TOPUKLA

Bu ülke siyasi partiler mezarlığı, politikacı mezatlığıdır. Devletin kuruluş felsefesinin temelini tekçilik düşüncesi oluşturur. Devletin kutsallığı, tek’in dokunulmazlığı, şefin ebediliği… Çağdaş düşünceye ve onun kurallarına aykırı olan bu tekçi anlayış; siyasal tarikatlar ---dikkatinizi çekerim partiler demiyorum --- ve şeyhler ile ona uygun müritler oluşturdu. Yüz yıllık cumhuriyetin sürekli bir doğum sancısı çekmesi, iç çatışma, kargaşa halini yaşamasının arka planında devletin kuruluş felsefesindeki arızalarda aramak gerekir diye düşünüyorum.

Hakların “kutsal devlet” tarafından lütuf olarak sunulmasından dolayı elinden alınmasına itirazlar da cılız olmuştur. Hak ve özgürlük mücadelesinin yüz elli yıllık geçmişine karşılık “kutsal”, tekçi anlayış sonrası “baba” devlete duyulan sadakat nedeniyle etkisiz olmuştur. En iyi “devlet baba” bilir kaderciliğine bağlanan kitleler için yönetime katılmanın bir kıymet-i harbiyesi de yoktur. Cılız muhalif örgütlenmelerde “kutsal “ devletin “ali çıkarlarını” sorgulamaya yönelik olamazdı. Bundandır Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin çoğunluğunun devletçi olmalarıdır. Siyasal örgütlenmeler de devletçi bir anlayış üzerine inşa edilmişlerdir. Ayrıca “kutsal” devletin “dokunulmazları” kabul edilen, gücü elinde tutan politik aktörlerinin ayrıcalıklarına özel bir önem verilmiş ve koruma altına alınmışlardır.

Türkiye’ de siyasal partiler demokratik bir işleyişe asla sahip olmamış ve ulaşmayı da hedeflememişlerdir. Birer “tarikat şeyhinin tekkesine” dönüştürülen; değişmez, sorgulanmaz lider ve etrafındaki biat eden küçük bir azınlığın müritlerinden demokratik bir kültür ve işleyiş beklemek beyhude bir arayıştır. Hepsi birbirlerinin benzeri olan, küçük nüanslarla farklılık gösteren partilerin iç kavgalarını sirk gösterisi olarak izlemekteyim. Türkiye’deki partilerin ortak amacı; kamu maliyesinin kontrolünü ele geçirmek, kamu kaynaklarıyla sermaye sınıfını güçlendirmek, liderinin dokunulmazlığına biat etmektir.

Türkiye’de partiler; birer kitlesel sivil toplum örgütü olmaktan çok birer devlet örgütüdür. Sivil toplum örgütlerinde bulunması gereken demokratik işleyişten çok devlette hâkim olan katı merkeziyetçi, otoriter bir yapıya sahiptirler. Kendi iç devrimini gerçekleştiremeyen hiçbir partinin ülkeyi batıcı demokratik standartlara ulaştırmasını beklemiyorum. İlkesel, program atik olmaktan ziyade kişi eksenli bir işleyişe sahip örgütlerin gideceği yer çıkmaz sokaktır. “Topuklu efelerin” topuklayanlara dönüşmesi bu ilkesizliğin bir sonucudur. İlkesiz örgütler, ilkesiz insanlarla çıkar çatışmaları başlayıncaya kadar uyumludur. Çıkar çatışmaları her ikisinin de mezarının başlangıcıdır.

Politika; siyasi partiler aracılığıyla bir mesleğe dönüştükçe iştah kabardı, çekim merkezi oldu. Politik aktörler bağnazlaştıkça, müritleri fanatikleştikçe partiler; kirlendi, yozlaştı, çürüdü. Parti içi demokrasinin olmadığı bir örgütsel yapıdan dolayı yapılan seçimler sembolik olmaktan başka bir anlam taşımıyor. Parti içi ve halk denetiminin olmadığı bir mekanizmadan sağlıklı sonuçlar beklemek eşyanın tabiatına aykırıdır.

Çürüyen toplum; çürüyen bireylerin, çürüyen kurumların eseridir. Çürüyen toplum için her türden kötülüğü yapmak sıradan olup, bir süre sonra her şey normalleşir.

Çürüyen toplumlarda; ahlaki kaygılar, düşünsel tutarlılık, inançsal bağlılıklar anlamsızdır. Kişisel ikbal ve güç sahibi olma öncelik olduğundan vicdani sorumluluk gereksizdir. Bir günde yol arkadaşlarını terk edip, satabilir. Edep ve utanma duygusunu yitirdiğinden pusulasını yitiren yolcu misali savrulur.

Bu ülkede; partilerin ideolojik bazı ayrılıklar dışında çok farklı bir işleyişte olduğunu düşünmüyorum. Beslenme ve ilham kaynakları “kutsal devlettir.” Kavganın rant olduğu gerçeğini Mısır’daki sağır sultan da biliyor.

Topuklu efelerin topuklayan efelere dönüşmesini garipsemiyorum. Onu bugün ihanetle, gemiyi terk etmekle suçlayanların yirmi yıldır bir kentin kaderini teslim ettikleri gerçeğini de unutmayalım. En azından sorgulamalarının sorumluluğu yok mu? Topuklu efeyi parti içi denetimlerle sorgulamayan, hırsızlığı, arsızlığı, utanmazlığı altı metre kare tehdidine dönüşüp kaçınca mı aklınız başınıza geldi.

Tekçilik anlayışını terk etmediğiniz, siyasal aktörlere süre sınırlaması getirmediğiniz sürece; topuklu efe misali gemiyi terk eden fareleri çok görecek ve yaşayacaksınız.

Topuklayana kucak açanlar içinse kötülüğün bir anlamının olmadığı gerçeği tescillenmiş oldu. Kendisini bir süre için kullanışlı olarak görüp, bir süre sonra da politikacı mezat lığına fırlatabilirsiniz. O mezattık mezarlığa dönüşemeyecek kadar da acınacaklarla doludur. Kendisine hayrı olamayanın, satılan birinin, size de hayrı olmayacağını elbette biliyorsunuz.

Çivisi çıkmış bir ülkede topuklayanların hikâyesi bitmez. “Zenginin malı züğürdün çenesi” misali bu hikâyeleri duymaya ve yazmaya devam edeceğiz. Artık hiçbir şeye şaşırmıyorum.

Son söz; siyasi etik ve estetik cinsiyetle ilgili olmayıp insanidir.