Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 27. Dönem, beşinci yasama yılı açılışında yapılan konuşmalar ve açıklamalar gündemi değiştirmek adına yorumlanırken, Eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Anayasa’nın ilk 4 maddesinin değiştirilmesini istemiş ve “Laiklik ileri sürülerek hürriyetler engelleniyor. Diyorum ki laiklik olmasın. 195 ülkenin yalnızca 5’inde var” diye konuşmuş.
Bu talihsiz açıklamalar bana Büyük Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında yaptığı konuşmada, “Laiklik adam olmaktır” sözlerini hatırlattı.
Yazar Cevat Şenol’un “Anılarla Atatürk” adlı kitabında “İlk Meclis’te bir gün laiklik konusu oluyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa o gün Meclis’e başkanlık ediyordu. Meclisi’nin tanınmış din âlimlerinden bir vatandaş kürsüye geldi. Alaycı bir tavırla:
“Arkadaşlar bir laikliktir gidiyor. Affedersiniz ben bu laikliğin manasını anlamıyorum” diye söze başlarken, riyaset makamında bulunan Mustafa Kemal Paşa dayanamamış, oturduğu yerden elini kürsüye vararak, “Adam olmaktır Hocam, adam olmak!” diyerek Hoca efendinin sualini cevaplandırmıştır.
Nezihe Araz anlatıyor:
“Seçim yeni yapılmış, meclis yeni kurulmuş, sonuç Mustafa Kemal’in beklentisine en yakın biçimde alınmıştı. 26 Ekim 1923 akşamı Gazi, kabineyi Çankaya Köşkü’nde toplantıya çağırdı. Bu toplantıda başvekil Fethi Okyar’ın istifası karara bağlandı. Ertesi sabah haber, gazete manşetlerinde yer alacaktı. 28 Ekim gecesi, Çankaya’daki akşam yemeğine Latife Hanım da katıldı. Son derece heyecanlıydı. İçi içine sığmıyordu. Çünkü o akşam yemeğinin gündemini biliyordu. Sevgili Paşa’sı niyetlerini önce eşine heyecan ve içtenlikle anlatmıştı. Latife Hanım bu sebeple birkaç kez mutfağa inmiş, yemeklerin o akşam yaşanacak olayların şanına yaraşır olmasına özen göstermişti.
Mustafa Kemal arkadaşlarına, yemekten sonra anayasanın bazı maddeleri üzerinde çalışacağını bildirmiş, yeni başkan adayı olduğu söylenen İsmet Paşa’yı da bu çalışmaya davet etmişti. İsmet Paşa bu daveti bekliyordu. Sofrada seçim heyecanı, seçim dedikoduları, yeni seçilenler, bu kez meclise giremeyenler hakkında konuşmalar sürüp giderken, Mustafa Kemal bıçağını eline aldı, doğruldu, derin bir nefes aldıktan sonra hafifçe tabağına vurarak:
“Beyler!” dedi. O da heyecanlı, kaşları çatılmış, ama gözlerinde güleç bir ifade ile arkadaşlarına bakıyordu. Yemek salonunda şimdi çıt çıkmıyordu:
“Beyler, yarın Cumhuriyeti ilân edeceğiz!” tek tek herkesin yüzüne bakarak durumu kontrol ediyordu. Şimdi sofradakiler yıldırım çarpmış gibi kalakalmıştı. Neden sonra, beyinlerinde şok yaratan bu haberi alkışlamak birilerinin aklına geldi ve yemek odası bir anda sanki patladı.
Mustafa Kemal uygun bir süre bekledikten sonra açıklamasını sürdürdü:
“Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyet’tir. Bunu Anayasa’mıza yarınki meclis toplantısında koyduracağız. Hazırlıklarımızı bir kez daha gözden geçirmemiz lâzım.” Gerçekten de iki arkadaş bütün gece süren çalışmalarını ancak sabah ezanları okunurken bitirebildiler. O gece İsmet Paşa, Mustafa Kemal’in ısrarıyla Çankaya Köşkü’nde kaldı, ancak birkaç saat uyudu. Ama ertesi gün Cumhuriyet’in ilanı için bir tek eksik bile kalmamıştı.”
Evet, laiklik demek Türkiye için Cumhuriyet demektir, özgürlüğü ve demokrasisi demektir.
Bugün bundan bir takım hastalıklı kafaların rahatsız olmasını Türk toplumu olarak anlamakta güçlük çekiyor insan.
Laikliği Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk çeşitli vesilelerle dile getirirken bakın neler söylemiş:
“Laiklik, din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sade din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.
“Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.
“Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz.
“Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını temin etmiştir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, İlerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz.
“Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler. İğrenç kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz.
“Bunun gibi bağlı bulunmakla inanmış ve mutlu olduğumuz İslam dinini, yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere, bir politika aracı durumundan kurtarmak ve yükseltmek gerektiği gerçeğini görüyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inanç ve vicdanlarımızı karışık ve türlü renkte bulunan ve her türlü çıkarlar ve tutkuların alanı olan siyasetten ve siyasetin bütün ögelerinden bir an önce kesinlikle kurtarmak, milletin dünya ve ahiret mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur. Ancak böylece İslam dininin yüceliği gerçekleşir.
“Vatandaşları içinde çeşitli dinlere mensup unsurlar bulunan ve her din mensubu hakkında adil ve tarafsız tutum ve davranışta bulunmaya ve mahkemelerinde vatandaşları ve yabancılar hakkında eşit adalet uygulamakla vazifeli olan bir hükumet, fikir ve vicdan hürriyetlerine uymaya mecburdur.
“Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şeyi, kadın ve erkek beraber olarak ilim ve kültür edinmeleridir. Kadın ve erkek, bu ilim ve kültürü aramak ve nerede olursa oraya gitmek ve onunla dolu olmak zorundadır. İslam ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki bugün kendimizi bir türlü kayıtları bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal hayatında kadınlar ilim, kültür ve diğer hususlarda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileriye gitmişlerdir.
“Türkiye Cumhuriyetinde, her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merasimi de serbesttir. Yani, ibadet hürriyeti vardır. Tabiatı ile ibadetler, güvenlik ve genel adaba aykırı olamaz; siyasi gösteri şeklinde de yapılamaz. Geçmişte çok görülmüş olan bu gibi durumlara artık Türkiye Cumhuriyeti asla katlanamaz.
“Laik hükumet kavramından dinsizlik manası çıkarmaya çalışan fesatçılara fırsat vermeyiniz. Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.
“Bazı kimseler asri olmayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların maksadı, İslam’ın kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir?
“Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslam’ın kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.
“Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabi olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.
“Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz… Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.
“Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa, kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar.”
Atatürk’ün sözünün üstüne söz söylenir mi hiç?
Kısaca laiklik adam olmaktır…