Kırşehir’de ne güzel değerlerimiz vardı!..


Kırşehir’i yazmak için araştırmak ve yaşamak gerekir.

İşte ben de Kırşehir’de geçmişte yaşanmış bütün o güzellikleri yaşatanlar kalmamış olsa da, o güzel Kırşehir’i, Kırşehirlileri bilenler, tanıyanlar arasında benim nice değerli dostlarım vardı. Bugün böyle başladım yazmaya…

Bir Hacı Mehmet Gülten, bir “Ahi Baba” Mustafa Karagüllü, bir Hakkı Göçen, bir İhsan Yeşilli, bir Mehmet Metintürk daha başka dostlar yok artık, kaybettik onları.

Onlar benim kadim dostlarımdı.

Onlardan dinlediklerim, duyduklarım, ne anlamlı, ne manidar anılardı.

Şimdi Kırşehir’de geçmişi bilen, tanıyan, yaşayan kaç kişi kaldı?

Bu güzellikleri bize anlatacak, geçmişe yolculuğa çıkaracak kim kaldı?

Örnek insan bir dürüstlük abidesi dostum Timur Koca gibi…

Yok artık, onun da eski dostları kalmadı…

Nerde onun dostları Mustafa Erdem, Hüseyin Yıldız ve daha başkaları…

İşte Kırşehir’in o değerli insanlarıyla ben de hoş görünüze sığınarak belirtmek isterim ki çok beraberliklerimiz oldu. Onlardan dinlediklerimi, onlardan öğrendiklerimi bugün okurlarımla paylaşıyorum.

Genç nesillerin bu anıları saklamalarını, unutmamalarını dilerim.

Bir Kırşehir masalıdır yaşanmış anlattıklarım!..

Yıllar geçti, gitti…

Kırşehir’de 60 yıl önce tanıdığım, pek çoğuyla birebir görüştüğüm, konuştuğum nice değerli hemşehrilerimiz oldu.

Örneğin Kırşehir’de bir “Helebişçiler Grubu” vardı. Ne güzel, ne muhabbet ehli insanlardı. Bunların başında Tevfik Fikret gibi, ya da Artist Hulusi Kentmen gibi birisi olan Bıyıklı Galip Şener’i, matbaada yatıp kalkan Şükrü Afşin’i saymak mümkün.

Kırşehir “Helebişçiler Grubu”nun başı, genel başkanı, İstanbul değnekçisi, büyük saz ve söz ustası değerli hemşehrimiz güzel adam Şemsi Yastıman’ın uzun yıllar başkanlığını yaptığı ve onun düzenlediği “Kırşehirliler Gecesi”nde biraraya gelen Kırşehirliler ve özellikle büyük çoğunluğunun “Helebişçiler”in katıldığı yemekli toplantı İstanbul Beşiktaş Barbaros Bulvarı’daki Bulvar Gazinosu’nda yapılırdı.

İlk akşam başlayan yemek, horozun ötümüne kadar devam ederdi.

O meşhur, dillere destan gecelere İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den ve Kırşehir’den yüzlerce Kırşehirli katılırdı.

Şemsi Yastıman'ın Kırşehir ağzına özgü ifadelerle hazırladığı İstanbul'daki Helebişciler Gecesi için yazıp postaya verdiği ve “Duyduk, duymadık dimeyin, aç karnına erik, koruk yimeyin… Bin dokuz yüz seksen üç, on dokuz mart Kırşehir'liler düğününe gelmek şart. KIYMATLI HEMŞERİMİZ, İstanbul'daki Kırşehirli tüm hemşehrilerimiz, her seneki gibi, bu defa da 12'nci helebişimizi, 19/MART/1983 Cumartesi günü, akşam saat 7'den itibaren, BEŞİKTAŞ P.T.T. bitişiği ÇAM DÜĞÜN SALONU'nda, (R) Vitamini alıp, yiyip, içip kuduracağız. (R) Vitamininden hoşlanmıyanlar, onun yerine, gazoz mazoz içebilirler. Ve lâkin, Bağbaşı Mahallesinden ırahmetlik, abdallardan İrbağam Usta, şöööööğle dir idi: Yiğenim, boş kafa kabire gerek, kafaları doldurun… Hele bir de, kulakları çınlasın, (Belki o da Helebişe gelecek), Üçgöz'den Civelâğın Mehmet Aga da, aha şöööööğle dir idi : ‘-Hazretim, ırakı da bek iyi oluyo biliyon nu? Daşı yok, kumu yok, attın mıydı, dakılmadan gidiyo… Soyka, ucuz ossa da çoluğa çocuğa da içirsek…” diyerek devam ettiği davet mektubu gözlerimin önüne geliyor.

