SU, HAYATTIR.

Su, yaşamın temel bir unsurudur. Su olmasaydı evrendeki tüm canlılar için yaşam alanı olmazdı, su olmazsa canlılar hayatta kalamazdı. Bitkiler, insanlar, hayvanlar tümüyle yok olurdu. İnsanlar su olmadan ancak üç gün yaşayabilirken, yiyecek olmadan sadece su içerek haftalarca yaşayabilmektedirler. “Su hayattır” sözü bu nedenle söylenmiştir. Vücudumuzun tüm hücrelerine ve beynimize oksijen desteğini su sağlamaktadır. Ağırlığımızın %60,1’i sudur. Su, tarım ve sanayide önemli bir girdidir. Enerji sektörü için vazgeçilmezdir. Su, temel gıda maddelerinin yetişmesini sağlar. Su, temizlik ihtiyacının ana unsurudur. İçme ihtiyacımızı su karşılar.

Hal böyle iken akarsularımız, genelde boşa akıtıyor, göllerimizi, denizlerimizi kirletiyoruz. Suyu tutumlu kullanmıyoruz israf ediyoruz. Bilinsin ki geleceğin savaşları suyu elde etmek için yapılacaktır. Türkiye’nin en önemli zenginliği akarsularımız, denizlerimiz ve göllerimizdir. Fırat ve Dicle Nehirleri henüz çok az kirletilmişlerdir. Ülkemiz topraklarından doğan bu iki nehri Akdeniz Bölgemiz ile İç Anadolu Bölgemiz ile buluşturmalıyız. Fırat Nehri, Ağrı ilimizin, Diyadin ilçesinde Murat Nehri olarak doğar, Erzurum Dumlu dağından doğan Karasu Nehri ile Elazığ sınırında birleşir ve Fırat Nehri adını alır. Her ne kadar Fırat üzerine, Keban Barajı (Elazığ), Karakaya Barajı (Malatya-Elazığ), Atatürk Barajı (Adıyaman-Şanlıurfa), Birecik Barajı (Birecik) ve Karkamış Barajı (Kargamış) yapılmış ise de bu barajlar dolduktan sonra Suriye ve Irak’a vaat edilen su akıtılmaktadır. Dicle Nehri, Elazığ iline bağlı sivrice ilçesinde doğar, Irak boyunca akar, Şattularap’ta Fırat Nehri ile birleşerek, çok az İran topraklarına da girerek Basra Körfezinde denize dökülür. Türkiye, Orta Doğu'nun en uzun nehri olan (2.800 kilometrelik) Dicle Nehri üzerinde altı büyük baraj; (Devegeçidi, Ilısu, Batman, Dicle, Kralkızı ve Garzan barajlarını) inşa etmiştir. Bu barajlardan sonra Suriye ve Irak’a vaat edilen su bu iki ülkeye aktarılmaktadır. Bu iki nehir üzerine daha fazla baraj yapılarak bu barajlarda biriken suyun Akdeniz Bölgesine ve İç Anadolu Bölgesine aktarılması elzemdir. Gıda sulama yapılarak yetiştirilirse ülke kendi kendine yeterli olacağı gibi, ihracat da gerçekleştirir. Yazımın burasında bir hatırlatma yapmak istiyorum, 1926’da Ankara Antlaşması ile Türkiye ve Irak arasındaki bugünkü sınırlar çizilerek Kerkük ve Musul bölgesi Irak’a bırakıldı. Antlaşmanın 14. maddesine göre, Irak, 25 yıl süreyle, bölgedeki petrol yataklarını işleten Turkish Petroleum şirketinden alacağı tüm gelirin yüzde 10’unu Türkiye’ye verecekti. Ödeme, antlaşmanın yürürlüğe girdiği 1926’dan itibaren yapılacaktı. Irak bu güne kadar bu borcunu ödememiştir. Biz neden Fırat ve Dicle Nehirlerini büyük barajlarla bağlayıp suyunu İç Anadolu’ya akıtmıyoruz.? Bu işlemden sonra şayet, Irak ve Suriye bizden su isterse, bizde onlardan petrol isteyerek takas yapmalıyız. Devlet bunu gerçekleştirmelidir.

Hirfanlı Barajı’nın yapılması aşamasında görüşlerini bildirmesi için Türkiye, Almanya’dan uzman bir mühendis istemiştir. Almanya talebi kabul etmiş ve uzman mühendisi Türkiye’ye göndermiştir. Bu mühendis nehirlerimizin boşa aktığını görünce, “Su akar, Türk bakar” Demiştir. Bu söz darb-ı mesel olmuştur. Diyor ki Alman, suyu neden tarımda, elektrik üretiminde kullanmıyorsunuz da boşa akıtıyorsunuz. Sonra milyarlarca dolar ödeyerek enerji satın alıyorsunuz.? Bu soruların cevabını hükümet vermelidir.

Sularımızın kıymetini bilmeliyiz, onu nasıl kullanmamız gerektiğini yeniden planlamalıyız. Konya ovasının sulanması için üretici suyu hoyratça kullanmış, obruklar oluşmasını sağlamıştır. Irmaklarımıza, kanalizasyon bağlantısı yaptık. Kızılırmak’ı, Gediz’i, Menderes’i, Yeşilırmak’ı, Meriç’i mahvettik. Edirne’ye gittiğimde sınıra gittim, Meriç Nehri’ni izledim. Bulgaristan’dan, Türkiye sınırına girdiğinde berrak ve tertemiz bir su gördüm. Edirne’den sonra Ege Denizi’ne dökülürken kapkara, pis kokan, kanalizasyon suları içeren bir nehir gördüm, üzüldüm. Belediyeler kanalizasyonları Meriç nehrine bağlıyor ve Çorlu’nun, Tekirdağ’ın Fabrika atıkları Meriç’e akıyor. “Su akıyor, Türk bakıyor” utanmadan suyu kirletiyoruz. Marmara Denizi mikrop saçıyor, müsilajlar oluşuyor, balıklar ölüyor hala kanalizasyonları bu denize boca ediyoruz. Hiç utanmıyoruz.

Kuraklık son yıllarda tüm dünya devletlerinin en büyük problemini oluşturmaktadır. Ozon tabakasını parfümlerle, fabrika bacalarıyla, arabaların egzoz gazı ile deldik, yağmur ve kar yağmaz oldu. Dünyayı terk ettiler. Korkunç sıcaklar meydana geldi, göller ve denizler kurumaya başladı. Akarsuların debileri düştü, kaynaklar kurudu. Maden çıkarmak için su kaynakları katledildi. Çok büyük felaketin zilleri çalmaya başladı. Geleceğin savaşları suya kavuşmak üzere yapılacaktır. Türkiye tedbir almalı, çevre temizliğine dikkat etmeli, denizlerimizi ve göllerimizi kirletenleri çok büyük meblağlarla ve çok büyük cezalarla cezalandırmalıdır.

Suyu boşa akıtmayalım, suyun kıymetini bilelim, israf etmeyelim. Hoşça kalınız…