ORUÇ AYI: RAMAZAN

ORUÇ AYI: RAMAZAN

Peygamberimize; “Ayların en hayırlısı hangisidir?” diye sormuşlar, “Ramazan ayıdır” buyurmuş. Başka bir sohbetlerinde de;

Eğer Müslümanlar Ramazan ayındaki mükâfatları, güzellikleri, nimetleri, ihsanları bilselerdi bütün bir senenin Ramazan olmasını temenni ederlerdi” buyurur.

İşte Resulün yere göğe sığdıramadığı o aydayız. İçinde bin geceden daha hayırlı bir gece olan Kadir Gecesini barındıran Ramazan-ı Şerif ayındayız.

Kadir Gecesi nedir bilir misin? Kadir Gecesi, Kurân’ın yeryüzüne, Hazreti Resule indirildiği gecedir. İşte bu gece Ramazan ayının içindedir. Kuran’da, Kadir gecesini anlatan Leyle-i Kadir suresinin mealini, tefsirini tekrar tekrar okuyalım, inşallah.

Bu gece, Kurân’ın ifadesiyle bin aydan daha hayırlı, daha bereketli, daha feyizli bir gecedir. Matematik hesabına vurursak, bini on ikiye bölersek seksen üç virgül üç gibi bir rakama tekabül eder. Yani seksen üç yıllık bir ömre bedel bir gecedir Kadir Gecesi. İşte bu bereketli gece şu anda içinde bulunduğumuz Ramazan Ayının içindedir.

Bu ayda yapılan ibadetlerin sevabını, bereketini akılla idrak etmek mümkün değildir. Bütün ömrümüz boyunca ulaşacağımız bu ayı ve bu geceyi ibadet ve taatle, tövbe ve istiğfarla geçirirsek artık varın kazanacağınız sevapları siz düşünün. Sahi sizden daha karlı, daha kazançlı birini düşünebilir misiniz?

Cenneti siz kazanmayacaksınız da kim kazanacak? Yahu bunu filan ibni filan söylemiyor. Direk Rabbimiz söylüyor, ebedi ve ezeli rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) söylüyor.

Kişi diyebilir ki; Benim çok günahlarım var, İçki içtim, kumar oynadım, komşularımı üzdüm, haram yedim, dedikodu yaptım… Yaptım da yaptım! Aha sana fırsat kardeşim! Fırsatlar ayındayız. Fırsatları değerlendir.

Yapılacak tek şey nefisle mücadeleyi göz almaktır. “Bizim en büyük düşmanımız kendi nefsimizdir” buyurur Hazreti Peygamber. Nefis bize kötülüğü, günahı emreder, süslü, cazibeli gösterir haramları. Hileleri çoktur ama Allah’ın yardımı daha büyüktür. Güneş doğunca nasıl bütün karanlıklar yok oluyorsa Allah’ın yardımı seninle olunca bütün musibetler, felaketler yok olur. Dilin kemiği yoktur, bunları söylemek kolaydır, diyebilirsin ama sabır gibi büyük bir savunma silahımız vardır.

“Sabrın mükâfatı cennettir” buyurur Hazreti Resul. En büyük şükür, en büyük ibadet sabırdır. Sabırla diz çökeceksin, Rabbe yalvaracaksın, Rabbe koşacaksın, Rabbi özleyeceksin, “Rabbim benim” diyeceksin; “Çağırdın, geldim, huzurundayım, eşiğindeyim!” diyeceksin. İbadetlerde gizli olan lezzetleri, zevkleri arayacaksın. Şazeliye’nin üç büyük meşayıhından arif ve âlim mutasavvıf Ataullah İskenderiGelin Tacı”’nda Rabbe şöyle yalvarır:

Rabbim! Ne olur ibadetlerdeki zevki, lezzeti tatmadan canımı alma!”

Demek ki ibadetlerin de bir tadı, bir zevki, bir lezzeti varmış. İçinde bulunduğumuz ay, o zevki, o lezzeti yakalamamız için bulunmaz fırsatlar, imkânlar sunuyor bize.

