KENT YAZILARI
MEYDAN
Bir şehrin çirkinliğinin çekilmezliğini tasavvur edemiyorum. Estetikten yoksun sıralanmış birbirinin benzeri, iç içe geçmiş, birbirlerinin üzerine yıkılacakmış hissi uyandıran beton yığınlarının boğuculuğu altında yarı baygın dolaşmaktan daha azap verici bir şey düşünemiyorum.
Şehrin kasveti, yaşayanların sanatsal fakirliğinin yansımasını gösteriyor. Nefes alınacak yeri kalmayan beton yığınları arasında yükselen bu yapılar gökyüzüne özgürce bakılan birer hapis haneden farklı değiller. Hiçbir çekiciliği, özelliği ve özentiliği olmayan bu taş yığınları sadece boğuculuk yüklüyor, nefes almakta zorlanıyorum. Mimari hiçbir kaygı taşımayan, yeşil örtünün yok edildiği, insanların yabancılaştığı bu görkemli yapılarda yaşamın canlılığını düşünemiyorum. Kapıların, duvarların ardındaki yaşamların da dışarının kasvetini, karamsarlığını içeriye taşıdıklarından şüphe duymuyorum.
Günlük dedikoduların karargâhı, beton yığınına dönüşen meydanlarında hayat belirtilerinin cansızlığını, zorunlu bir hayatın kendisiyle yüzleşmenin sıkıcılığı…
Betonun esir aldığı, kaldırımlarının arabalarla kapatıldığı, cadde ve sokaklarının gürültü kirliliğine teslim olduğu, insanların değil yürümek nefes almakta zorlandığı bu kentler birer kâbus alanına dönmüş durumda…
Geniş, yaşanılabilir, oturulabilir, yeşile bezenmiş, çocuk oyun alanlarıyla, dinlenme mekânlarıyla zenginleştirilmiş meydanlar hayal ediyorum.
Her meydan bir yaşam alanına dönüşmeli.
Arabalarının akıp gittiği, yollarının genişliğini, kaldırımlarının işgal edilmediği, yayaların huzurlu yürüdüğü, canlıların gönüllü mezarına dönüşen beton yığınlarının altının araba park alanlarına dönüştüğü bir kent… Nefes almak istiyorum. Soluduğum nefesin kirlerden arınmış olduğu bir alan…
Meydanlar, kentin hafızasıdır. Orada gizlenenler, sergilenenler, yaşananlar kent insanının anlayışlarıdır, karakteridir. Kentin karakterinden söz ediyorum. Size garip geldiğini biliyorum. Bünyesindeki insanların bütün özelliklerini yansıtır; iyilik kötülük, doğruluk yanlışlık, sevgi nefret , coşku keder… oradadır. İnsanların yüzüne yansıyan bütün ifadeler kenti size yansıtır. Kentin yorgunluğuyla canlılığı iç içedir. Hangisinin baskın çıkacağına kentin kendine özgü karakteri karar verir.
Kentin mimari dokusu, kentin havasını yansıtır. Nefesin size ulaşmasının en önemli aracıdır. Kentin değişik yerlerinde oluşturulacak meydanlarla insanların buluşması, kaynaşması sağlanabilir. O meydanlar; çiçeklerle, ağaçlarla süslenmeli bir gelini süsler gibi. Küçük kapalı oturma alanları, küçük kitaplıklar oluşturulmalı. Yaşlılara ve çocuklara ayrıcalıklı huzur ve oyun alanları oluşturulmalı. Beton yığınlarından uzak toprağın kokusuyla buluşturmalıyız. Toprak berekettir, sevgidir. Ayaklar toprağa dokunmalı, eller toprakla buluşmalı. Yeşille bezenmiş meydan huzur verir.
Meydanlar geceleri ışıl ışıl olmalı, ruhumuza aydınlık yüklemeli. Karanlıklar ürkütücü ve kasvetlidir. Gece meydan, kentin gündüzü olmalıdır.
Kırşehirimizdeki Caca Bey Meydanı’na bakıyorum; ürperiyorum, bir an önce içinden geçmek, kaçmak istiyorum. Beton yığını… Yazın kavurucu sıcağından, kışın ıslatıcı yağmurlarından korunmanın olmadığı, insanların amaçsızca dolaştığı, aylakların toplandığı çirkin görüntülü bir alan gibime geliyor.
Kent Park, Kale’nin eteklerine kadar genişletilmeli, birleştirilmeli. Aralarındaki yapıların yerini geniş bir meydan almalıdır. Ahi Evran Camiinin önünde yapılan, hiçbir özelliği olmayan o ucube yapı yok edilmeli. Hem tarihi camiinin siluetini bozuyor, hem de önündeki alanı kapatarak nefes almayı zorlaştırıyor. Kentin tarihi dokusuna bundan daha büyük bir kötülük yapılamazdı. Tarihi mekânlara saygıyı itina ile göstermeliyiz. O mekânlar geçmişle olan en önemli bağımızdır. Kent ile tarihi arasındaki ilişkiyi kuramayan, bağı anlayamayan ve uygulayamayan hiçbir anlayış kabul edilemez. Kentin kültürel dokusuna katkıda bulunup zenginleştiremez.
Sözün özü: Kent Park benzeri alanlar yaygınlaştırılmalı, meydanlar çoğaltılmalıdır.