“ ÖĞRETMENİM! GEL ARTIK”

İçimi acıtan bu çağrı, yıllar önce bir öğrencimin yazdığı şiirin başlığı idi. Tamamını kaybettiğim bu şiirde sevgili öğrencim F. Bayram:

“ Öğretmenim, gel artık,

Dayanamıyoruz hasretine, yokluğuna

Öğretmenim, gel artık,

Muhtacız sevgine, merhametine…”

diyordu.

Her eğitim-öğretim yılı başında hep bu hasret yüklü çağrı bir kurtuluş ve diriliş müjdesi olarak döner durur beynimde:

Öğretmenim ! Gel artık…

Ebedi Baş öğretmenimizin kutlu doğumunun kutlandığı ve eğitim- öğretim dönemine başlandığı şu günde hangi öğretmeni özlüyoruz? diye düşündüm:

Herşeyden önce insan-ı kâmil öğretmeni. Merhametli, sevecen, adaletli…Öğrencisine, mesleğine kendini adayan…dürüst, idealist, ilkeli. Mesleğin bütün inceliklerini bilen ve uygulayan. Kendi egosunu yenmiş; Hakk yolunun yolcusu, kimsesizlerin kimsesi. Almayı değil, vermeyi düşünen. Rehberi insanlığın Efendisi, ebedi baş öğretmen olan…O’nun ahlâkını hayatının rehberi yapan…

Hangi öğretmeni özlüyoruz?

Vatanını, milletini bir aşk derecesinde seven; çalışmanın, üretmenin bir ibadet olduğunu bilen, tarih şuuruna sahip, dünyadaki ve Türkiye’deki hadiseleri anlayan, çağı doğru yorumlayan, hak sahibine hakkını teslim eden; iffetli, erdemli bir öğretmen…

Hangi öğretmeni özlüyoruz?

Öğrencisini çok iyi tanıyan ve seven, yeteneklerine göre eğiten; onlara bir ışık bir ana ve rehber olabilen; davranışları ve kılık- kıyafetleri ile örnek olup çalışma disiplini, ilmi düşünceyi kazandıran ve kitap okumayı sevdiren, kendisi ve toplumun değerleri ile barışık sevgi dolu bir öğretmen…

Kırk yıl öğretmen yetiştiren bir hoca olarak hep bunları düşündüm ve hayata geçirmeye çalıştım. Milli Eğitimin şu perişan halini görünce bu ilkelere ne kadar ihtiyacınız olduğunu daha iyi anlıyorum.

Bütün gücümle bu kutlu doğum gününde O’na olan sonsuz muhabbetimle haykırıyorum:

ÖĞRETMENİM GEL ARTIK!

Bütün öğretmenlerin ve özellikle öğrencilerimin yeni eğitim- öğretim yıllarını gönülden kutluyorum.