“KÜÇÜK İNSANLARIN HİKÂYESİ” 

Durakta iki adam var. Daha yaşlı olan adam yanında oturan kendisinden yaşça küçük görünen diğer adama hararetli şekilde bir şeyler anlatıyor. Ben hem otobüsün geleceği tarafa bakıyorum, hem de onların ikisini de süzerek vakit geçiriyorum, ancak ne konuştuklarını dinlemeye pek hevesim yok. Sonra daha yaşlı olan adam ikisinin arasındaki boş koltuğu işaret ederek oturmamı, ayakta kalmamamı istiyor. 
Ben ise sohbetlerini bölmemek için oturmayacağımı yüzümde hafif bir alaycı tebessümle söylüyorum. Beş dakika geçti geçmedi, diğer adam otobüsü geldiği için yerinden kalktı ve otobüsüne bindi. Yaşlı adam ayağa kalktı ve bana yaklaştı; karısının öldüğünü, 85 yaşında olduğunu, 7 çocuk büyüttüğünü, şehirde yalnızca bir kızının yaşadığını, onun da çoluk çocuğu, evi barkı olduğu için ziyaretine pek gelemediğini hüzünle anlattı. 
“Nehre yumruk büyüklüğünde bir taş atarsın ya” dedi ve devam etti: “Sonra taşın suya değmesiyle damlacıklar etrafa nasıl dağılırsa, yuvam, evim, çocuklarım her bir yana dağıldı”, “Hayat bu” dedim ben de. 
Sonra otobüsümüz geldi ve kalabalık olan küçücük otobüste gençlerden birisi ona yer verdi ve oturdu. Yarım kaldı anlatacakları ya da hikâyesi bu kadardı, evine yakın durakta indi, evin kapısının zilini çalan da, içerden kapıyı açanda olmayacaktı elbette… Hüzün, şairin dediği gibi başköşeye kurulacaktı. 
*** 
Bir gün işyerine karısıyla birlikte bir adam geldi. Adama dikkatli bir şekilde bakıyordum, bir yerden çıkarmaya çalışıyordum. Sonradan hatırladım ki caddede yıllardır önünden geçtiğim küçük simit büfesinin başında duran adamdı. Gariban bir hali vardı, “Sizi tanıyorum” dedim. Gerçekte ise, her gün caddeden geçişimde onu çok da fark etmemiştim. Şimdi ise her görüşümde selâmlaşıyoruz, her sabah bana “Günaydın” diyor, hatırımı soruyor. 
İşyerine gelene kadar en az on kişiye günaydın diyorum; ilk önce taksi durağındaki Osman abiyi görüyorum, sokaktaki ilk selâmı ona veriyorum, sabahın ilk ışıklarında taksisini hazırlıyor müşterilerine, yüzünde sert bir ifade var hep, fakat gerçekte öyle birisi değil… Bazı insanların ismini bile bilmiyorum, onlar beni tanıyor mu, bir fikrim yok, ancak bir aşinalık oluştu, çay içtiğimiz mekânda, esnaf dükkânlarında… 
*** 
Ben hep küçük insanları, küçük mahalleleri, küçük sokakları, küçücük evleri sevdim. Küçücük dünyaların içinde dolaştım durdum. Her şey küçücük olmalı, o zaman daha iyi tanırım her şeyi, herkesi… 
İnsan hayatını dört mevsime bölsek belki de ruhumuza en çok yakışan mevsim güz aylarıdır. Hayatın çoğunluğu hüznü barındırdığı için belki de böyle düşündüm. 
Dünya küçük olmalı, sahipsiz sokak kedilerini beslemeli insan, selâm vermeli tanıyana/tanımayana… Hüznü sihirli kelimelere döken şairlerin dizeleri gibi bitmemeli hayat, Adile Naşit’in neşesi, kahkahası olmalı kulaklarda… 
*** 
Saklı Kalan Şiirler Köşemizin bu haftaki ilk misafiri Halit Fahri Ozansoy, 1938 yılına ait bir şiir, şairin Sulara Dalan Gözler isimli kitabından.

BİR YAĞMURLU GÜNDE

Yağmur ince ince yağdı bütün gün
Yüzün kül renginde, bakışın ölgün..
Sanki bu yağmurdan doğmuş gibisin!

Damlalar yaratmış seni, damlalar
O kadar içinden ağlayışın var
Kanadı ıslanmış bir kuş gibisin!

Bu ıslak kanadı sen gere gere
Şimdi uçacaksın sisli göklere
Şimdi söneceksin diyorum, yazık!

Bulutsuz geçer mi yaşayışımız?
Yağmurlar başladı, geldi kışımız;
Yoksa gün sonunda yaslı olmazdık!
* * *
İkinci şiirimiz 1967 yılına ait, unutulmuş şairimiz Ruşen Hakkı’dan.

ÖLÜMLÜ

Bir akşamüstü yataklara düşeceksin
Halinizden anlayan bulunmayacak.
Dost bildiğiniz bütün insanlar
Yanınıza uğramayacak.

Yapayalnız kalacaksınız
Dört duvar arasında.
Ne bir damla su veren bulunacak
Ne de bir dost eli alnınızda.

Bütün günahlarınız başınıza üşüşecek
Şaşırıp kalacaksınız..
İnsanlar geçecek sokaklardan akın akın
Bakıp ağlayacaksınız.

Şimdi sokaklarda olmak
Dolaşmak bir aşağı bir yukarı.
Dünya düzeni değil bu
Allah’a aykırı.

Bir akşamüstü yataklara düşeceksiniz
Uzaklarda olacak çocuğunuz, karınız.
İçinizde anlayamadığınız bir korku
Ve alev alev yanacak alnınız.

Anlayacaksınız yalnızlığın ne olduğunu
Yavaş yavaş kapanacak gözleriniz
Ve hâlâ duvarlarda asılı kalacak 
Gençlik resminiz.