Büyük yalanların gerçeğin yerini aldığını ve ne kadar rahatlattığını biliyorum.
Hakikatin bir yerlerde boynu bükük bize baktığını da… Ve uyuşturulan beyinlerin hakikatin ne olduğundan habersiz mutluluk sahtekârlığıyla avunduğunu da…
Yalanın gerçeğe dönüştüğü, inkârın olağanlaştığı, ruhların esir alındığı masallar duymak istiyorsanız beni okumayın. Aklınız karışır, mutlu hayatınız mutsuzluğa dönüşür, umutlarınız kararır, hayalleriniz sis perdesiyle kaplanır.
Uyuşturulduğunuz uykunuzdan uyanmak istemiyorsanız, bilgelerden uzak kalmaya dayanamıyorsanız beni okumayın.
Merak etmiyorsanız, eleştirmiyorsanız, sorgulamıyorsanız beni okumayın. Çünkü; yazacaklarım ve okuyacaklarınız sizi rahatsız eder. Aslında benim de amacım sizi rahatsız etmek. Siz yine de uyumak istiyorsanız, derin tasasız uykular dilerim. Sakın uyanmayın. Ayrıca, hayatın hiçbir kötülüğünden şikâyet etmeyin ve kimseleri rahatsız etmeyin.
Gerçek şu ki, hayat sorgulayanlar için hep zorluklarla ve acılarla yüklüdür. Anı yaşayanlar, düşünmekten ve geleceği kurgulamaktan çok hayatın günlük zevkleri ve tatlarıyla tatmin olduklarından, beyinlerinden çok başka organları çalışır.
Hayatı sorgulayanların en büyük düşmanları güç sahipleridir, muktedirlerdir. Çünkü, sorgulamaların eninde sonunda kendi güçlerine tehdit oluşturması kaçınılmazdır. Bu nedenle muktedirler, sorgulayanları iki şekilde kontrol altında tutmak isterler. Ya baskıyla, ya da satın alarak. Sorgulayanların gücü kırıldığında hükümranlıklarını rahatlıkla sürdüreceklerine inanırlar. Tarih bunun sayısız örneklerini bize sunmaktadır.
Muktedirlere göre en büyük güç paradır ve açmayacağı kapı yoktur. Ancak, unuttukları bir gerçek kendilerini karşılar ve korkutur. Paranın satın almaya gücünün yetmeyeceği, baskının yıldıramayacağı onurlu sorgulayıcılar vardır. Ve hep olacaklardır. Ayrıca sözün gücü her zaman kılıçtan daha etkilidir. Yüz yıllara akan mirasların ve insanlığı umuda, aydınlığa taşıyan, kaleme dökülen kelamın gücü ve etkisidir. Güzel bir sözün, etkili bir kelamın açamayacağı kapı yoktur. Binlerce kişilik bir ordunun fetih edemediği bir kaleyi, tek bir söz açabilir.
Sözün gücü, her daim ve dönem muktedirlerin korkulu rüyası olmuştur. Muktedirin yarım kalan uykuları, huzursuz hayatları, korkuları, saldırganlığı, baskıları, eziyetleri, kıyımları… Sözün gücünün duvarlarına çarparak kendisine dönmüştür. Ömrünü uzatmak için yaptığı her türden melanet bir süre sonra etkisini yitirmiştir.
Işık saçan, aydınlık muştulayan sözler mirasını sonraki nesillere bırakıp çoğaldıkça, zulmün zalimleri de boş durmuyorlar. Biçim değiştirerek varlıklarını zulümlerle sürdürmenin arayışındalar. Sözü kesmek, cezalandırmak, yasaklamak için… Kendilerine bağımlı kıldıkları, biat ettirdikleri, ruhlarını satın aldıkları, kalemlerinden itaatkârlık damlayanlar eliyle kelam sunarlar. Gerçek ortadayken, onu gizlemenin, üstünü örtmenin, yalanı olağanlaştırmanın gayreti içine girerler, kendilerine sunulan konfor yaşamın içinde… Karanlık, kötülüklerle yüklü geçmişi aklamak, aydınlık geleceği karartmak için uğraşır, didinirler. Zındıkların, kâfirlerin “sapık“ fikirlerini çürütmek veya en azından etkisiz kılmak için çalışırlar. Geçmişin acı yüklü, kanlı, ölümcül yaşamlarını geleceğe taşımak için hamaset nutuklarıyla ruhları okşanan yığınları uyuşturmaktan çekinmezler.
Geçmişin kanlarını bugüne taşıyıp geleceğin harcı olarak kullanmak çok tehlikelidir. Kanla inşa edilen bir gelecek daha acımasızların yeni kanlarıyla yok edilir ve yeni kanlı bir inşa oluşur. Her oluşan inşa aslında kendi geleceğinin mezarıdır.
Adalet, hakkaniyet, eşitlik ve vicdan üzerine inşa edilen bir geleceğin ömrü uzun olur. Sorgulayıcılar böyle bir gelecek inşa etmeyi amaçlarlar. Yazarın bulunması gereken yer burasıdır.
Sözün özü; “Dünya kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.“