“ Kırşehir Çiğdem“ Gazetesinde yazı yazmaya başladıktan sonra adeta Kırşehir’in dert babası oldum. Bu vesileyle istekleri ve sıkıntıları olanlar beni gördükleri yerde rahatlıkla söyleyebiliyorlar, mailime mesaj gönderebiliyorlar. Bundan dolayı da sıkıntı duymak yerine memnunluk duyuyorum. Çünkü herkese, her insana dertler, istekler, şikayetler söylenmez. Demek ki bu insanlar beni kendilerinden birisi olarak görüyorlar.
Son günlerde gerek şahsıma gerek mailime gelen yoğun istek üzerine Kırşehir Lisesi’nin yerine yapılan okul binasını ve Kırşehir Lisesi’nin akıbetini sormak istiyorum.
Tabi bunu sormadan önce henüz koltuğuna yeni oturmuş Kırşehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne atanan Metin Alparslan’ a hayırlı olsun diyor başarılar diliyor ve diyorum ki!
Sayın Milli Eğitim Müdürüm, büyüklerimiz “elçiye zeval olmaz” derler, bende bir elçiyim. Bir elçi olarak size soruyorum. “ Ne olacak bu Kırşehir Lisesi’nin yerine yapılan okul binasıyla şu anda Bağbaşı Mahallesi’nde eğitim faaliyetlerini sürdüren Kırşehir Lisesi’nin hali? ” Bu bina neden Kırşehir Lisesi’ne verilmemektedir? Amacınız, düşünceniz nedir, sıkıntılar neden kaynaklanmaktadır öğrenmek istiyorum.
Sayın Milli Eğitim Müdürüm ben Kırşehir Lisesi mezunu değilim ama bizim lisede okuduğumuz yıllarda Kırşehir Lisesi öğrenci sayısıyla eğitim, öğretim ve disipliniyle örnek bir lise olup, mezun ettikleri öğrenciler şu an ülkemizin değişik illerinde değişik makamlarında en üst kademe de görev yapmaktadırlar, hizmet vermektedirler. Böylesine kaliteli öğrenciler yetiştiren Kırşehir Lisesi neden şehrin uzak bölgesine hiç olmayacak yere taşındı, hadi zorunluluktan taşındı, neden yerine yapılan binaya taşınması sağlanmadı. Bunu öğrenmek istiyorum.
Sayın Milli Eğitim Müdürüm, doğru olanın Kırşehir Lisesi’nin yerine yapılan okul binasına Kırşehir Lisesi’nin tekrar taşınması ve eski kaliteli eğitim veren, disiplinli ve mezun ettiği öğrenciler üst makamlarda görev alan Kırşehir Lisesi’ne tekrar kavuşulmalıdır. Binlerce Kırşehir Lisesi Mezununun ve Kırşehirlilerin istekleri bu yöndedir.
Dediğim gibi ben bir elçiyim, elçiye zeval olmaz, bana sizlere iletmem için çok sayıda istek geldi bende sizlere aktardım. İnşallah Kırşehir Lisesi eski yerine tekrar kavuşur.
* * *
GÖSTERİŞ MERAKI
“Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözüyle çok yerinde bir söz söyleyerek insanların nasıl bir kişiliğe sahipse o şekilde gözükmesini, nasıl gözüküyorlarsa ona yakışır olmasını açık ve net bir şekilde özetlemiş Mevlana.
Oldum olası gösteriş budalası insanlardan, gösterişli laflardan, gösterişin kendisinden, ikiyüzlü insanlardan, yalakalardan, yalakaca edilmiş laflardan ve davranışlardan, baba parasıyla hava atanlardan nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmiyorum. Gerçekçiliğin gerçeğin her şeyin üstünde tutulmasını isterim.
Ben böyle istiyorum, gösterişi, gösteriş budalalarını, yalakaları, taklacıları sevmiyor, nefret ediyorum ama kaderin cilvesinden midir nedir? bilemiyorum nereye gitsem yalakalar, iki yüzlüler, aklı üçe beşe ermeyen, ömrü boyunca bir tane kitap okumamış, tarihten, kültürden habersiz, kıyafetle, süsle, boyayla, cilayla, kokuyla, arabayla kendini ne oldum delisi zanneden annesi soğan babası sarımsak insanlar her zaman çıkarlar karşıma. Hem de öylesine çıkarlar ki içtiğim çay, yanıma gelen misafirler, ettiğim ikramlar ve kapıya kadar uğurlamam dahi bu basit zihniyete sahip insanlar tarafından günü kurtarmak, puan kazanmak, şirin görünmek köşelerde yer tutmak için şikâyet konusu edilmiştir. Omuzum soğuk olduğu için hiç iyisinin beni bulduğu olmamıştır.
