MEMLEKETİN AHVAL’İ

Ülkemizde birebir tanık olduğum, askerin yönetime el koymasının ilki, 27 Mayıs 1960 ihtilalidir. İlkokulu yeni bitirmiştik. Bu tarihten kısa bir süre önce devrin başbakanı Adnan Menderes şu an yıkılmış otopark olan yerde bulunan hükumet konağı balkonunda konuşma yapmıştı. Bizde bazı mahalle arkadaşlarımızla bir başbakanı görme düşüncesi ve isteği ile karşı kaleden izlemiştik. Başbakan, bakan bizim gözümüzde çok büyük insanlardı. O nedenle geriden de olsa görmek istemiştik ve de siyah elbiseli kravatlı birisi işte karşıda konuşup duruyordu. Bizde göreceğimizi görmüştük.

Konumuz, ta 65 yıl önce olan bir olayı irdelemek veya paylaşmak değildir. Ancak 27 Mayısa gelen günlerden önce, genç subayların dilinde dolaşan ve slogan haline gelen bir tümceden başlayarak konuya girmek istiyorum. Şuydu o tümce “NE OLACAK BU MEMLEKETİN HALİ.” Atatürk’ün yurtsever askerleri, memleketin içinde bulunduğu durumu kendi aralarında böyle paylaşıyorlardı. Bu durum sudaki halkalar gibi dalga dalga tüm ülkeye yayılıyordu. Sonunda genç kuşağın tarih kitaplarında okuduğu ve son yıllarda ise tamamen unutulan, unutturulan 27 Mayıs askeri darbesi oluyor. Ordu yönetime el koyuyor, Cumhuriyet yönetimi askıya alınıyordu. Tekrar ediyorum konumuz o tek cümle. Şimdi de ben soruyorum “NE OLACAK BU MİLLETİN HALİ?” Sorunlar millet için kartopu gibi büyüyüp giderken aklıma o meşhur cümle geldi.

Gelelim sorumuzun içeriğine:

Devasa, kent gibi şehir hastaneleri yapılmış, ancak sağlık hizmeti almak bir zulüm gibi. Yargı için; “hak-hukuk” diye millet sokaklara dökülmüş. Çiftçinin üretimi mazot ve gübreye yetmiyor. Bir tahıl ambarı olan ülkemiz, hemen hemen tüm tahıl ürünlerini dışardan alıyor. Silahlı kuvvetlerin içi boşalmış, Atatürk’ün askerleriyiz diyenler ordudan atılıyor. Ekonomi ülke kaynaklarını “babalar gibi satarız” diyenlerin ellerinde, içinden çıkılmaz, yönetilemez bir duruma getirilmiştir. Açlık ve yoksulluk sınırı tarihin en kötü noktasını yaşarken işte bu soru aklımıza takılıp kalıyor. Ne olacak bu milletin hali?

Bu konuları daha o kadar çoğaltabiliriz ki bu sayfalar yetmez. Ayrıca uzmanları tarafından her gün derince enine boyuna gündeme getirilmektedir. Ben ise bugün bu toplumsal sorunlardan ilgi alanım olan eğitim konusunda sorumu soracağım. ”NE OLACAK BU EĞİTİMİN HALİ?”

1-Öğretmenin çeşidi sadece branşında ayrım gösterir. Türkçe öğretmeni, Sınıf öğretmeni, Müzik öğretmeni, Matematik öğretmeni gibi, yoksa sözleşmeli, geçici, asil, yedek öğretmen diye sınıflandırma bir ayrımcılıktır ve meslek onurunu zedelemektedir.

2-Yüzlerce öğretmen sokaklarda her gün iş istemekte, buna karşılık köylerde okullar kapatılmış, çocuklar taşımalı sistemle merkezlere taşınmaktadır. Maddi yükü bir yana kışta karda bu çocukların zamanlarını yollarda geçirmesi hiçbir mantıkla değerlendirilemez.

3-Birileri çıkıyor televizyonlara ve “kızlar ayrı sınıflarda okutulmalı, bunun için ön çalışmalar yapılıyor diyebiliyor.”

4-Her bakan geldiğine bir yenilik yapma derdine düşüyor ve şimdi de 2+2 gibi yeni modeller icat ediyorlar. Net olarak iddia ediyorum, 2000 öncesi eğitim sisteminin şu an en az elli yıl gerisindeyiz.

5-Dershaneler sözde kapatıldı, pratikte aynen devam ediyor. Kim kimi ne diye aldatıyor belli değil.

6-Devletin okullarının içi boşaltılmış, şu an maddi durumu iyiolanlar özel okullara yönelmektedir. Ayrıca oraya yöneltilmektedirler.

7-Eğitim sistemimizin motor gücü olan Fen Liseleri ile Anadolu Liseleri eski işlevlerini tamamen kaybetmiş, klasik bir liseye dönmüş durumdadır.

8-Bu ülkenin kurucusu Atatürk’ün devrim ve ilkeleri, başarıları, savaşları velhasıl her şeyi müfredat programlarından çıkarılmaktadır. Söylenecek çok şey var ama sayfam kısıtlıdır. EVET! SORUMU TEKRAR SORUYORUM. “NE OLACAK BU EĞİTİMİMİZİN HALİ”