Savaş Mağduru Olma Yönünden Kaderleri Aynı Olan, Birbirinden Ayrı Düşünülemeyecek İki Konu Başlığı: Ukrayna ve Suriye

Savaş Mağduru Olma Yönünden Kaderleri Aynı Olan, Birbirinden Ayrı Düşünülemeyecek İki Konu Başlığı: Ukrayna ve Suriye

Dünyanın iki ayrı ucunda gibi görünseler de aslında aynı acının, aynı yıkımın, aynı insani dramın kardeş iki coğrafyası var: Ukrayna ve Suriye. Birinde toprağı karla kaplı şehirler yanıyor, diğerinde çölün ortasında kurumuş umutlar… Ancak her iki savaşın da en ağır faturası, her zaman olduğu gibi, yine sivillere kesiliyor.

İnsanlık, bu iki ülkenin gözyaşlarında kendi sınavını yeniden veriyor; fakat ne yazık ki verilen not pek de parlak değil.

Coğrafi, tarihî ve kültürel gerçeklikleri birbirinden farklı olsa da her iki ülke de 21. yüzyılın en yıkıcı çatışmalarına sahne olmuş; milyonlarca insanı doğdukları topraklardan koparmış, devletlerin egemenlik alanlarını parçalamış ve uluslararası güç dengelerini yeniden şekillendirmiştir. Bu nedenle Ukrayna ve Suriye, savaşın mağdur ettiği halklar bağlamında birbirinden kopuk değil, aynı kader çizgisinde buluşan iki örnek hâline gelmiştir.

Yani aslında bakarsak ortada var olan acı gerçek aynı acının farklı coğrafyalardaki yankısından başka bir şey değildir.

Suriye’de 2011’de başlayan iç savaşın ilk patladığı günleri hatırlıyoruz. Ülke kan gölüne dönerken milyonlarca insan bavullarına değil, hayatlarına sığdırdıklarıyla yollara düştü. Bir millet, beş dakikalık bir tereddüt içinde “evim” diyebildiği her şeyi arkasında bıraktı. Yani Suriye aslında modern tarihin en büyük yerinden edilme krizlerinden birini yaşadı; milyonlarca insan hem ülke içinde hem ülke dışında mülteci hâline geldi.

Ukrayna’da ise benzer bir manzara 2014’te başlayıp 2022’de zirve yapan bir süreçle karşımıza çıktı. 2014’ten itibaren Kırım’da ve Donbass’ta yaşanan gelişmelerle başlayan ve 2022’de Avrupa’nın ortasında patlayan savaşla zirve yapan krizlerle dolu bir süreç İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gördüğü en büyük göç hareketinin kaynağı oldu. Bu yaşananlar yüzünden Avrupa’nın göbeğinde, yüz binler değil, milyonlarca insan bir gecede yerinden edildi. Kimi Polonya'nın sınır kapılarına dayandı, kimi metro tünellerini sığınak yaptı, kimi ise yanına başka bir dünya alamadan soğuk yollara düştü.

Bu iki hikâye birbirinden bağımsız gibi görünüyor; oysa aynı kader çizgisinin iki ucunda yaşanıyor.

Aynı kader çizgisinin iki ucunda yaşanan bu iki trajik hikâye önümüze savaşın en önemli ortak paydasının mağdur halklar olduğu gerçeğini çıkarıyor.

Suriye’de bir çocuğun yıkıntılar arasında bulduğu bir oyuncakla yeniden gülmeye çalışması neyse, Ukrayna’da siren sesleri arasında annesine sarılan bir çocuğun korkusu da odur.

Elbette ki her savaşın perde gerisi benzemeyebilir, savaşların siyasî arka planları farklı olabilir; ama hiç kimse şunu unutmamalıdır ki acının dili evrenseldir. Çünkü yıkılan evlerin taşıdığı sessizlik aynı sessizliktir.

