Belediye otobüsünde üç yolcu var. Üçü de birbirinden habersiz. Birinci yolcu bir erkek.. Otobüse biner binmez sanki evindeymiş gibi kirli ayakkabısını uzatarak karşısındaki boş koltuğu kirletiyor.
İkinci yolcu; yerlerin çamur olduğu bugünde otobüse binen genç bir kız. Otobüse binmeden önce, otobüs çamur olmasın diye ayağını temizleyip boş koltuğa oturuyor. Onun bu davranışını görünce 2014 yılında Soma’daki maden faciasında yaralı olarak kurtarılan bir işçinin ambulansa bindirilirken “Çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin” demesi aklıma geldi.
Üçüncü yolcu da tanıdığım bir kişi: Emel abla. Çalıştığı işyerinin öğle paydosunda ara sıra çocuklarını görmek için otobüse binerek evine varıyor. Evine vardıktan yaklaşık yarım saat sonra tekrar otobüse binmek için durağa gidiyor. Otobüs kartını okuttuğu sırada kart okuyucu cihazdan “aktarma” sesi geliyor. Ancak şoföre; aktarma yapmadığını, evine gidip geldiğini, bu yüzden de bilet bedelini ödemek istediğini söylüyor. Ancak şoför buna gerek olmadığını ifade ediyor.
Bu üç olay da çok basit hikâyeler gibi geliyor değil mi? Evet, basit, küçük, sıradan olaylar bunlar. Ama hayat, çoğu zaman küçük hikâyelerde gizlidir.
Küçücük bir zaman diliminde verdiğimiz refleks karakterimizin yansıması olabilir. Bazen bir yanlış karar tüm doğruları götürebilir.
Hayat, çoğu zaman karikatür gibidir; bir anlık görüntü, bir çizim bir bütün hakkında en önemli fikri verir. Hayat bazen de şiir gibidir; görüntüyü değil, insan ruhunu anlamak önemlidir.
Ortaokul 2. sınıfta okurken Resim dersimize kısa bir süreliğine Trabzonlu olarak aklımda kalan Mehmet Deniz isimli öğretmenimiz girmişti. Dersin birinde konu “Perspektif”ti. Perspektifi bize şöyle bir örnekle anlatmıştı: “Tren raylarını çizelim. En uzak mesafedeki rayın bile avucumuzun içindeymiş gibi yakınlaştığını görürüz. Yani nesneleri göründükleri gibi çizersin ancak sana hiçbir zaman yakın değildir.” demişti.
Hayatı perspektife benzetirim, en yakın hissettiğin insan çok uzaktadır aslında, uzaktaki ise hep yanındadır sanki…
***
Saklı Kalan Şiirler köşemizin bu haftaki misafiri Ahmet Erhan, 1979 yılına gidiyoruz:
AKŞAM KARANLIĞINDA ŞİİR
Gülmek için çok geç artık
Ağlamak içinse erken
Kalakalmışım bir boşlukta
Yağmur yağıp dururken
Karanlık düşünmeme engel
Aydınlık -ama nerde-
Yüreğimde donuyor gözyaşlarım
Erişemeden gözlerime
Çocuklar yine kırlara
Parklara falan gidiyorlar
Düşünüyorum da bu hayatın
Henüz çözemediğim sırları var
Ve her evde nice insan
Ömürlerine bulamışlar korkuyu
Hiçbir şey görmemek, duymamak
Artık tek dayanakları oldu
Tozutup gidiyor yüreğimi
Anılar, bekleyişler, tasalar
Hayatımda acıdan ve kavgadan başka
Beni anlatacak ne var
Yakası açılmadık düşlerim
Artık çok gerilerde kaldı
Ama kutup yıldızını geceleri
Arıyorum bazı bazı
Çocuktum, o mahzunluğum
Yazılmamış şiirlerde gizli
Ben nerdeyim, düşlerim nerde
Bir gün anlatırım belki.