Evet dostlar, Civeleğin Mehmet’in dediği gibi “R vitamini soyka ucuz olsa da çoluğa çocuğa içirsek” sözü tam da bugünlerde geçerli ve doğru bir teşhis olduğunu ifade etmeliyim.

“R” vitamininin tadı tuzu kalmadı, çoluğa çocuğa nerde içireceksiniz!

“Helebişçiler”in Ankara Temsilcisi “Möhmele Mehmet” olarak tanıdığımız, bildiğimiz PTT emeklisi değerli hemşehrimiz Sırrı Davutoğlu, öğretmen İhsan Çakmak idi. Bu güzel insanlar yılda bir defa İstanbul’da, Ankara’da bir araya gelirler; yerler, içerler, kendi tabirleriyle kurtlarını dökerlerdi. Bu güzel insanlarla çok birlikteliğimiz oldu.

Sırrı Davutoğlu Ankara Etlik’te Mürettip Sokak, Aşıkpaşa Apartman’ında, İhsan Çakmak ise Baraj Caddesi’nde otururdu.

Hatırlıyorum da İstanbul’da Şemsi Yastıman’ın “Helebişciler Gecesi”ne kimler katılmazdı ki?

Mesela “Ahi Baba” Mustafa Karagüllü, Kayabaşılı hemşehrimiz, mimar Erol Tuncer, işadamı hemşehrimizden Muzaffer Mermer, Ahmet Uğurlu, Ünal Kardeş, Kırşehir’de uzun yıllar eczacılık yapan Hataylı Ahmet Bilgin’in oğlu Ayhan Bilgin, Ağalardan, Ekincilerin büyüğü, 1960 ihtilalinin Kurucu Meclis, 12 Eylül 1980 darbesinin Danışma Meclislerinde Kırşehir’i temsil eden, emekli albay Sadi Erdem, Ankara’daki “Hebelişçiler”in değnekçisi “Möhmele Mehmet” Sırrı Davutoğlu, Kırşehir’deki değnekçisi Şükrü Afşin, Ethem’in Hacı Süleyman Mutlu, Faik İnaler, Hasan Saygılı, Nadir Seyfeli, Emin Yenice, Civeleğin Mehmet, Cimşit’in Necmettin Karaca, Saim Selçuk, Recep Kabadayı, Cakcağın Mehmet, emekli Kurmay Albay Selahattin Saygı, Yılmaz Berk, Özbağlı Muzaffer, Kürt Osman ve Kürt Hüseyin Ünlü Kardeşler, Nejat ve Reşat Sülükçü, Orhan Baycan, Hacı Mehmet Gülten, Cevat Cem, Rahmi Erdem, gazeteci ağabeyimiz Dursun Yastıman, gazeteci Ertuğrul Ersan, Avukat Akıp Aksaç, Şaban Küçükkâtipoğlu, elektrikçi Yaşar Başdoğan, Nami Acar, Mucurlu Deli Ali, Cevat Coşkuntuna, Turgut Iğdır, Hacı Baş gibi daha nice değerli hemşehrilerimiz de katılırlardı. Hatta benim de katıldığım bir gecede Saim Selçuk’un bir habenin iki gözü mor pürçüklü götürdüğünü ve orada Kırşehirliler tarafından kapışıldığını hatırlıyorum.

Yine Ethem’in Hacı Süleyman Mutlu’nun Çarıklı Çiftliği’nde bir dana kestirip dört tepsi sızgıt yaptırıp “Helebişçiler Gecesi”ne götürdüğünü biliyorum. Cıngıllarla yoğurt götürüldüğünü unutmak mümkün mü?

Şimdi bu isimlerin büyük çoğunu aramızda değil. Bu değerli hemşehrilerimize Allah’tan rahmet dilerken, hayatta olanlara da sağlıklar diliyorum.

Burada yeri gelmişken, yıllarca İstanbul’da hemşehrilerimizin düzenlediği, son yıllarda Kırşehir’de de yaşatılmaya çalışılan “Helebişçiler Gecesi”yle ilgili birkaç cümle söylemek isterim.

Kırşehir Belediyesi’nin öncülüğünde yapılmak istenen, ancak geceyle uzaktan yakından ilgisi olmayan “Helebişçiler Gecesi”nde yaşananlar sanırım, yıllarca geceyi düzenleyen merhum Şemsi Yastıman ve arkadaşlarının kemiklerini sızlatıyordur.

İstanbul’da katılanların sayısını bilemiyoruz ama bunların başında Nuri Leflef, Kemal Altıok, Selahattin Saygı, Muzaffer Mermer, Galip Demir, Ahmet Uğurlu, Ali Uğurlu, İbrahim Ülgen olurdu.

