"Saklı Kalan Ramazan Yazıları"
“Yaşamın her yönünü etkileyen Ramazanlarda evlerde yemek saatleri değişir. Herkes yemek hazırlıklarını iftar saatlerine göre düzenlemek zorundadır.
İftar yemeklerinin çeşitlerine gelince, herkesin varlık durumlarına göre kalite ve çeşitler değişmekle birlikte gene de iftar sofrasının çeşitlerine yaklaşmaya çalışılırdı.
Sofralara önce oruç açmak için su, zeytin tanesi konur. Bunların hemen arkasından birkaç çeşit reçel, beyaz ve kaşar peynirleri, simitler gelir. Ancak bu çerezlerden fazla yenilmez, tadımlık alınır. İlk yemek çorbadır. Ya tavuk suyuna veya et suyuna yapılmış çorbalar, hazır ve sıcak bulundurulur. Zira, çerezlerden sonra beklemek rahatsızlık verir. Çorbanın arkasından özellikle mutlaka pastırmalı yumurta gelir, başyemek olarak etli yemekler verilir. Bunların başlıcaları, tas kebapları, kuzu tandır veya fırın yemeklerinden birisi çıkar. Daha sonra pilav gelir. Ancak Ramazanlarda, baharatlı olduğu için hararet yapar diye çoğu evlerde iç pilav pişirilmez. Pilavlar daha çok et suyuna sade veya domatesli pişerdi. Pilavlardan başka çoğunlukla peynirli veya kıymalı börekler hazırlanır, mideyi kaynatır diye gene Ramazanlarda kızartma, sigara böreği, puf böreği gibi türler yapılmazdı. Ramazanlarda, çoğunlukla zeytinyağlılar pişmez, az da olsa sebzeler sade yağlı olarak pişirilirdi. Son olarak da sıra tatlılara gelir, herkes kudretince pişirilecek veya çarşıdan alınacak tatlıların iyi yağla pişirilmiş olmasına dikkat ederdi. Tatlıların başında güllaç gelir, baklava, kaymaklı ekmek kadayıfları, tel kadayıfları sırada bulunurdu. Kahveler ise herkes sofradan kalkıp köşesine, koltuğuna yerleştikten sonra getirilirdi.
Oruç açma adabına gelince, başta evin büyüğü en yaşlı erkeği oturur, hanımlar, ev ahalisi çocuklar da sıra ile dizilirler, iftar vaktinden 10-15 dakika öncesinden itibaren sofrabaşında sessiz oturulur, herkes içinden duasını okur, verilen nimetler için hamd-ü sena edilir, topun patlaması beklenir, sonra da besmele ile oruçlar açılırdı. Kuşkusuz şimdi de böyledir ve olması gerekir. Ancak hayat şartları bu kadar çeşit, evlere pek giremez.
Öte yandan bir kısım kişiler top atılınca sadece bir yudum su ve bir zeytinle orucunu açar, hemen akşam namazına durur. Namazdan sonra yemeğe başlarlar.
Benim hatırladığım yıllarda, gerek ev halkı, gerekse davetli misafirler, yemek yerken bazı şeylere dikkat ederlerdi. Örneğin (oruçluyum, karnım aç) diye de olsa, hemen yemeğe saldırmak, yangından mal kaçırır gibi acele acele yemek, ağzını şapırdatmak, sofraya doğru öksürmek, ellerini, parmaklarını yalamak ayıp ve yersiz sayılırdı. Çocuklara bile bu hususlar devamlı hatırlatılır, öğretilirdi.”
[Nüvit Ateş, Milliyet Gazetesi, 1988 yılı]
**
SEVGİ ve ACI
İnsanlar mutluluğu olduğu kadar, acıyı da tatmalıdırlar. Acıyı tatmayan insan, nasıl mutluluğun değerini bilemezse sevgiyi de tatmalı, değerini bilmelidir.
Sevgi öyle bir çiçektir ki, koklamasını bilenler için, güzel kokular saçar. Sevgi öyle bir rüyadır ki, gözlerini kapatıp da, onu görebilenler için güzelliklerle dolu… Ve sevgi öyle bir gerçektir ki, insanın vazgeçemediği, kaçsa da kurtulamadığı, gözlerini kapatsa da gördüğü… Ve sevgi öyle bir lezzettir ki, kimisi için tatlı, kimisi için acı…
Hepimiz yaşıyoruz. Yaşadığımız her saniyenin kıymetini biliyor muyuz?
Gerçek yaşam, insanın annesi ölmüş yavru bir kediye uzattığı bir tabak sütteki sevgidir. Gerçek yaşam, askerden dönen evladını kucaklayan bir annenin ya da diplomasını eline alan bir gencin mutluluğudur. Gerçek yaşam, beyaz güvercinlerin yanında, yarasaların da var olduğunu bilmektir.
Yaşamak bizi hayata, canlı olan her şeye bağlayan “sevgi” denen çiçektir.
Önemli olan gerçek anlamda yaşamaksa, insan o çiçeği koklamayı bilmelidir. O hazineyi görmelidir, ona sahip olmalıdır ve onu vermesini de bilmelidir. Düşünün, hissedin, yaşayın…
İşte yaşamak bu!..
**
MISRALAR
Söz bilirsen söyle, sözünden ibret alsınlar
Söz bilmezsen sükût eyle, seni bir adam sansınlar.
(Anonim)
________
Ne yumruktan ne kırbaçtan iz kalır,
İnsan ölür arkasında söz kalır
(Kutadgu Bilig’den)
________
Bir pınarın başına bir testiyi koysalar
Kırk yıl anda durursa kendi dolası değil.
(Ümmi Sinan)
________
Bin kalb olurum da okla mecruh (yaralı)
Bir kalbe nişan alan ok olamam.
İçmem su susuzların elinden,
Açlar arasında ben tok olamam.
(Abdullah Cevdet)