"Kürt Sorunu” Diye Bir Sorun Yoktur!

Böyle bir sorun uydurmadır. Yapaydır. Sorun sözcüğü çözülmesi gerekli olan problem anlamındadır. Bu tamlamayı, Sevr Anlaşması'nı yürürlüğe koymaya çalışan batılıların istemi, iradesi, planı, programı doğrultusunda yerli işbirlikçiler, hainler uydurdular, bin yıldır olmayan bir uydurma sorun varmış gibi gösterildi. İşsiz, aşsız, sosyal güvencesiz, cahil cühela takımını kullanan terör ağları bu yolda on binlerce yurttaşımızı katlettiler. Kalkınmada harcanacak paraların terör nedeniyle harcanmasına neden oldular. Milyarlarca dolar para terörle mücadelede harcandı. Terörün öncüleri, siyaset ağaları da bir eli yağda bir eli balda yaşadılar ve yaşıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden yüksek düzeyde aylık alıp onu yıkmaya çalıştılar. Çalışıyorlar. Terörün liderleri Kuzey Irak'ta Avrupa ülkelerinde birkaç karı ile birlikte lüks hayatlarını sürdürdüler, sürdürüyorlar. Ne demişti Ziya Paşa:

...Evvel yoğidi işbu rivayet yeni çıktı

Milliyeti nisyan ederek her işimizde

Efkârı Firenge tebaiyet yeni çıktı.

Eyvah, bu baziçede bizler yine yandık,

Zira ki, ziyan ortada, bilmem ne kazandık!

"Kürt Sorunu" diye bir sorunun gerçekte olabilmesi için: Güney Doğu'da, Doğu Anadolu'nun kimi yerlerinde, İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de, Antalya'da, Mersin'de, Adana'da... yaşayan bu kökenden yurttaşlarımızın aşağı görülmesi, horlanması, tahkir ve tezyif edilmesi, ötekileştirilmesinin bir gerçek olarak hayatta görülmesi lazım. Sosyal, hukuki, ekonomik, kültürel hayatta, siyasi hayatta ezilmeleri ve birtakım haklarından yoksun bırakılmaları lazım. Vaküyle ABD'de zencilere uygulanan yok etme, ezme, birtakım haldardan yoksun bırakılma polikalarının uygulanması lazım. Yüzyıl önce Batı'da parklarda ve bahçelerde, lokantalarda "Çinliler ve Zenciler giremez" yazıları asılırmış!

Bir devletin sınırları içerisinde yaşayan bütün insanlar aynı haklardan yararlanıyorsa o ülkede "köken"e dayalı sorun yoktur. Ülkemizde, Kürt, Laz, Çerkez, Rum, Ermeni... hangi kökten olursa olsun her yurttaş aynı haklardan yararlanır. Anayasamızın eşitlik ilkesi açıktır: Din, mezhep, ırk, soy, sop, dil, felsefi kanaat, bölge... farkı yaratılamaz. Gözetilemez. Hangi kökenden olursa olsun, her yurttaş, öğretmen, öğretim üyesi, hâkim, savcı, doktor, iş adamı, siyasetçi, bakan, başbakan, hariciyeci, Yargıtay üyesi, astsubay, subay, kurmay subay, general, cumhurbaşkanı... olabilmektedir. Her yurttaş, sınırsız kazanç, sömürü... hürriyetine de sahiptir. Güneydoğu'da yaygın olduğu gibi toprak ağalığı, apartman ağalığı, tarikat şeyhi, şeyh, seyit, siyaset ağalığı da serbesttir!

Siyaset ağalarının bazılarının 40-50 köyü vardır. Bu da serbest!

Güçlü Türkiye'yi milli birlik içerisindeki ülkeyi yutmanın mümkün olmadığını bilen emperyalistler parçalanmış bir Türkiye istemektedirler. Lokmalara bölünmüş bir somunu danalar, kuzular kolay yer.! Türkiye somununu lokmalara bölmek istemektedirler. Eski bir Çin siyasetidir: "Böl ve hükmet, yut." Bölünerek, parçalanarak büyüyen, gelişen, kalkınan, güçlü bir şekilde yaşayan ülkeleri tarih yazmamıştır. Somunu lokmalara bölünce kolay yutulur!

