NARİN VE FARKINDALIKLARI

Bu dünyayı iğrenç ve dayanılmaz bir yere dönüştüren şey çocuklara yapılan kötülüklerdir.  İnsani görüntü bir yanılsamadır. Nice hayvan bilinir ki insan görünümünde olanlardan daha vicdanlıdır. İnsanın kendisini dünyanın en kötü hissettiği an ise güvendiği bir insanın güvenmediği bir insandan daha güvenilmez olduğunu öğrendiği andır.

8 yaşındaki ÇOCUK Narin’e yapılanlar, ailenin verdiği çelişkili ifadeler, köylülerin suskunluğu, daha önce de aynı ailenin kızlarının ölüm vakaları, Ak Parti Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu’nun ailenin tarafını tutan ve makamına yakışmayan açıklamaları ülke gündeminin başköşesine yerleşmekle birlikte dünya gündeminde de konuşuldu.

 Bundan önceki yazımda Kolberg’in ahlak kuramından hareketle insanların ahlak seviyelerini yazmıştım. Bu olayla görüyoruz ki insanlar biyolojik olarak gelişim gösterseler de ahlak seviyeleri yerin dibindedir. Narin’in vahşice katledilmesi, amcası tarafından Nevzat Bahtiyar adlı kişiye gömülmesi için verilmesi, Nevzat Bahtiyar’ın para karşılığında ve tehdit edildiği bahanesiyle küçük Narin’i aslında evine getirdiği, evinde çuvala koyduğu, dere kenarına 15-20 kiloluk ağırlıklarla profesyonelce ve tek başına gömdüğünü söylemesi, üzerine namaz kılması, gündelik işlerine devam etmesi ve aramalara katılması, anne tarafından merdivendeki “yeşil eşarp” ın açıklanamaması, tutuklanan muhtar amcanın köylüleri feodalitesiyle kontrol etmesi, güvenlik ekiplerini yanlış yönlendirip zaman kazanması ve Narin’in cesedinin delil kaybı noktasında geldiği durum… Tüm bunlar vicdanlı ve adalet beklentisi içinde olanları hayretten hayrete düşürdü. Düşürmeye de devam edecek gibi görünüyor.

 Bu vaka ile gördük ki Türkiye yüzyılında hala Cumhuriyet dönemi romanlarında işlenen feodalite ve feodalitenin ağırlığı devam ediyor. Toplumumuzdaki sorunlardan olan tanıdıkla işlerini halletme iğrenç olaylar ve kötü amaçlarda bile hatırını saydırıyor. Ülkenin bazı milletvekilleri “yargının tarafsızlık ilkesinden bihaber(!), anayasasında medeni hukuk, tek eşlilik var ama Narin’in büyük amcasının(İyi Parti milletvekili adayı Hüseyin Güran) imam nikahlı, resmi nikahlı eşiyle yaşayan hayat arkadaşından haber bültenleri “ikinci eşi” diye bahsediyor. Dağlara küçük yaştaki çocukları kaçıran, ya da küçüğün rızası bakış açısıyla küçük çocukları kaçıran emperyalist devletlerin çıkarlarına çanak tutan ideolojinin partisi önderliğinde Narin için Diyarbakır sokaklarında eylem yapılıyor. Şeriat yanlıları “idam” adı altında şeriat hukuku istiyor. Hükümet partisinin bazı vekilleri köylülerle ne kadar çalışkan oldukları hafızamıza kazınsın diye boydan hatıra pozu veriyor. Tüm bunlar olurken, tüm gazeteciler, güvenlik görevlileri, köylüler varken gündüz vaktinde Nevzat Bahtiyar evinde Narin’i baş aşağı bir şekilde çuvalın içine sokuyor. Kur’an çantasının ipini koparıyor ve çuvalın ağzını bağlıyor. Sonra eve gelip namaz kılıyor. Benim de aklıma Albert Camus’un Yabancı adlı romanı geliyor. O romandaki karakter kendini savunurken işlediği cinayette hakimler tarafından annesinin cenazesinde bacak bacak üstünde kahve içmesi, rahat tavırları ile sebebiyle daha çok yargılanıyor, kınanıyor. Bu gün Sartre bu hikayemize şahit olsaydı diyorum içimden kurgusunun ilhamını değiştirir miydi acaba?

 Tüm dünya çocuklarını bayramla şereflendiren Mustafa Kemal Atatürk’ün, değerli silah arkadaşlarının, doğunun, batının, kuzeyin, güneyin şehitlerinin kurduğu bu ülkenin vicdanlı vatandaşları olarak bu cinayetin neden işlendiğini öğrenmek istiyoruz. Adalet istiyoruz. Bizlerin en değerli hazineleri çocuklarıdır. En değerli hazinelerimizin korunmasını, kollanmasını, vahşice katledilmemesini istiyoruz. Vicdanlı yetişkinler olarak onların geleceği için çabalıyoruz.

 Allah vicdan, merhamet, sevgi ve doğruluktadır. Vicdan, doğruluk, merhamet ve sevginin olmadığı yerde ulaşılan Allah değil şeytandır. Bu yapılanın Filistinli çocuklara yapılan bir zulümden farkı yoktur. Aynı derecede utanç vericidir.

Nefsini, korkusunu, çıkarlarını çocukların kanına bulaştıranlara lanet olsun. Yurdumun çocuklarına da dünyadaki bütün çocuklara da dokunan eller kendi kötülüğünde yok olup gitsin.

 İyi ki ölüm var, bu dünyanın adaletsizlik ihtimalinde kötülüğün gücüne ulaşanlarla ve sonsuza dek nasıl yaşardı insanlık?Diyor yazımı şiirimdeki şu alıntıyla bitiriyorum: “Sulara cemre yerine ölü çocuklar mı düşüyor artık? Bu tükürülesi mevsimde kalakaldık, Kalk! Düşlerin çatıları varken çocuklar süt dişlerini döküyor toprağa, Adalet duasına çıkalım, çıkalım ki bulutlar da kan ağlasın yeryüzü mezarlığına…”