Kırşehir’den de bu davetlere zorla götürülen Muharrem Usta, Çekiç Ali, Zurnacı Ayvaz Başaran Usta, Kaşık Ustaları Abidin Ertem ile Resul Usta ve diğer abdal sanatçılar da bu gecede yer alır ve sabaha kadar Kırşehir havalarını çalıp söylerlerdi. Bu Kırşehir buluşması horozun ötümüne kadar sürerdi.

Kırşehir’den giden davetliler her zaman yaptıkları gibi mor pürçüklü, yufka ekmek, köftür, elma kakı, çemen ve daha pek çok Kırşehir mahsulünü İstanbul’a taşırlar, hep birlikte yerler içerlerdi. Çanaklar dolusu peynirler, R vitamininin ise sınırı yoktu. Ben bu Kırşehir gecelerine iki defa İstanbul’da bir defa da Ankara’daki geceye katıldım. Anlatılmaz yaşanırdı. İyi ki katılmışım o gecelere. Bugün anlatacak anılarım var.

Ne mükemmel, ne hoşgörülü insanlardı hepsi de. Hepsini andıkça, hatırladıkça duygulanıyorum. Mesela eski Belediye Başkanı Ziya Kılıçözlü ile gazetemizde uzun yıllar yazılar yazan hukukçu-şair-yazar Celâl Tekiner’in saatlerce nasıl oynadıklarını Kırşehirliler ballandıra ballandıra hala anlatırlar…

Hiç gören oldu mu bu hemşehrilerimizin böyle güzel oynadıklarını? İkisini de rahmetle, şükranla anıyoruz.

İşte o günlerden bugünlere…

Kaldı mı o güzel insanlar, o Kırşehirliler?

Şimdi düzenleniyor mu o yıllardaki gibi Kırşehir geceleri?

İşte hemşehrilik bağının güçlü olduğu o yıllarda yaşanmış bir güzel olayı da şöyle nakledelim:

Kırşehir’in eski tanınmış ailelerinden Mahmutoğlu Hacı Nafi ile yine tanınmış hemşehrilerimizden Deli Tevfik bir gün Karıncalı Köyü tarafındaki yakın köylere veresiye sattıkları manifatura alacaklarını güzün harman zamanı toplamaya gitmişler.

Üç-beş gün köyde beraber kalmışlar. Köylüler borçlu ya hani, ölmüyorlar, benizleri soluyormuş. Bunlara her gün tavuk kesmişler, horoz kesmişler, yedirip içirmişler. Toplayabildikleri alacaklarını da az çok tahsil etmişler.

Sabahleyin hane sahibi bunların karınlarını yine güzelce doyurmuş.

Hacı Nafi’nin faytonu ile şehre doğru dönerlerken Karıncalı’dan Çarıklı’ya kadar bir şey konuşmamışlar.

Çarıklı’ya gelir gelmez bizim Deli Tevfik Hacı Nafi’ye “Ağam niye konuşmuyoruz?” demiş.

Hacı Nafi de “Tevfik üç-beş gün bir arada kaldık. Konuşacak neyimiz kaldı, hepsini konuştuk” demiş.

Deli Tevfik duramamış “Hacı Ağa Kırşehir’deki şu meşhur dostlarımız olan dürzü ve deyyusları sen say, ben tarif edeyim!” demiş. Bu sözün ne anlama geldiğini bilenler bilir.

Hacı Nafi saymaya başlamış. Sonunda Deli Tevfik “Bitti mi?” demiş.

Hacı Nafi “Evet bitti, Tevfik!” demiş.

Öyleyse “şu bizim İsmail’i niye saymıyorsun?” demiş.

Hacı Nafi de “O eniştem olur, onu saymayayım, onu bana bırak. Onu ben tarif edeyim” demiş.

Hacı Nafi başlamış eniştesine verip, veriştirmeye…

Deli Tevfik faytonun içinde ayağa kalkmak istemiş. Tam da o sırada faytonun tepesindeki bir çivi kafasına batmış, kafası kanlar içinde kalmış.

Deli Tevfik kafasındaki kanları eliyle silerken “Bunların hepsinin…” diye o da verip veriştirmeye başlamış.

Diyorum ki, yeni yetmeler, Kırşehir’den, Kırşehir dostluğundan bihaber olanlar, bilmeyenler öğrensin. Anlattıklarım gelecek nesile saklansın.

“Helebişçiler Gecesi” düzenleyecek olanlar bilmiyorsunuz, haberiniz yok yaşamamışsınız, öyle ise ortaya çıkmayın. İşte böyle elinize yüzünüze bulaştırıp malamat olursunuz.

Kırşehir’de nerde kaldı o güzel adamlar?

Nerde kaldı böyle sohbetler, muhabbet ehli insanlar?

Hepsine rahmetler olsun, hepsini saygıyla anıyorum.

İşte anlattıklarım benim için yaşanmış bir Kırşehir Masalıydı…