Ülkelerinden kaçmak zorunda kalıp sığınmacı durumuna düşen ailelerin yüzleştikleri acı aynı acıdır. Yani ateş düştüğü yeri aynı yakar ki, bu savaş ateşi farklı coğrafyaların üzerine ve farklı halkların ocağına düşse de ortaya çıkardığı bilanço farklı değildir.

Bugün Suriye’de harabeye dönmüş şehirlerle Ukrayna’da yanan apartmanların ortak noktası, insanın başına çökmesidir.

Yani aslında her iki ülkede de siviller, yaşamış oldukları dramın yanı sıra uluslararası güçlerin vekâlet savaşı niteliği taşıyan çatışmaların ortasında kalmış oldu.

Dahası her iki ülke de büyük güçlerin rekabet ve nüfuz mücadelelerinin sahnesi hâline geldi.

Suriye’de ABD, Rusya, İran, Türkiye, Suudi Arabistan ve bölge aktörleri etkin bir halde iken

Ukrayna’da ise NATO, AB ve Rusya belirleyici oldu.

Özellikle de Rusya’nın hem Suriye’de hem Ukrayna’da aktif bir askerî aktör olması, iki savaşa da uluslararası bir durum kazandırdığı kadar iki savaşın kaderini de uluslararası düzeyde birbirine bağlamıştır.

Diğer yandan meydana gelen bu güç çatışmaları, halkların acısını daha da derinleştirdi. Ama bununla birlikte uluslararası sistemin de tüm maskesini düşürmüş oldu. Zira uluslararası sistemin ne denli çifte standartlarının olduğu bu karanlık süreçle birlikte ortaya çıkmış oldu.

Zira Ukrayna’daki savaş, uluslararası kamuoyunda müthiş bir dayanışma doğururken; Suriye’deki insani trajedi çoğunlukla diplomatik çıkmazlara kurban gitti.

Bu durum, küresel sistemin savaşlara yaklaşımındaki jeopolitik önceliklerin nasıl farklı sonuçlar ürettiğini açıkça gösteriyor.

Üretilen bu sonuçlar yüzünden insanî krizi ve bu krize dayalı trajediler daha da büyüdü.

Ama elbette iki farklı coğrafyanın üzerine adeta bir sigara dumanı gibi çöken savaş faktörü, sivilleri açık hedef haline getirmiştir.

Her iki coğrafyada da sivil yerleşim alanları bombardımana maruz kalırken bunlara ilave olarak da enerji, su ve sağlık altyapısı çöktü. Yaşanan bu olumsuzluklar da insanları günlük yaşamlarını sürdüremeyecek duruma getirdi.

Bu tablo, savaşın artık yalnızca cephelerde değil, doğrudan halkın yaşam alanlarında yürütüldüğünü gösteriyor. Dahası yalnızca ülkelerin malî ve askerî imkanlarının değil, bir canlı hedef haline gelen insanların can güvenliğinin de ortaya konduğunu gösteriyor.

Ama elbette ki savaşın sivil insanlardan en olumsuz etkilediği kesim ise bu savaşların gölgesinde büyüyen milyonlarca çocuk… Eğitim hakkından mahrumiyetten çocukların yaşadığı travmatik yaşam deneyimlerine, ulusal kimlik krizlerinden aile bağlarının dağılmasına kadar kuşaklar boyu sürecek etkilerle karşı karşıya kalan çocuklara bakıldığında savaşın hangi coğrafyada yaşanırsa yaşansın toplumsal ve kültürel tahribatın yürek dağlayıcı bir durumda olduğunu apaçık ortaya koyuyor. Bu durum, gelecek nesillerin sosyal dokusunu ve devletlerin yeniden inşa kapasitesini zayıflatıyor.

Ama elbette ki toplumsal ve kültürel tahribata binaen farklı coğrafyalarda bulunan kültürel mirasın tahribi de söz konusu…

Her iki ülkede de yüzlerce yıllık kültürel miras, tarihi şehirler ve sembolik yapılar yok oldu. Bu, yalnızca fiziksel değil, kolektif hafızayı zedeleyen bir yıkımdır.

