MEMNUNİYETSİZ BRÜKSEL BAŞKONSOLOS VEKİLİ

MEMNUNİYETSİZ BRÜKSEL BAŞKONSOLOS  VEKİLİ

Özlem Pekcan: Başkonsolos nasıl biri?

Vahit Özdemir: Brüksel Başkonsolosu Osman Sirman Türkiye’ye dönmüş. Prof.Dr. Baskın Oran’ın ağabeyi 1930 doğumlu Taşkın Oran Başkonsolos Vekili ve Brüksel’e gelmemden hiç memnun değil.

Daha önce iki kâtip, biri Siyasal, biri Fransız Filolojisi mezunu, haber vermeden kaçıp gitmişler.

Mobbing uygulamış onlara. Geçimsiz, sıkıntılı. Bir de o sırada Milliyetçi Cephe Hükümeti var, bunun mimarı Osman Bölükbaşı.

Benim haberim yok, bilmiyorum, ama onun akrabasıyım. Sanki oraya torpille gitmişim gibi adam öyle bir kompleks içerisinde.

Halbuki ben bileğimin gücüyle , yazılı ve sözlü sınavları kazanarak Dışişleri Bakanlığına girdim.

Özlem Pekcan:

Bu önyargıyla çok karşılaşmışsınızdır herhalde?

Vahit Özdemir: Evet, çok günahımızı alıyorlar. Kimi diyor ki; Deniz Bölükbaşı Brüksel’e geldi, onun ayak işlerini görmek üzere onu da gönderdiler.

Yani bizi uşak yapıyorlar. Mesela o zaman üç tane kâtip var, ben konsolosluktayım, diğerleri Büyükleçilik’te.

Birinin babası Genelkurmay Başkanı Semih Sancar, diğerinin babası eski senatör.

Onlar işe güce gelmiyor, ben çalışıyorum. Bir de yerel dili bildiğim için, 10-15 gün geçmedi sanki orada doğmuş büyümüş gibi hareket etmeye başladım.

Özlem Pekcan:

Uyum kabiliyetiniz yüksek.

Vahit Özdemir: 

Yerel  lisanı bildiğiniz zaman sıkıntı çekmiyorsunuz.

Hatta o zaman Belçikalıların çoğu Fransa’dan yeni döndüğüm için beni Fransız zannediyorlardı.

Bu uyum konusunda ısrarcıyım.

Açmak gereği hissediyorum.

Özlem Pekcan:

Buraya kadar anlattıklarınızdan şunu fark ettim. Dil bilmeseniz bile bulunduğunuz ortama uyum sağlamakta güçlük çekmiyorsunuz.

Örneğin; Fransa’ya ilk gittiğinizde hiç Fransızca bilmiyordunuz.

Şimdi mutabık olduk. Şöyle açıklıyor Vahit Bey.

Vahit Özdemir:

Beni Japonya’ya gönderin. 15 günde orada doğmuş büyümüş gibi uyum sağlarım.

Her neyse beni bir pansiyona yerleştirdiler.

İlk akşam, bir yakın köylümüz yanıma geldi: “NATO’da Müsteşar Yaşar Yakış -hatırlarsanız AK Parti’nin ilk Hükümetinde Dışişleri Bakanlığı yaptı- bizi evine davet ediyor,” dedi. ( 29 Kasım 1975 )

“Birazdan gelip bizi alacak.”

Ben de: “Ne iyi adam, sırf benim için geliyor,” diye düşünüyorum.

Halbuki, sonradan öğrendim, adam eski bir Marksist, ne kadar gariban varsa evine topluyor, kendisine göre propaganda yapıyor:

“Ben aslen Rizeliyim, Laz kökenliyim. Babam Akçakoca’da maden amelesiydi. Devletin imkânlarıyla Kütahya Lisesi’nde okudum,” diye anlatıyor.

10-15 kişiyi çağırmış o akşam, gece on ikiye kadar orada kaldık.

Sonra pansiyona geri döndük. Pazar gününü geçirdik, Pazartesi hemen Büyükelçiliğe gittim.

Orada kimlik kartı konusunda önce Müsteşarla biraz karşı karşıya geldik.

Adam Fransızca bilmiyor, bilmediğini de bilmiyor.

“Efendim,” diyorum. “Ünvanım bu.” Neyse konu Büyükelçi’ye intikal etmiş. O sırada Büyükelçi Sulhi Dişlioğlu.

Beni çağırdı:

“Nerelisin?”

“Nevşehirli.”

“Ben de Yozgatlıyım. Hemşeriyiz. Bir sıkıntın olursa bana gel,” dedi. “Başka kimseyi ziyaret ettin mi?”

“Hayır.”

“Burada iki Büyükelçimiz  daha var, onları da ziyaret et.”

Bu arada kaldığım pansiyonun adı Bosphorus.

Sahibi, daha önce Millet Partisi’nin olduğu Karanfil Sokakta Lido Bezik Briç Salonu işleten bir Ermeni.

Beni hemen tanıdı. Çok ilgi gösterdi: “Sen burada bir an önce bir ev bul. Burası senin bütçeni sarsar,” dedi.  

Aldığım maaş 600 dolar civarında, bir kişiye yeter ama her şeyi yapamazsınız.

Dışarıda yemek yiyorsunuz. Uzun süre hamburger yedim, daha ucuz diye.

Sonra yaşlı bir kadının evine geçtim. Pansiyon, giriş katı, içeride bir yatak, bir masa.

Tuvalet beşinci katta, duş yok.

Nasıl yıkanacağız?

Ne yapacağız?

Bizim odacıya sordum: “Burada yüzme havuzu var mı?” “Var,” dedi. Yerini tarif etti, soluğu orada aldım.

Esas gidiş amacım orada duş almak tabii.

Bir müddet sonra Başkonsolos Vekili Taşkın Oran’a rica ettim:

“Ben burada duş alabilir miyim?”

“Haftada bir defa alırsın.”

Orada bir de kavas var. Bunu duymuş: “Ne boyun büküyorsun!” dedi. Bana bir anahtar yaptırdı. “Gel ne zaman istersen duşunu yap!”

Öte yandan gittiğim yerde, (çalışma ataşeliği, ticaret, maliye, turizm, aklınıza ne gelirse,) lisan bilen yok.

Telefon çalıyor, benim yanımda telefona cevap vermeye korkuyorlar.

Kimse lisan bilmiyor.

Bir keresinde Turizm’deki Belçikalı kız şaşırdı: “Şükür, ilk defa doğru düzgün lisan bilen birini göndermişler,” dedi.

Sonra Turizm Ataşesi olarak İsmet Sezgin’in kardeşi Özer Sezgin Brüksel’e geldi.

Rahmetli Sezgin Fransızca biliyordu.

NEREDEN NEREYE?

Vahit Özdemir

(E) Diplomat

17 Şubat 2025

NOT: Editör Özlem Pekcan’ın kaleme aldığı ÇARIKLI DİPLOMAT-VAHİT ÖZDEMİR kitabından alıntıdır.( devam edecek )