Kırşehir Karacakürt mü, Karacakurt mu aşiretinden (2)

 BOZULUS TÜRKMENLERİNDE SOSYAL, EKONOMİK VE TİCARİ HAYAT:

 Bozulus Türkmenlerinin bir kısmı Anadolu’ya geldikten sonra yerleşik düzene geçerek konar-göçerliği bırakmışlardır. Urfa’nın bugünkü Bozova kazası’nın o tarihlerdeki adı Boz-abat’tır. (Bozların çok olduğu, şenlendirdiği, bayındır ettiği yer anlamında) Bu isim bize buranın bir Bozulus yerleşkesi olduğunu göstermektedir. Urfa civarında 150 civarında Türkmen köyü olduğu da bilinmektedir. Bizim incelemeye çalışacağımız gruplar yerleşik düzene geçmiş olanlar değil, konar-göçerlerdir.

 Söz konusu konar-göçer gruplar yüzyıllarca sürekli hareket halinde olmalarına rağmen bu hareketlilik bir kargaşa, bir bilinmezlik içinde değil, belli kurallar içinde gerçekleşmiştir. Aileler obalara, obalar oymaklara, oymaklar da aşiretlere bağlı olarak, bir düzen içinde konup göçerlerdi.

 Tüm Türkmen aşiretlerinin geçim kaynağı koyun, keçi, gibi küçükbaş ve deve ile az sayıda da sığır cinsi büyükbaş hayvanlardan ibaretti. Sosyal hayat ve ekonomik hayat bu hayvanların doyurulması ve çoğaltılması temelleri üzerine kurulmuştu.  Hatta Türkmen aşiretlerinde bir yere yerleşerek çiftçilikle uğraşmak biraz da hakir görülen bir uğraş olarak algılanırdı. Osmanlı’nın Türkmen aşiretlerini yerleştirirken çektiği zorluğun sebeplerinden birisi de budur.

 Aileler yaz kış alaçık ya da oba adı verilen keçe çadırlarda yaşarlardı. Çadırlar genellikle kare, dikdörtgen ve sekizgen kümbet şeklinde olurdu. Günlük hayatın idamesi için gerekli olan tüm eşyalar kolaylıkla taşınabilecek şekilde tasarlanmış ve imal edilmişti. Kışlar kışlak denilen sıcak bölgelerde geçirildikten sonra, baharın ucu gözükünce hayvanlar için otun bol olduğu yaylalara göçülürdü. Yaylalara göçüş bir şenlik, bir bayram havasında geçerdi.

 Osmanlı, Bozulus Türkmenlerinin yaşadığı toprakları eline geçirdikten sonra çıkarttığı bir kanunname ile aşiretlerin sosyal ve ekonomik hayatına bazı yeni düzenlemeler getirmiştir. Buna göre: Merkezi idare ile aşiretler arasındaki ilişkiyi düzenlemekle görevli “boy beyi” en büyük aşiretten seçilirdi. Kethüda denilen aşiret reisleri ise, aşiretin kendi içinde ve çevresi ile ilişkilerini düzenlemekle yükümlüydü. Aşiret reisi merkezi hükümet tarafından tayin ediliyor, şayet “lâyık ve müstahak” ise göreve devam edebiliyor, halkın şikâyeti olursa değiştirilebiliyordu. Osmanlı’dan önceki ve Osmanlı’nın vergi sistemini inceleyebilmemiz için aşiretlerin yaylağa ve kışlağa gidip dönerken kullandıkları göç yollarını bilmemiz gerekiyor. Çünkü verginin hemen tamamı bu göçler sırasında tahsil edilmekteydi. Bozulus Türkmenlerinin bir bölümü Berriye’deki (Mardin ili Midyat ilçesi yakınları) kışlaklarından yaylaklarına çıkarken iki yol izliyorlardı. Bir kısmı Mardin yakınlarındaki Türkmen deresi ve Reşmel köyü yakınlarından, Hani üzerinden Murat suyuna, Çapakçur önlerine gelirlerdi. Burada hayvanlarını ya iptidai sal ve gemilere bindirirler ya da suyun akıntısının az olduğu yerlerden yaya geçerlerdi. Bazıları da Çapakçur yakınlarındaki Vesah kalesi yanındaki köprüden geçerlerdi. Diğer bir grup ise, (bizim oymağımız olan Karacakürt oymağı bu gruptadır) Karacadağ’ın batı eteklerinden geçerek, Ergani üzerinden Murat suyuna, oradan da Bingöl yaylalarına giderlerdi. Hangi yolu takip ederlerse etsinler Bozulus’un yaylada buluştuğu yer, Binboğalar, Nurhak, Akçadağ ve Tohma ile çevrili bölgeydi.

 Bozulus hangi devlete bağlı olursa olsun, vergisi hayvanları Murat suyunu geçerken tahakkuk ettiriliyordu. Osmanlı idaresine geçinceye kadar yaylaya gidiş ve dönüşlerde bölge idarecileri de vergi adı altında hayvan sayısına göre yün ve peynir alırlardı.

 Bozulus, Osmanlı hâkimiyetine geçmeden önce resm-i kışlak, resm-i yaylak ve adet-i çoban beği gibi isimler altında hayvanının sayısı ve malının miktarına göre vergiler ödemekte idi ancak bu mahalli idareciler ve vergi tahsildarları tarafından istismar edilerek aleni soyguna dönüştürülmekteydi. Akkoyunlu Devleti ortadan kalkınca yirmi yıla yakın bu topraklarda Safevi Osmanlı mücadelesi olmuş, bu soygun vergilendirmeye Safeviler de iştirak etmişlerdir. Yaylaya çıkışlarda Safevi vergi tahsildarları yüz koyuna üç koyun vergilendirme yapmışlardır

 Osmanlı birer nüshasını da aşiretlere dağıttığı kanunname ile vergi sistemine de yenilikler getirmiş, Bozulus’un Padişah haslarına dâhil edildiğini, hiç kimsenin vergiye hiçbir şekilde müdahale edemeyeceğini bildirmiştir. Osmanlı da resm-i kışlak, resm-i yaylak ve çoban beği vergilerini tahsil etmiş ama bunu Safeviler gibi yüz koyuna üç koyun olarak değil, yüz koyuna bir koyun olarak tahakkuk ettirmiştir. Bunların dışında, her haneden bir nevgi (nüğ) yağ talep etmiştir. Osmanlı vergilendirmede âdil olmaya çalışmış, diğer konularda olduğu gibi, bu konuda da halkın şikâyetlerini dikkate almıştır. Dulkadir defterine kayıtlı iken Diyarbakır taraflarına yaylağa, ya da kışlağa giden ve Bozulus ile birlikte konup göçen aşiretlerin hem Dulkadirli hem de Bozulus idarecilerince vergilendirildikleri için zor durumda olduklarını ve durumun düzeltilmesini isteyen istidaları sonucunda, kayıtları Dulkadirli’den alınarak Bozulus’a dâhil edilmek suretiyle adaletsizliğin giderildiği, Osmanlı kayıtlarında gözükmektedir. Osmanlı Safevi çatışmasının başladığı yıllarda Bozulus Türkmenlerinin İran ve eşkıya tarafından saldırılara maruz kalmaması için Erzurum-Kars platosuna çıkmaları yasaklanmış, hatta yaylaya çıkmayacaklara vergi indirimi vaat edilmiştir.(Tufan Gündüz, Anadolu da Türkmen Aşiretleri) (DEVAMI VAR)