ON BİR AYIN SULTANI

İftar saati yaklaşıyordu. Halise, mutfakta yemek pişiriyordu. Halil göz ucu ile yemekleri kontrol etti. Babasının dilimlediği ekmek sepetini sofraya taşıdı. Suları dökmeden bardaklara doldurdu. Kaşığı, çatalı, tuzu, peçeteyi masaya götürdü. Sonra da yorulmuş bir halde babaannesinin yanına oturdu. Hatice babaanne, tesbih çekerek evin içindeki tatlı telaşı seyrediyordu.

“On bir ayın sultanı, sultanlara yakışır şekilde geliyor ve sultanlara yakışır şekilde gidiyor.” diye mırıldandı.

Bu laftan hiçbir şey anlamayan torun Halil, babaannesinin yüzüne bakarak, “Kim geliyor babaanne?” diye sordu.

“Ramazan. Ramazan, sultanlar gibi geliyor” dedi Hatice Babaanne “Önce Recep ve Şaban geliyor. Rahmet ve bereket ayları. Bu aylarda, kullar daha çok sevap kazanmak için yarışa giriyor, ellerini açıyor Halil’im.”

“Ellerini mi açıyor babaanne?” dedi Halil, açık olan ellerine bakarak. “Ben istediğim zaman ellerimi açıp kapayabiliyorum.”

Yılların çilesini çekmekten çökmüş yanaklarında nurlu bir gülümseme belirdi yaşlı kadının. Hatice babaanne, dökülmüş dişlerinin yerini alan protezlerini göstererek güldü.

“Ah be Halil’im, sen ellerini açıp kapıyorsun da ne yazık ki pek çok insan ellerini öyle bir kapatmış ki değil açmak, parmaklarını bile gevşetmiyor. Sanırsın ki dünyayı sırtlayıp götürecekler.”

“Götüremezler babaanne.” diye atıldı Halil “Dünyayı nasıl götürsünler?”

“Götüremeyeceklerini biliyorlar evladın ama yine de kefenin cebi varmış gibi biriktirip duruyorlar.” Torununun kestane rengi, ensesine doğru uzanan saçlarını okşayarak konuşmasını sürdürdü. “On bir Ayın Sultanı, Recep ve Şaban ile gelir, bayram ile gider yiğidim.”

Mutfaktan mis gibi nane kokusu gelmişti. İftar saati yaklaşıyordu.

“Ben bugün tam oruç tutuyorum babaanne.” dedi Halil.

“Akşam, iftardan sonra unutturma ben, senin orucunu satın alacağım.” dedi babaanne.

“Satın mı alacaksın?”

“Satın alacağım ya. Sen akşama kadar yemedin, içmedin, sabrettin… Hem sabretmeyi öğrendin, hem de şükretmeyi. Elbet bunun da bir karşılığı olacak.”

Halil, bayram çocukları gibi neşelenmişti. Hoplayıp, zıplıyor, babaannesinin boynuna sarılıyordu. Daha hediyesini almadan bu kadar mutlu olmuştu. Hatice Nene “Lâ ilâhe illallah” diyerek bir tesbih tanesi daha çekti.

“Ah be evladım. O Yüceler Yücesi Mevla’mızın, bizim aç, susuz kalmamıza ihtiyacı yok. İbadetlerimize ihtiyacı yok. Bunu bir türlü anlamıyor şu cüzzi aklımız. Biz yaptığımız ibadetler aslında nefsimizi terbiye ederiz. Nefis aç kalmazsa, açlar, susuzlar, fakirler hiç aklına gelir mi insanın?”

Halil, parmak kadar boyu ile:

“Gelmez” dedi.

“Gelmez ya. Boşa dememiş atalar “Tok açın halinden anlamaz” diye. Bizler de oruç ibadeti ile fakir insanların halini düşünüp onlara destek olacağız.”

“Allah versin, Allah versin.” dedi Halil, gülerek.

“Benim akıllı torunum. Evet, Allah versin, diyerek baştan savmak kolay. Allah, sana vermiş işte sen de olmayanlara ver.”

“Biz çalıştık, kazandık. Onlar da çalışsın, kazansın babaanne.” dedi akıl küpü Halil.

“Ah be torunum! Biz insanoğlu her şeyi kendisinin yaptığını sanır. Acziyetini kabul etmez. Rabbinin verdiği nimetleri de kendine mal eder. Tamam, sen çalıştın kazandın doğru ama ya Yüce Yaradan, seni, elsiz, ayaksız, gözsüz yaratsaydı nasıl çalışıp kazanacaktı. Bunları hiç düşünmez. Hiç olmazsa azalarının sadakasını vermesi gerektiğini bilmez.”

“Azalarının sadakasını ver.” dedi Halil, bir papağan gibi babaannesinin konuşmasını tekrar ediyordu.

“Ramazan ayı, cennet kapılarının sonuna kadar açıldığı bir aydır Halil’im. Bu ay rahmet, bereket, şefaat ayıdır. Gökten melekler iner ve bizlerin yaptığı iyiliklere binlerce sevap yazar.”

Sevap sözünü duyan Halil tatlı tatlı gülümsemişti.

“Sevap mı yazar?”

“Sevap yazar ya. Bire bin, on bin sevap yazar.”

Kapı çalındı. Halil koşarak kapıyı açtı. Neşeyle mutfaktaki annesine bağırdı.

“Anne, bir sürü bir sürü misafir geldi.”

“Kim geldi, kim geldi?”

“Tam on bir sultan geldi.”

Halise Hanım, gelen misafirlerini yemek masasına buyur ederken Hatice babaanne:

“Kim geldi, kim geldi?” diye sordu.

“Ramazan’ın sultanları geldi babaanne.” dedi Halil, gülerek. “On bir ayın sultanları geldi.”

Ramazan, küslerin barıştığı, gönüllerin alındığı bir aydır. Mükâfatını Rahman’dan bekleyerek sabretme ayıdır. Verilen nimetlere şükretme ayıdır.

Bizleri, On bir Ayın Sultanı Ramazan’a kavuşturan Rabbimize şükürler olsun. Rabbim, Ramazan-ı Şerifi hakkıyla idrak etmeyi cümlemize nasip etsin.

Ya toprak ol

Ya da su

Sakın ateş olma