Bugün haksız yere birini üzüp kırdıysan ve bundan en ufak bir mahcubiyet duymuyorsan, bana ne ki kaç üniversite bitirip, kaç kitap okumuşsun?
Bana ne isminin önünde bulunan bir sürü kısaltılmış harflerden.
Yanında çalıştırdığın işçinin hakkına giriyorsan ve bunun en ufak rahatsızlığını yaşamıyorsan, bana ne bankada kaç milyar doların var ya da araban hangi marka?
Hakir görüp küçümsediğin insanlar varsa etrafında ve insanları aşağı görüyorsan; bana ne o kolundaki saat kaç para, gittiğin tatil ne kadar tuttu, abiyeni kime diktirdin, pırlantan kaç milyar, ayakkabın, pantolonun gömleğin hangi marka?
Kalite denen şeyin eğitim ile para ile kaç ülke gördüğün ile banka hesabındaki para ile falan alakası yok.
Kaç insanın gönlüne girebildin, kaç insanın yarasını üfledin, kaç insanın hayatına dokundun ve kaç insanı kötü yola düşmekten kurtardın ile alakası var.
Ama sen unvanlarının ve başarılarının beraberinde mahcubiyet hissetmediğin hatalar yapıyorsan bu hayatta, bunların toplamı seni bencil, kibirli, densiz kalitesiz insan yapar...
Ha bir de acınası bir durum daha var; utanırken yüzü kızaran, günahlarına ağlayan,yaptığı yanlışların farkında olan insan görmeyeli öyle uzun zaman oldu ki.
Herkes kendi krallığının hükümdarı. “Ben yaptım oldu!” tavrının amentüsünü okuyarak başlıyor insanlar günlerine.
Bol madalyalı, bol ünvanlı, bol sertifikalı, bol diplomalı ortamlara girdiğiniz zaman elinize kartvizitini tutuşturup önceden hazırladığı fragmanını sahneye koyanlar ile; aldığı çok önemli ödüllerini bile utanıp mahcup bir eda ile rica minnet söyleyenlerin dünyası buralar.
Namussuz olanın öz güvenli, sözünü tartmadan konuşanın açık sözlü diye anıldığı ve en çok onların alkışlandığı bir zamanda; namuslu ve mahcup olabilen insan bulduğum zaman omuzlarımda taşımak, elini değil ayağını öpmek, ona hürmet etmek istiyorum.
Çünkü yüzü kızaran insan namusludur, utanan insanda ar vardır, diğer yaptığı tüm hataları o mahcup hali ile unutturabilir belki de bize.
Unutmamalı ki, mahcubiyet içinde kesinlikle samimiyeti de barındırır.Mahcubiyet hissi körelmemiş kişi, kendi ile kavgası olan insandır. Derdi kendisiyle ve elindeki çuvaldızı kendine batırmakla meşguldür.
Utanan utanabilen kişi, kendisinin savcısıdır ve gerekirse herkesten önce kendi kalemini kırıp kendini yargılar onun için hakime savcıya gerek kalmaz.
Bu yüzden de yaptığı hatayı kabul edebilen insanların yanında kendimi çok rahat hissediyor ve bunların sayısının artması için dua ediyorum.
Umarım bu sayı her gün artıp gider…
Ama hiç tahmin etmiyorum. Kırşehir’de ve ülkemizde yukarıdaki tipte ve halde olan nice insanlar var biliyorum ve görüyorum. Bu insanlar da utanmazlık, yüzsüzlük had safhada.
Çünkü günümüzde arsız ne kadar ağır hakaret görse de aldırmaz, pişkinliğe vurur her şeyi. Yüzüne tükürseler yağmur yağıyor sanar. O nedenle umutsuzum.
Cebine helal-haram demeden üç kuruş girse, kendini adam sanan niceharamzede cinler var! Bu yüzsüz ve utanmazların yüzü kızarmaztoplumun kendisine neler dediğini bile bile… Çünkü onların suratı domuz derisine dönmüş, doğruluk ve dürüstlük hak getire bunlara!
Din iman bilmez, düğün bilmez, cenaze bilmez, hak, hukuk, adalet bilmez. İnsanlık bilmez nice ne oldum delisi sahtekâr ve kişilik bozukluğu içinde olan fırıldaklar var, sonradan görme zavallı soytarılar var.
Zenginliği gönül zenginliğinde değil, haramda, gösterişte arayanların her geçen gün çoğaldığı günümüzdü bunlara ne diyelim?
Diyecek fazla bir şey yok! Allah ıslah etsin.