Şair Aydın Gün’ün “Telli Kavak” şiirini birkaç kere yayınlamıştım.
Aydın Gün’ün bu güzel şiirini benim gibi seven dostlar bir daha yayınlamamı istiyorlar.
Ben de bu gün Kırşehir’deki okurlarım için bu şiiri yeniden yayınlıyorum:
Bir telli kavak büyürdü,
Daday'ın Çiğidereli köyünde
usuldan usuldan...
Yerin karanlığından azad olmuş,
Aydınlık sular yürürdü
ayaklarının ucundan...
Kendi halindeydi Telli kavak,
Aksamları gökyüzüne bakarak,
Samanyolu’nu düşünürdü yaprak yaprak...
Başka şeyde dilemezdi.
En uzak rüzgarlara kaptırmıştı başını,
Ona konmayan kuşa "kuş",
Ona değmeyen rüzgara
"rüzgar" da denemezdi...
Gel zaman, git zaman
Kızını everecekti Çiğidereli Halil
Cebindeki yetmezdi.
Bir alacakaranlıkta, sabaha karşı,
Veryansın ettiler baltayı
Ayak bileklerine Telli'nin
Uyanıverdi ilk vuruşta;
"Amman" dedi; Telli Kavak "Vurma!"
Sular bulandı ayaklarının ucundan,
Yapraklar yalvardı hep bir ağızdan
"Kıyma!"
Aman-yaman dinler miydi Çiğidereli Halil
Kızını everecekti, cebindeki yetmezdi.
Uzanıverdi Telli Kavak,
Gecenin ortasına boylu boyuncak.
"Oldu mu ya ?" dedi,
Böğründe duran baltaya,
"Yaşayıp gidiyorduk, şunun şurasında,
Ne olacak şimdi rüzgar,
Kuşlar nereye konacak,
Kim gönderecek selamını suların
Samanyoluna yaprak yaprak?
Oradan oraya atıldı Telli Kavak,
Elden ele satıldı,
Boynuna dört demir çakıldı,
Çankırı’ya beş mavzer adimi uzak
Bir tepenin, duldasına çakıldı.
Telefon direği oldu Telli Kavak,
Vınladı durdu telefon telleri boynunda,
Samanyolu’na baktı geceleri,
Suları düşündü, ayaklarının ucunda,
Yapraklarını düşündü,
Rüzgarı düşündü, avucunda...
Gözleri dolu dolu oldu.
Bir türkü söyledi en sonunda;
"Telefonun tellerine kuşlar mi? konar,
Herkes sevdiğine canım böyle mi yapar?"