Merhaba sevgili okuyucularım;
Eskiden insanlar rüyaların haberci olduğuna inanır, rüyalarını şaman ve alimlere sorarlardı.
Freud ile birlikte rüyalar normal hayata baskıladığımız korkular ve piyeslere dönüş anlamındaydı. Zamanla bilim dünyası bu açıklamalardan çok uzaklaştı.
Peki onun yerine ne geldi?
Bizlere sıradan gelse de beynimiz her gece bir dünya yaratır. Nesneler, sesler, insanlar, hayvanlar, yaratıklar birçok duyguyla yerleşir. Umut verici, sevgi, saygı, sempatik, bazen üzüntü, utandırıcı, bazen korku, bazen özlem hissederiz. Bu sadece duygularla kalmayıp, inançları ve niyetleri de ekler. Ve rüyalar, dünyasında bir bir sahneyi oynamaya başlar.
Sadece izleyici olmayız o dünyada yarattığımız tepkiye de neden oluruz. Rüyadaki dünyamız gündelik hayatta asla aklımıza gelmeyecek çağrılımlar yaratır. Bugün rüyamızda hafızamızı pekiştirmeye kadar birçok işlevi olduğunu biliyoruz. En önemli işlevlerinden biri düzenlemedir.
Araştırmalara göre duyguların yarısını gece rüyamızda hissediyoruz.
Profesör Matthew Walker’ın ifade ettiği gibi, uyanık hayatlarımızdan, rüyadaki hayatlarımıza akan bir öykü varsa, o da duygusal endişelerimizin öyküsüdür.
Yine de rüyalarımız hakkında pek az şey biliyor ve kendi yarattığımız öykünün anlamını, başkalarından duymaya çalışıyor. Mutlu olmaya çalışıyoruz.
Oysa ne kadar faydalı oluyoruz? Kendimize kattığımız kadar, karşımızdaki insanlara ne verebiliyoruz? İnsanların hayatlarına dokunuşlarımızı nasıl etkin edebiliyoruz? Her şey bir rüya mı? Yoksa biz mi rüya diye anlamlandırıyoruz?
Rüya - Birsen Eker
Bunlar da ilginizi çekebilir