Yani kısaca şunu diyebiliriz ki Ukrayna ve Suriye, 21. yüzyılın savaşla imtihan edilen iki trajik aynasıdır. Farklı coğrafyalar olsalar da Ukrayna'nın ve Suriye'nin aynı güç mücadelelerine sahne olmaları, halklarının aynı insani dramı yaşamaları, iki ülkenin de benzer jeopolitik hesapların kurbanı olmaları, bu iki farklı coğrafyada milyonlarca masumun hayatını altüst eden çatışma gerçekliğinin mevcut olması bu iki ülkeyi aynı kaderin ortak taşıyıcıları yapmaktadır.

Bu nedenle Ukrayna ve Suriye, birbirinden ayrı düşünülemez; çünkü savaşın soğuk yüzü iki halkın da hayatını benzer biçimde paramparça etmiştir. Bu iki örnek, insanlığın savaş karşısında yapması gerekenleri de, yapamadıklarını da gözler önüne sermektedir.

Büyük Güçlerin Büyük Hesapları, Küçük İnsanların Büyük Acıları

Suriye ve Ukrayna, sadece kendi iç meselelerinin değil, küresel güçlerin rekabetinin de ortasında kaldı. Her iki coğrafyada da vekâlet savaşları, çıkar hesapları ve diplomatik satranç oyunları yaşandı. Bir tarafın hamlesi diğer tarafı provokasyona sürükledi ve sonuçta kazanan yine olmadı.

Bu savaşlarda tek ortak “kazanan” varsa, o da acıdır. Çünkü geriye bıraktığı tek şey, insanların yaşamlarından çalınmış yıllardır.

Dünya Vicdanının Sınavı

Dikkat ederseniz dünya, savaşlara tepkisini coğrafyaya, aktöre, görüntüye göre belirliyor. Ukrayna’daki savaş, küresel medyada geniş yer bulurken; Suriye’deki dram çoğu zaman politik çıkmazlara sıkışıp kaldı.

Fakat savaşın adaleti yoktur; bu yüzden dayanışmanın da rengi, dini, coğrafyası olmamalıdır. Bir annenin evladını toprağa verişinin Ukrayna’da mı Suriye’de mi olduğunun bir önemi yoktur; gözyaşı her yerde aynı yanar.

Son Söz: Aynı Yazgının İki Ayrı Hikâyesi

Suriye ve Ukrayna, aslında iki ülke değil; yeryüzünün aynı acıyı farklı dillerde anlatan iki dramıdır. Farklı tarihlerin, farklı politikaların, farklı kültürlerin çocukları olsalar da savaşla karşılaştıklarında aynı noktada buluştular:

Yerinden edilmişlik, umut kaybı, yıkım, korku, belirsizlik…

Bazen dünya haritasına bakıp bu iki ülkenin birbirinden ne kadar uzak olduğuna şaşırıyoruz. Oysa savaş, kilometreleri yok eden bir hakikati önümüze koyuyor:

Savaşın mağdurları her yerde birbirine yakındır.

Ve bu iki ülke, bize yeniden ve yeniden şunu hatırlatıyor:

İnsanlık, savaşları durduramadığı her gün biraz daha eksiliyor.

Aslında 2014’te Kırım’ın işgali ile başlayan ve 10 yıldan fazla süren Ukrayna-Rusya Savaşı’nın Şam’ın özgürleşmesinde, Hafız Esad’ın heykellerinin yıkılmasında, tüm Suriyelilerin coşkulu şekilde sokaklara çıkmasında önemli bir katkısı var. Kırım’ın işgalinin ardından görece kolay şekilde Suriye’yi de aslında işgal eden Putin, Zelenskıy karşısında bin gün önce Kıyiv’de duvara çarpmasının ardından Şam’da bir başka yenilginin tadını almış oldu.