Gel ey kardeşim! Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından berat -kurtuluş olan Ramazan-ı Şerif ayını en güzel şekilde değerlendirelim. Rabbimize yakın olmak için ibadetlerimize, daha önceleri gösteremediğimiz itinayı, hassasiyeti gösterelim. Yaşantımıza, ahlakımıza, ilişkilerimize çeki düzen verelim, yeniden iman edelim, yeniden mümin olalım. Bolca Kurân okuyalım, bilmiyorsak öğrenelim, dua edelim, Estağfurullah çekelim, amel defterimizdeki yanlışları birer birer silelim. Kendi eksiklerimizle yüzleşelim. Büyükler “Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz” buyurmuşlar.

Kaside-i Bürde müellifi İmam Bûsirî’nin çok güzel bir şiiri var.  “En-Nefsü ke’t-tıfli” yani “İnsanın nefsi çocuk gibidir.”

Annemin anlattığına göre dayılarımın küçüğü İbrahim on yaşına kadar emmeye devam etmiş! Nenem de merhametinden bir şey diyememiş ama çocuk büyüdükçe bu iş nenem için zulme, İbrahim için zevk u sefaya dönmüş. İstekleri günden güne artmış! O yavrusunu emzirdikçe yavrusu da onu kırmaktan zevk alır hale gelmiş. Rahmetli nenem zor bela kurtulmuş elinden. Nefiste böyledir. Nefse iyilik, kendinize kötülüktür, ona acımayacaksınız..

Nefis çocuk gibidir, ihmale gelmez

Emdikçe güçlenir, doymak ne bilmez

O oburla Hakka doğru gidilmez

Hemencecik sütten kesiver gitsin

Biraz dizginini kesiver gitsin.

Evet, nenem dizginini kesince rahatlamış, tabi sert önlemler almış. O dayım hala mızmızcıdır. Altmış yaşına geldi hala çocuk gibi muamele ister. Zora gelmez, en ufak şeyde masaları devirir. Neden? Çünkü çocukluktan kalma bir şımarıklık esiridir, farkında bile değildir. Ama Zülküf dayım tam tersi çile adamıdır. Derdin alasını görmüş, yokluk çekmiş, hayat değirmeninde öğütülmüş, öğütüle öğütüle kemale ermiş, kendi kokusunu, kendi rengini, kendi yolunu bulmuştur.

Nefiste aynen çocuk gibi doymaz, habire ister, verdikçe de şımarır.

Tasavvuf ilmi bunun için vardır. Kalbi, dünyevi ve fani kirlerden arındırma ilmidir. “Nefsi sütten keseceksin yoksa o senin iflahını keser!” der bu yolun büyükleri. Nefsin iflahını kestiği kişinin varacağı yeri ben söylemeyeyim en iyisi siz düşünün.  

Sözlerimi çocukluktan aklımda kalma bir menkıbe ile bağlayayım. Duyanınız olmuştur belki Bağdat'ta bir dokumacı, dokuduğu kumaşı satmış ama daha sonra o kumaş parçasında bir kusur görüldüğü için müşteri kumaşı geri getirip iade etmiş. Bu durum karşısında, kumaşını geri alan dokumacı ağlamaya başlamış. Dokumacının ağladığını gören müşteri, adamın ağlamasını maddi açıdan zor durumda olduğuna ve parayı iadede zorlanacağına yormuş. Müşteri: “Niye ağlıyorsun?” diye sorar. “Kumaşı geri verdim, diye ağlıyorsan, dert etme. Kumaşı geri götürürüm, parayı da geri istemem” der.  Dokumacı: “Hayır, kumaş için ağlamıyorum. Kumaşın bir kusuru görüldü de, geri çevrildi. Peki ya ömür boyu yaptıklarım Allah'ın huzuruna arz olunduğunda, böyle bir kusur yüzünden geri çevrilecek olursam, ne olur benim halim? Siz kumaşı iade ederken aklıma bu geldi de, bunun için ağladım. Hayat kumaş gibi değil ki düzeltilsin yahut tekrar dokunsun!” der.

Evet, dokumacının kaygılarına bizi düşürmeyecek bol sevaplı, bol ihlâslı, bol ibadetli ama aynı zamanda aşk, sevgi ve muhabbet dolu bir Ramazanı Şerif geçirmek duasıyla sağlıcakla kalın.

Abdulbari Karabeyeser