NİYET OKUMA DEĞİL

 

Eşek olup da geyik olduğunu sanan,

Hendeği atlarken gerçeğin farkına varır...

 

Genel kanaatin aksine kibirliliğe bağlı değişimler, özellikle ruhsal alandaki gelişmelere sebep olduğuna dair bu söz ile başlamamın nedeni;

İçinde yaşadığımız toplumun bir kısmı bu noktada, ileriden beri sürüp gelmekte olan bir durumun, kolay kolay değişmeyeceği kanısında olanlarda var tabi...

 

Ne yaparsan yap, pişman öleceksin;

Belki yaptıklarından,belki yapmadıklarından...

Toplumun diğer bir kısmı ise;

Dostoyevski’nin bu sözünde gerçeğini bir konuma bağlamak istiyor.

 

Bu konum da evde oturup derdine yanma.

Kaderini birine, bir kuruma, bir konuma bağlama.

 

Atlanan nokta ise kaderinin kendi niyetiyle ilgili olduğu gerçeği.

 

Kelimeleri bulmaya çalışıyorum.

Aklın, duruluğunu yitirdiği bu zamanda.

Akıl durdu, düşünce durdu.

Hareket durdu,hareketsizlik çürümenin eşiğine getirdi.

 

Olayın çatısıda, temelide iyi niyet.

 

İyi niyet kaybedildikçe, kötülük yerini alıyor.

Bu niyet okuma falan değil,bence başka türlü anlamak gerekiyor.

 

Öğretilmiş çaresizlik içinde

yaşamaya karşı hevesimizi kaybetmeye başladık. Sadece mecburi olduğumuz işleri yapar olduk.

İyi niyetimizi kaybettik.Öyle ki;

Bu öğretilmiş ve yaşanılan hayatı mecburiyet gibi kabul edip,maalesef sadece izlemekteyiz.

Bu izleme olayı  ise, art niyetllilerin,iyi niyetimizi kullanmalarından kaynaklı .

 

Aslında niyetin önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.

 

Çünkü niyet düzeldiğinde işin , işin düzeldiğinde ahlakın, ahlakın düzeldiğinde gittiğin yolun,yolun düzeldiğinde ise dünyan değişir.

 

Öğrenmeye cesaret eden,bilge insandan  "izleyen insana" dönüşünce dünyamız olumsuz, çaresiz, umutsuz bir şekilde, birbirine ard niyet besleyen, aynı dili konuştuğu halde bir türlü anlaşamayan,sadece izlemede olan insan topluluğuna dönüştü.

 

Nasıl bu şekilde hızlı dönüştü, meselesi ise çok derin...

 

Ellerdeki akıllı telefonlara sürekli bakarak, gözlerimiz önünde hızla akıp giden zamanı ve gerçekliği sadece izliyoruz.

İzleyen insan aklını,şuurunu,kalbini ve etik değerlerini de elbette kaybetmiş oluyor.

 

Çünkü yalnızca izleyen insan,eylemsiz bırakılmış, hareketsizliğe ve muhakeme yoksunluğuna hapsedilmiş oluyor.

Eylemsiz, düşünce kabiliyeti dumura uğramış, izleyen insan kendine güveni kaybetmiş, etrafında olup bitenlerden güya hiç haberi yokmuş gibi yaşantısına devam etmekte.

Tuhaf bir dönem içindeyiz ve bütün tuhaflıklara alışmış izleyen insan, güzelliklerini kaybetmiş, niyetsiz bir durumda.

Herkes kendi sabitliğiyle yaşıyor ve zamanın dışına çıkıp kendi haline bakamıyor...

Eskilerin öküzün trene bakması ironisi çok fena biçimde günümüzde gerçek olmuş durumda.

 

Özetin özeti:

Halbuki,böyle gelmiş, böyle gider mantığından kurtulduğumuz gün, hamallığın her türlüsünden de kurtulmuş olacağız…