Bu anlayış Kırşehir’de de diğer illerimizde de böyledir. Zaten Kırşehir’de ki özel ve resmi kuruluşlara, Ankara Caddesi’ne, Terme Caddesi’ne, Kent Park’aa, Cacabey Meydanı’na ve alış veriş merkezlerine yolunuz düştüğü zaman şık, güzel ve çağdaş giyimli beyler ile hanımların ellerinde ki kâğıt mendilleri, yedikleri çekirdek kabuklarını, dondurma külahlarını, kasıla, kasıla içtikleri sigara izmaritlerini yerlere attıklarını, tükürenleri gördüğünüzde bana hak verirsiniz. Sonra da altı kaval, üstü şişhane olan gösteriş meraklısı muhteremlere teşekkür mü edersiniz, maşallah mı dersiniz, ne dersiniz bilemiyorum.
Gösterişe merak sarmış insanlara sorarsanız, sürekli modayı takip ettiklerini söylerler ama gerçeği iyicene analiz ettiğimizde kazın ayağının öyle olmadığını ve yapmaya çalıştıkları tek şeyin insanların dikkatini çekmek olduğunu görürsünüz.
Aslında bu insanlar da haklı diyebiliriz. Çünkü evden çıkacak kitapçıya gidecek, istediği kitabı alacak, ödeme yapacak, tekrar eve gelecek, aldığı kitaba zaman ayırarak, sayfalarını çevirerek okuyacak bir sürü zahmetli iş. Niye uğraşsın ki bu kadar zahmetle? Sonra kitap okuduğunu kimse görmez ama aldığı modalı markalı elbiseyi, ayakkabıyı, takıyı, tukuyu, son model arabayı herkes görür. Yani bir yemekhanenin, pastanenin, lokantanın sağlıklı, hijyenik olması, kaliteli yemek, pasta, börek, tatlı yapması için uğraşmak yerine daha basit ve herkesin göreceğini düşünerek giriş kapılarının önüne galoş koymak gibi.
Zaman, zaman “İnsan neden olduğundan farklı ya da başka biriymiş gibi görünmek ister” diye sorduğum olmuştur kendime.
Karşısındaki, kendini olduğundan daha iyi görsün, daha farklı düşünsün diye mi?
Peki ama bu düşünce, bu zihniyet neden?
Gerçekçilik varken böyle gösterişe, riyakârlığa ne gerek var?
Olduğun gibi, her halinle doğal, sade, mütevazı, zıtlıklarınla çelişkilerini kabul ederek yola devam etmek varken, nedendir kendinden başka biri olma isteği ve bu aşağılık kompleksi?
İnsanların olduğundan farklı görünme çabaları; hayatının ya da kendi içindeki sessiz çığlıkları mı, ya da kendine benzer birini bulayım derken aslında kendilerini bile bulamamış olmaları mı?
Tabii ki hepimiz daha güzele, daha iyiye ulaşmak için mücadele veriyoruz yaşamımızda. Daha başarılı, daha iyi, daha güzel, daha zengin olmaya.
Ama bunu olmayanlarla değil; bize verilenlerle, sunulanlarla, elimizdekilerin paralelindeki yeteneğimizle, bizdeki var olanlarla yapmaya çalışsak ne kaybederiz.
Amacımız başka kimliklere bürünerek, akıntıya karşı yüzerek nehrin başlangıcına gitmek mi? Yoksa kendimizi akıntıya ‘olduğumuz gibi' bırakıp yüzerek gideceğimiz yere gitmek mi olmalıdır? Buna iyi karar vermeliyiz diyerek, herkesi, her insanı Allah’a havale ederek kendi dünyamda, kendi hayatımda “ Ne gösteriş yaparız görmemişler gibi ne de övünürüz sonradan görmeler gibi. Biz sadece şükrederiz gerektiği gibi” prensibiyle yaşamayı tercih ettiğimi söylemek isterim.