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı, aynı zamanda büyük fikir ve düşiince adamı olan Süleyman Demirel'in güzel, yerinde bir tespiti vardır: "zenginliği, rahatlığı bir tarafa iterek, zayıflığa, fukaralığa talip olmak akıl karı değildir"! Özerklik, federasyon isteyenleirı aklından şüphe ederim. Özerklik bölünme demektir. Artık geri dönüşü olmaz. Olsa olsa, ABD'ye, AB'ye yem olmaktır. Onların esareti altında inim inim inlemektir.

Yaşanan hürriyet ortamını terk edip te tutsaklığı kabullenmek, aptallıktır. Tarihi birlikte yaratmış olan toplumları bölmek mümkün olmaz. Müşterek tarih şuuru, bölüşülemez. Sarıkamış ruhunu, Çanakkale ruhunu, Dumlupınar, Kocatepe... ruhunu yaratan toplumlar asla bölünemez. Müşterek tarih şuuru, birlikte yaşamış toplum katmanlarını ürünüdür.

Milleti oluşturan ana muharrik kuvvet tarih şuurudur.

Din, dil, kültürel ortaklık, ekonomik, siyasi eşitlikdir.

Böyle bir ayrışma, dağılma, ezilme, büzülme... yoksa özerklik, federasyonda, bir hayalden başka bir iddia değildir.

Güneydoğudaki belediye başkanlarının, Ankara'daki siyaset ağalarının bu yanlış yoldan dönmeleri, hem Türkiye’nin, hem de Türk Milleti'ni oluşturan bütün kesimlerin, tabakaların, kendilerinin yararına olur, kanısındayım. Özerklik hayali hiçbir zaman gerçekleşmez. Buna demagrofik yapı, nüfus dağılımı da engeldir. Her kökenden yurttaş, ülkemizin her yerinde yaşamaktadır. Güneydoğu kökenli yurttaşlarımız, Karadeniz bölgesi hariç, heryerde yaşamaktadırlar. Et ve tırnak gibidirler. Nüfus, köken farla gözetilmeden kaynaşmıştır. Topyekün bir kültüre sahiptirler. Medeniyette, kültürde, sanatta, ilim ve ahlakta Türk kültürü temel unsurdur. Bu kültürde her kökenden insanın, toplumun katkısı vardır. 

Türk kültürünün büyük emektarı Ali Emiri (19. yy) Diyarbakır'lıdır. İstanbul- Fatih'te millet kütüphanesini kurmuştur. Burada medfundur. Türkçenin ilk sözlüğünü yazanlardandır.

Demem o ki, Türk kültürü coğrafi ayrım gözetmeksizin bir bütündür. Millet te bir bütündür. Kültürü millet yaratır. Kültürde milleti yaşatır. İlim ve sanat ile millet sonsuzlaşır. Kültürel yapı ile millet yapısı değişik olamaz. Kültür, topraktan fışkıran ürün gibidir. Millet — vatan - kültür birlikte yoğrulur. Yoğuranlann köken farkı önem arz etmez. Tek milleti tek tarih, tek coğrafya, tek devleti de, bayrağı da tek millet yaratır. Müşterek tarih şuuruyla.

Misak-ı Milli'yi yaratan tek milletin düşün birliğidir. Hürriyet içerisinde ortak ideali yaratan bilim ve fikir adamları Türk Milleti’ne aidiyetle sonsuzlaşmalardır.

Cumhuriyet Türkiyesi, en büyük yatırımları Güneydoğu'ya yapmıştır. Bütçenin 1/3'ü bu bölgeye kaymıştır. Gitmiştir.

HDP-BDP'nin mecliste bölgenin kalkınması, işsizliğin sona ermesi, sosyal güvenlik, eğitim, ulaşım, bayındırlık... gibi konularda hiçbir hareketini görmedik. İşleri güçleri terörü kaşımak, ona yardım ve yataklık etmek. Halkı kırdırmak. Askeri, polisi şehit ettirmek! Anayasaya, Siyasi partiler kanununa aykırı hareket etmek. Türkiye’yi Tirk Milletini parçalamaya çalışmak. Düşmanla işbirliği yapmak!

Diyarbakır, Türk Medeniyetinin, kültürünün, dilinin merkezlerindendir. Kimse Diyarbakır imajını değiştirmeye kalkmasın! Diyarbakır, Anadolu-Türk Milleti uygarlıklarının kültür hazinesidir. Kimse burayı başkalaştıramaz. Terör örgütü "KÜRT" kökenli yurttaşlarımızı sürekli olarak kandıramaz! Tiirk-Kürt-LazÇerkez-Gürcü-Rum-Boşnak-Zaza-AIevi-Sünni kaynaşmış tek vücut olmuştur! Bu yapıyı parçalamak mümkün değildir. Bu parçalınamaz dokudur.

