Muharrir, muhabir, gazeteci…
Yazdığı rahatsız eder, yazmadığı da… Haber yapsa yaranamaz, yapmasa zaten kapının önüne konulması gereken ilk kişidir. Haber konusundaki en ünlü örnek; “köpeğin insanı ısırması haber değildir, insanın köpeği ısırmasıdır haber…” Bir kamu görevlisinin (memur, amir, başkan, müdür, kamu yetkisini kullanan her görevlinin) görevini yapması nadiren haber olur ama görevini yapmaması mutlaka haberdir. Yolsuzluk, usulsüzlük, zulme varan bir sürü muamele türü, rüşvet, görevin kötüye kullanılması gibi görevlerini yasal çerçevenin dışındaki uygulamalarla yapması da haberdir.
Zamanında Cumhuriyet gazetesinden bir köşe yazarı, Mustafa Ekmekçi, Mamak Kışlasında görevlileri itham edecek bir yazı yazmıştı. "Cezaevinde mahkûmlara su verilmiyor" içerikli, bizlere göre "abartma" bir yazıydı bu... Çünkü; Kışlaya su sağlamaktan sorumlu birlikte görevli idik.
Mamak Kışlasının su ihtiyacı büyük ölçüde Belediye'den (o dönemde rahmetli Ali Dinçer idi başkan) ve birkaç su kuyusundan karşılanıyordu. Ankara'da genel bir susuzluk vardı ve Belediye şehir suyunu saatlere bağlı ve sınırlı olarak veriyordu. Kışlada onar tonluk birkaç su deposu dışında su depolama olanağı yoktu. Kışlada bulunan askerlerin, görevlilerin, ziyaretçilerin ve mahkumların kullanması için uygun yerlere su bidonları konulmuş olsa da ihtiyacı tam olarak karşılamak olası değildi. Ve o günün şartlarında susuzluk, gerekli alt yapı yatırımları çeşitli nedenlerle yapılmamış olduğundan Türkiye’de genel bir sorun idi.
Üstüne üstlük, o dönemin şartları nedeniyle Aralık 1978'de Ankara'da ilan edilen Sıkıyönetim nedeniyle Mamak Kışlasındaki asker mevcudu bin kişiden az iken takviyelerle üç binlere ulaşmış, 400 kişi kapasiteli Askerî Ceza ve Tutukevindeki mahkûm sayısı binleri geçmişti.
Uzun hikâye ama mahkûmlara öncelik vermemize rağmen, Belediyeden alınan ve Bağderesi’nde bulunan üç su kaynağından üretilen mevcut su Kışlaya yetmiyordu. Sonuçta uzun uğraşlarımız sonucunda Belediye ve DSİ'nin de katkılarıyla Kışlanın su depolama kapasitesini ve su kuyularının üretim ve pompalama kapasitelerini artırarak Kışlanın su sorununu o yıl içinde çözdük...
Binlerce insan için önemli olan bir konuyu, karar yetkisi olan ve yüzlerce sorunun arasında boğuşan insanlar için görünür hale getirmişti, öncelik almasını sağlamıştı bir gazete ve bir gazeteci... 21 Mayıs 1997 tarihinde yitirdiğimiz gazeteci Mustafa Ekmekçi’nin toplumsal duyarlılık içeren yazıları nedeniyle Mamak Kışlasının su sorunu kalıcı bir şekilde çözülmüştü.
Gazeteyi ve gazeteciliği bu bakış açısıyla görmeye çalıştım.
Bugün, naçizane, Kırşehir Çiğdem gazetesinde ara sıra okurlarım, daha sık olarak da, "Facebook kahvesi" başta sosyal medyada takipçilerim için önemsediğim konularda yazıyorum, düşüncelerimi paylaşıyorum.
Baktığı noktadan gördüğü bizleri rahatsız etse de "gazeteciler" bir toplumun gözüdür, kulağıdır, "erken uyarı sistemleri"dir ve öyle de olmalıdır... Yönetenler için de, son dönemlerde ortaya çıkan "iktidaröver-muhalefetdöver" yalakaları bir tarafta tutarsak, kalem emekçileri "ufuk açıcıdır"...
"Algı yönetimi" veya "sosyal mühendislik" aygıtı olabilme özellikleri, “yanlış bilgilendirme”, “yalan haber yapma”, “karalamacılık” bunları muhteris politikacılardan daha "zararlı" hale getirmez. Tam tersine, en “aptalca” düşünce açıklamalarından “yaratıcı düşünceler” ortaya çıktığı gibi, sorunlu görülen tüm haberler kamuoyunda değişik bakış açılarıyla irdeleneceğinden gerçeklere ulaşabilmenin yolunu açacaktır. “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” insanlar olarak uygarca tartışmayı başarabildiğimiz sürece bu zorlukların, yanlışlıkların, kötülüklerin aşılması mümkündür. Sorunları halının altına süpürerek kendimizi rahatlatsak da sorunların daha da büyümesinin, kirliliğin daha da artmasının önüne geçemeyiz.
Unutmayalım ki, medya, demokrasilerin vazgeçilmez unsurları arasına, geçen yüzyılın ikinci yarısında girmiştir. Bizde bu yüzyılın ilk çeyreğini "medyasız" bitireceğiz korkusundayım...
İktidaröver-muhalefetdöver yalaka kalemlerle, bir merkezden yönlendirilen vesayetçi, jakoben bakış açılarına mahkum yayınlarla kamuoyuna sağlıklı ve doğru haber ulaştıracak medya olamayacağı için...
Bu yazıyı 2016 yılında yazmıştım, yayımlamak bugüne kısmetmiş. Sözüm meclisten dışarı… Umarım kimse üzerine alınmaz.