Eski yazıtlardan birinde şöyle yazar:
Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer, karga yaşlı annesini besler,
Horoz şafak vakti öter, yaban kazları her bahar kuzeye ve her sonbahar güneye uçar,
Yaban kazı ve yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez,
Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında bütün grubu oraya davet eder ve paylaşır, karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır.
Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse, hayvandan beter bir halde yaşıyordur.
Hadi bu anlamdaki öykümüzü okuyalım:
Bir gün bir sultan, bahçıvanının yanına uğrayıp, kendisine hediye edilen tayı sorar.
-Bahçıvan efendi! Nasıl bizim tay?
-Asluhû nesluhû (aslı neyse nesli de odur), sultanım.
-Nesi var ki?
-Sultanım, asil bir tayın sırtına sinek böcek konduğunda bunları kuyruğuyla kovalar. Ancak bizim tay, adeta bir inek gibi kafasını çevirip ağzıyla sinekleri kovalıyor.
Sultan, bunun nedenini öğrenmek için tayı hediye eden adamı çağırtır ve tayın bu davranışının sebebi hakkında bilgi ister.
Tayı hediye eden adam der ki:
-Sultanım, bizim tay doğduktan hemen sonra annesi öldüğü için onu, ineğe emzirttik.
Böylece meselenin sırrı çözülmüş olur ve sultan adamlarına emreder:
"Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!"
Başka bir zaman sultana, güzel görünüşlü iri bir hindi hediye edilir.
Bir müddet sonra sultan bahçıvanın yanına varır ve hindiyi sorar.
-Asluhû nesluhû, sultanım.
-Bahçıvan efendi, bunun neyi var?
-Sultanım, asil olan bir hindi öteceği zaman kabarır, ibiği masmavi olunca başlar ötmeğe.
Bizim hindi iyice kabarıyor, ibiği masmavi olup tam öteceği zaman kafasını suya daldırıyor. Galiba bunun da soyunda bir bozukluk var.
Sultan, işin aslını öğrenmek için hindiyi hediye eden kişiyi çağırtır.
O kişi, hindinin yumurtasını ördeğin altına koyduklarını ve hindinin, ördek yavrularıyla birlikte büyüdüğünü anlatır. Bu meselenin de sırrı böylece anlaşılmış olur.
Ve padişah emreder:
"Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek."
Sultan, güzel bir günün sabahında bahçede yalnız başına dolaşırken, bahçıvan gözüne ilişir ve ona doğru yaklaşarak:
-Bahçıvan efendi, ben de de bir sıkıntı var mı? der.
-Asluhû nesluhû, efendim.
-Bende de mi? der ve hemen son demlerini yaşayan annesine koşar.
-Anacığım, inan sana kırılıp küsmem, kızmam da...
Ben de bir sıkıntı var mı?
Annesi durur, sıkıla sıkıla başlar anlatmaya:
-Oğul, babanla evlendiğimizde baban çok yaşlıydı, ben daha 15-16 yaşlarında genç, güzel bir kızdım. Gençliğimin duygularına kapılıp bir hata ettim. Sen bizim sarayın aşçısının oğlusun.
Hakikati öğrenen sultan, bahçıvana seslenir:
-Ey olayların perde arkasından bizlere sırlar sunan değerli insan!
Tay ve hindinin durumlarına vakıf oldun, anladık ta, benim durumumu nasıl anladın? Bu nasıl bir bilgeliktir? Söyle bakalım bana.
-Ey yüce Sultan, bunu anlamaktan daha kolay ne var?
Benim bildiğim sultanlar, ödül verirken "verin bir kese altın!" der. Sen ise, "verin fazladan bir kap yemek!" diyorsun. Sultan adamlarına seslenir:
-Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!
Asalet önemlidir. Nesiller aslına çeker. "Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır” demiş atalarımız. Sultan için “Otu çek köküne bak” sözü cuk oturursa da, diğer örnekler için eğitimin önemine işaret etmek gerekir.
Ancak, “Soysuza silah vermişler, çekip babasını vurmuş” ,"soyunu bilmeyen soysuz" ve "soyuna çeker devşirdiğin" sözleri de boşuna söylenmemiştir.
Unutma, asalet soydan gelir, sonradan değil!..