Atatürk ne demiş?

"Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran Anadolu halkına Türk Milleti denir!" bundan kuşkusu olan mı vardır?

Milleti parçalamak isteyenler önce dil birliğine saldırırlar. Dil, milleti ayakta tutan, yaşatan temel unsurdur.

Bunun içindir ki, Türk Medeniyetinin araştırmacısı, şair ve sosyolog Ziya Gökalp; Yeni Hayat adlı şiir kitabında, lisan başlıklı şiirinin sonunda şöyle der:

 “Başka dil var, diyenin başka bir emeli var."

Türklüğün vicdanı bir

Dini bir, vatanı bir;

Fakat hepsi ayrılır

Olmazsa lisanı bir.

Başka resmi dil peşinde koşanlar, düşünce çınarı, bilim adamı, ülkü eri... Ziya Gökalp’e ne diyecekler?

Ziya Gökalp, kendine Türk değilsin diyen Ali Kemale yazdığı şiirinde de, gene parçalayıcıları yerden yere vurur:

 Hatta ben olsaydım: Kürd, Arap, Çerkez;

İlk gayem olurdu Türk milliyeti

Çünkü Türk kuwetli olursa, mutlak,

Kurtarır her İslam olan milleti!

Türklük hem mefkûrem, hem de kanımdır:

Sırtımdan alınmaz çünkü kürk değil!

Türklük hadimine "Türk değil" diyen,

Soyca Türk olsa da "piçtir" Türk değil!

Ziya Gökalp bu şiiri yazdığında Malta'da sürgündür!

Sosyal yapı itibarıyla Türk-Kürt iç içe girmiştir. Ayrılamaz.  Ayırmaya kalkanlar, gövdeyi ikiye bölmüş olacaklar. Ayaklar ve kollar, gövde ve baş da bölünür. Türkiye başka ülkelere benzemez.  Anadolu çınarı bin yıllıktır. Türk tarih şuuru bunun köklerindedir. Bütün kökenler, bu çınarın dallarıdır. Kök aynıdır. Bölünen bu çınar, asla yaşayamaz.

"Özerklik" bölünmenin ilk aşamasıdır. Bölünen Türkiye'de Türk'ün de Kürt'ün de yaşama, mutlu olma şansı kalmayacaktır. Çin atasözü hayat bulacaktır: "Böl ki, hükmedesin!" Burada Yaşar Kemal"e kulak verelim.

Bize gelince Anadolu babamızın çiftliği değildir. Size ben söylüyorum. Ben bir Anadolu köylüsüyüm. Anadolu'yu baştan başa gazeteci olarak dolaştım. Bu halkı iyi biliyorum. Anadolu'yu keyfiniz için bu hallere sokuyorsanız yanlışsınız. Belki siz de Anadolulusunuz da başınız dönmüştür. Öyledir herhalde, bilemiyorum, başınız dönüyorsa Allianoi'ye gidin, belki size bir ilaç bulunur.

Size öğüt vermek istemiyorum, öğüt sevmem, konuşmamı öğüt saymayın.

Bugün varsınız yarın yoksunuz, bu Anadolu insanları kolay bağışlamaz. Anadolu, topraklarının üstüne titrer, Kurtuluş Savaşımıza bakın.

Bugün bir kez daha "Anadolu'yu Vermeyeceğiz" diyerek yola çıkanların yolu açık olsun.

Anılar anıları kovalıyor; bir çiçek dürbünü gibi her salladıkça yepyeni Yaşar Kemal tabloları oluşuyor.

Ama susmam gerek, nasıl olsa herkes anlatacak onu; dostluğuyla onurlanan onca arkadaşı konuşacak.

Ben sadece onun iki yakın dostunun sözlerini anacağım şimdi. Bunların birisi Sait Faik'e ait:

Kitabını Yaşar Kemal için "Türklerin en Kürdüne, Kürtlerin en Türküne" diye imzalamış. Bu ülkeyi yıllardır yönetenler sadece bu cümleyi bile anlasalardı, bu kadar acı çekmezlerdi.

Sabahattin Eyüboğlu da onun için diyor ki:

İnsan var

Karartır ak gündüzü,

İnsan var

Ağartır gecemizi

Gecen aydınlık olacak Yaşar Abi! Karanlıkla hiç işin olmadı ki!

(Zülfü Livaneli, Cumhuriyet Özel Eki 01.03.2023)

(x) (Yazarın edebiyat penceresi adlı eserinden)