Sandık ufukta gözüktü!

Sandık ufukta gözüktü! Gece ilerlemiş… Sabah yakın, birkaç saat sonra ortalık aydınlanacak. Uykum kaçtı, kalktım yazmaya başladı.



Gece ilerlemiş…
Sabah yakın, birkaç saat sonra ortalık aydınlanacak.
Uykum kaçtı, kalktım yazmaya başladı.
İnsanlarda hayal gücü olmazsa yaşayamazlarmış!
O eski günler güzel miydi?
Belki o kadar güzel değildi, ama bugün geriye baktığımız zaman geçmiş yılları çok güzel buluyorum.
Öyle bir berbat dönemde yaşıyoruz ki “Bundan daha kötüsü olmaz” diye düşünüyorum.
Eskiden de büyük sıkıntılar vardı. Gelir düzeyimiz düşüktü. Eğitimde, sağlıkta, ekonomide, sosyal yapımızda binbir sorun belimizi büküyordu.
Fakat o zamanlar bu kadar mutsuz değildik. Çünkü umudumuz vardı. Güvenimizi yitirmemiştik. Önümüzdeki her türlü engeli aşacağımıza inanıyorduk.
Bugün bakıyorum, koca Türkiye’de akıl almaz bir yılgınlık hakim.
Halkın önemli bir bölümü güvenin kaybetmiş, asık yüzlü, karamsar insanlar ülkesi haline gelmişiz.
Tecrübeli büyüklerimize “Acaba bana mı öyle geliyor? Yanılıyor muyum?” diye sordum.
“Hayır” dediler, “Yanılmıyorsun. Eski günler daha güzeldi. O günlerde tüm sorunlara rağmen insanlarımız daha canlı, daha neşeliydi. Yüzler gülüyordu. İnsanlar artık gülmeyi unuttu. Sokakta kendi kendine konuşan, gülen insanlar görmüyor musunuz? Bu durum hayra alamet olmasa gerek. Çünkü içimizi ısıtacak bir umut ışığı bile yok! Güzel günler mazide kaldı!”
Peki, ne yapıyoruz?
Yaşanan pek çok olumsuzluğa herkes sus pus…
Önemli bir tepki yok.
Sandıkta hesap soracak, oyunu namusu bilerek öyle kullanacak duyarlı seçmen nerede?
Bu toplumun duyarsızlığı mı, korku mu, endişe mi? Nedir bilmiyoruz. Ama insanlar sinmiş, sindirilmiş, geleceğinden endişeli.
Demokratik haklarını kullanan insanlara coplu biber gazlı saldırıları hayret ve ibretle izliyoruz.
Atatürk’ün Türkiye’si nereden nereye geldi?
Bu devleti kuran, halkını birbirinden ayırmadan “Milletim” demiş.
“Yüce Türk milleti” demiş.
“Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak sizlersiniz” demiş.
Görüyorsunuz işte Cumhuriyet’in değerleriyle nasıl oynandığını, insanlar kendi ülkesinde yabancılardan daha ezilerek, sürünerek yaşıyor.
“İleri demokrasi” dedikleri bu olsa gerek!
Yolsuzluklar, usulsüzlükler, yandaşlar, havuzlar, havuzcular, eş-dost, akraba kayırmaları son sürat devam ediyor.
Medyanın susmasını istiyorlar.
Medya sussun ki ülkedeki çarpıklıklar ortaya çıkmasın.
Halk duymasın, bilmesin.
Sandıkta oylarını alalım, iktidarımızı sürdürelim istiyorlar!
Demokrasi istiyor muyuz, istemiyor muyuz?
İstiyorsak nasıl bir demokrasi istiyoruz?
İstenilen gerçek demokrasi mi?
Basının özgür olmadığı bir ülkede demokrasiden bahsetmek mümkün olur mu? Önce bunun mutlaka açıklığa kavuşması lazım.
Ülkemizde tarlada biten mantarlar gibi bol bol siyasi partiler kuruluyor. Kuranlara bir bakın. Dün bu iktidarın içinde olup onun yalakalığını yapanlar, değirmenine su taşıyanlar ne oldu, nasıl oldu, foyaları meydana çıkınca, çil cücüğü gibi dağıldılar. Şimdi dürüstlükten bahsedip parti kuruyorlar. Kim inanır bunlara? Kim bunlara niye oy verir?
Şu an ülkemizde parti sayısı 100’ü geçmiş durumda.
Dini siyasette, ticarette kullanmak ülkemizde en etkili bir yöntem. Halk böylece kolay kandırılıyor.
7 Haziran seçim ufukta gözüktü.
Bu çaresiz halk oyunu, kime, hangi partiye verecek?
Yine aynı acıları yaşatanlara mı verecek?
Bu millet geçmişte yaşananları unutmamalı…
Oyunu namusu bilip sahip çıkmalı ve oyunu devletimizi kuran, ülkenin bütünlük ruhunu incitmeyenlere, “Ne mutlu Türk’üm diyenlere” vermelidir.
Yarın çok geç olabilir!
Bugünü çok iyi düşünün.