Kırşehir’i Ankara ve Kayseri gibi şehirlerin arasında sıkışıp kaldığını ve gelişememesindeki en büyük faktörün bunun olduğunu sık sık söyleriz. Ama bu kentlerdeki gibi birlikteliği, memleket milliyetçiliğini, memleket menfaatinin kendi menfaatinden üstün tutulduğunu, yapılan hizmetlerin ileriye dönük yapıldığını göz ardı ederiz.
Sürekli gelenek haline gelmiş olan “Kırşehir’den bir şey olmaz” sözünü söyler, Kırşehir’i cehennemde bir kazan, Kırşehir insanı da kazan içerisinde bir öcü gibi anlatırız.
Oysa Kırşehir’in medeniyetlere beşiklik ettiğini, Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında büyük rol oynadığını, Türk Dilinin ve Kültürünün başkenti konumunda olduğunu, Ahiliğin kurulduğu merkez olduğunu ve ünü sınırlarımızı aşan İslam Alimlerine, Evliyalara, Alperenlere yataklık ettiğini, Türk Edebiyatının Aşıkpaşa’nın Garipnamesi, Ahmed-i Gülşehri’nin Mantıkut Tayrı ve Yunus Emre’nin Yunusun Divanı gibi Türkçe yazılmış eserlerin Kırşehir de yazıldığını bundan dolayı da araştırmacı tarihçi ve yazarların Kırşehir için Türk Dilinin Başkenti deyimini kullandığını ve Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş kararının Kırşehir’de alındığını konuşmaz, bilgisiz ve biçare yaşarız.
Kırşehir olarak, sürekli geriye doğru gidişimizin altında vurdumduymazlığı, bencilliği hiç konuşmuyoruz. Kırşehir’i geliştirmeyi, kalkındırmayı değil sadece kendimizi düşündüğümüzü konuşmuyoruz ama Anadolu tabiriyle lafa gelince de mangalda kül bırakmayarak Kırşehir’i, Kırşehir sevdasını, Kırşehir Milliyetçiliğini de kimseye bırakmıyoruz.
Aslında 1954 yılında ilçe yapılmasıyla başlanmış Kırşehir’in kaderiyle oynanmaya. Başta siyasiler olmak üzere, hep kendisini düşünenler nedeniyle Kırşehir dar alanda kalmış, gelişememiş, kabuğunu kıramamıştır. Kendi menfaatini 150 bin nüfuslu Kırşehir’in menfaatinden üstün görenler Kırşehir’e yapılacak bir tesis için “Dairemin yanına yapılsın dairem değerlensin, arsamın yanına yapılsın arsam değerlensin!” düşüncesinde olanlar Kırşehir’in gelişmesine engel olmuşlardır.
Bunun en büyük örneğini Ahi Evran Üniversitesi’ne yer belirlenmesinde çok gördük. “Yıllardır uğraşıldı üniversiteyi hangi bölgeye kuralım” diye.
Tabi bazı kişiler de “benim tarlamın yanına, benim köyümün yoluna kurulsun” diye epeyce uğraştılar.
Kırşehir’i düşünen yok. Bakalım eğer yapılırsa Nevşehir Tuzköy Hava Alanı Yolu’nun kısaltılması için yapılacak yolun nereden geçmesi için kimler devreye girecek veya yine yapılırsa hızlı tren güzergâhının belirlenmesi için kimler nasıl hareket edecek merak ediyorum.
Bu küçük beyinliler ve benciller yüzünden bir türlü gelişemiyor, Kırşehir’i ileriye götüremiyoruz. İşsizlik hat safhada, Organize Sanayi Bölgesi yatırımcıların yatırım yapabileceği cazip bir yer haline getirilemiyor. Kapanan fabrikaların, kepengi indirip bir daha dönmemek üzere Kırşehir’i terk eden iş adamlarının, esnafların ve ekmek parası için başka illere giden insanlarımızın sayısı günden güne artmaktadır. Kırşehirlilerin doğup büyüdüğü toprakları terk ediyor olması Kırşehirlilik bilincinin yok olmasına da yol açmaktadır.
Merkez nüfusumuzda azda olsa artış olması Kırşehir’in sürekli göç veren il olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu artışı her alanda gelişerek her yıl ikiye, üçe, beşe katlayarak gerçekleştirirsek, TBMM’ e temsil edilen milletvekili sayısını arttırırsak, siyasette güçlü olursak işte o zaman nüfusumuz artıyor diyerek sevinebiliriz.
Vurdumduymazlık, menfaatçilik, bencillik, bilgisizlik ve çekememezlik Kırşehir’in geri kalmış olmasında önemli etkenlerdir. Bunları tek tek açmak istemiyorum. Çünkü zaten çok konuşuluyor, çok yazılıyor ama kimselerde bencilliğinden “Rabbena hep bana” düşüncesinden vazgeçmiyor. Kendi şahsi çıkarları için Kırşehir’in kaderi ile oynuyor.
Kırşehir’e yapılacak olan tesisler illaki bencillerin, dar beyinlilerin tarlasının, arsasının ve apartmanının yanına değil Kırşehir’e fayda sağlayacak, ileriye dönük, gelişmesine katkıda bulunulacak bölgelere yapılmalıdır.
Büyük yaşamış, büyük düşünmüş, medeniyete beşiklik etmiş Kırşehir başta siyasilerin yanlış ve akıl almaz kararları ve kendini Kırşehir’in ileri gelenlerinden, iş adamlarından zanneden kişilerle bazı uyanık kişilerin kendi şahsi, çıkar ve hevesleri yüzünden bir türlü kabuğunu kıramıyor kalkınamıyor, gelişemiyor.
Kendi çıkarlarımızı Kırşehir’in çıkarlarından üstün tutmaya devam edersek Kırşehir’de birileri kazanmaya, neticede Kırşehir kaybetmeye devam eder.
Önce “ben” yerine önce “Kırşehir” demeliyiz. Zira Kırşehir kazanır gelişirse Kırşehir’de yaşayan herkes kazanır bilinciyle hareket etmeliyiz.
Sonuçta kişiler değil Kırşehir kazanmalıdır.