KIRŞEHİR HASTANESİ ANILARIM (2)

Geçtiğimiz hafta başlamış olduğum “Kırşehir Hastanesi Anılarım” başlıklı yazımın ikinci bölümüne devam ediyorum.

Yazımın ikinci bölümünde her zaman olduğu gibi doğal ve sade üslubumla yapıcı eleştirilerle birlikte bilgilendirmek, tavsiyelerde bulunarak yetkililere seslenmek istiyorum.

Bazen bela sizi arar bulur. Kayınvalidemin hastaneye yeni yattığı günlerde palyatif servisine gelip, giderken içerisinden geçtiğim genel cerrahi servisinde bir hemşirenin bana “ Sizin hastanız hangi serviste?” demesine “Palyatif Servisinde” karşılığını verdim. Hemşire de bana “Palyatif Servisinin kapısı diğer taraf, bir daha buradan geçmeyin” demesi de ilginç bir andı. Hem asaletimden, hem ciddiye almadığımdan cevap vermedim ve kendi kendime “Herhalde bu hemşirenin palyatif servisinde ya sevmediği hemşire var, ya da Seferoğulları ile Tellioğulları’nın arasındaki kan davası genel cerrah servisiyle, palyatif servisi arasında da var dedim ve gülerek geçtim.

Akşam saatlerinde sık-sık gözlemlediğim servis “ACİL” servisti. Acil servise gözlemledikçe kendi kendime; “Acil servisin hali nedir öyle?” sorusunu sormadan edemedim. Trafik kazası, kalp krizleri, beyine pırtı atma ve bunun gibi çok önemli ve ciddi hastalılar düşünülerek hizmet vermesi amaçlanan acil servis acillikten çıkmış, tamamen aile hekimliğine dönmüş. Başı ağrısı, yüksek ateş ve öksürük gibi küçük şikâyetleri olan soluğu acilde alıyor. Bu durumuna çözüm bulunmalı, çok önemli durumlar hariç vatandaşın gündüz saatlerinde aile hekimliğine gitmeleri sağlanmalıdır.

Ayrıca acil serviste doktor olarak Kırşehir Ahi Evran Üniversite Tıp Fakültesi son sınıfta okuyan ve intörn denilen öğrencilerin yerine tecrübeli pratisyen doktorların görev yapması hastalar için daha mantıklıdır.

Devlet memurluğu yıllarımda en çok karşılaştığım ve hiç sevmediğim söylemler, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun? senin maaşını ben veriyorum, seni Siirt’e, Hakkari’ye sürdürürüm” sözleriydi.

Servisin birisinde vatandaşın hemşireye “Senin maaşını ben veriyorum.” demesine şahit olunca “Eyvah vatandaş hemşirenin maaşını verdi. O tamam herhalde şimdi hemşirenin tayinini Hakkari’ye, Siirt’e çıkaracak” dedim ama beni yanılttı! Hemşirenin tayinini çıkartmadı, hemşirede kurtulmuş oldu!

Maalesef ülkemizde kendi karnını doyuramayan, ama devlet memurunun maaşını veren çok sayıda zatı muhterem var. Bu da ülkemizin ayrı bir kanayan yarasıdır.

Hastanede gördüğüm kadarıyla doktorların yanlarında çalışan sekreterlere güçleri yetmiyor. Kırşehir’de sevilen, saygı duyulan, benimde tanıdığım bir doktorun yanındaki kadın sekreterin şahit olduğum doktora karşı üslubuna çok şaşırdım. Demek ki bu kadın sekreter doktora karşı bu şekilde konuşabiliyorsa güvendiği birileri var demektir. Kim olursa olsun görevini, haddini ve hukukunu bilmeli, üslubuna dikkat etmelidir.

Hey maşallah doktorların yanında çalışan sekreterlerle değişik servislerde çalışan bazı personellerde öyle bir hava, bir ego, bir kapris var ki sanki dünyayı onlar yarattılar. Yürüdükleri zaman bastıkları taban deliniyor, tavan yarılıyor, duvarlar titriyor. Zannedersiniz ki hastanenin sahipleri ve bulunmaz Hint kumaşları. Birileri bunlara mezarlıkların böyle insanlarla dolu olduklarını söylemelidirler.

Yaşadığım ve şahit olduğum olaylar karşısında hastanede çalışanların büyük çoğunluğunun siyaset kanalıyla, torpille işe girdikleri kanaatine vardım. Bundan dolayı da kaliteli ve liyakatli personel çok az dersem yanlış olmaz.

Hastanenin MHRS bölümünde benim işlemim devam ederken, genç bir kızın gelerek işlemimi yapan görevliye “Kalk eğitime gideceğiz” diyerek bana dönüp, “İşleminiz yan taraftan yapılacaktır” demesine, “Hanımefendi benim işlemim başladı ve devam ediyor, devam eden işlem yarıda bırakılmaz. Eğer eğitime gidecekseniz işlemi devam eden vatandaşın işi biter bir sonra ki vatandaş yan tarafa yönlendirilir, sizlere bunu öğretmediler mi?” diyerek tepki gösterdim. İnsanlarla iç içe çalışılan böylesine önemli bir serviste halkla ilişkiler ve insan kaynakları konusunda eğitim almış personellerin görev yapması yerinde olacak ama dediğim gibi siyaset kanalıyla işe girdikleri için liyakat yok.

Maalesef ülkemizde devlet dairelerinde kılık, kıyafet serbest olunca herkes kafasına ve ideolojisine göre giyinerek işe geliyorlar. Bu durum hastanede de aynı durumdadır. Erkek personellerde saç, sakal birbirine karışmış, kulaklarında küpe, ilginç takılar, kadın memurların burunlarında, dudaklarında, kaşlarında tiksindirici, acayip teller, demirler devlet memurlarına hiç yakışmıyor. Devlet memurumu, topçu mu, popçumu, cami imamı mı,  şeyh mi, terörist mi, başka şeyler mi ne oldukları belli değil. Buradan Kırşehir Hastanesi yönetimine seslenerek makamı ve görevi ne olursa olsun erkek personellerin kulaklarına küpe ve ilginç takılar, kadın personellerin dudaklarına burunlarına, kaşlarına demirlerin, tellerin her neyse acayip takıların takmalarına müsaade etmemelerini tavsiye ediyorum.

Kılık kıyafetten söz etmişken hastanede refakatçi olarak kalan erkek muhteremler bir zahmet otururken, yatarken, kalkarken, koridorlarda dolaşırken üsluplarına hal ve hareketlerine, kılık ve kıyafetlerine dikkat etseler, atletle, şortla, entel ve dantel şekilde  ortalıkta gezmeseler ve serviste çalışan kadın personellerinin yerine kendi eşleri, kızları, anneleri olabileceğini düşünerek hareket etseler ahlaklı ve karakterli bir tavır sergilemiş olurlar.

Hastanede servislere serbestçe girmek hem hastanede çalışan tüm personelin hem hastaların, hem refakatçilerin sağlığı ve güvenliği açısından risk taşımaktadır. Bir an önce  Kırşehir Valiliği’nde ve Adliye Sarayında bulunan güvenlik sistemlerinin aynısı hastanede  hizmete geçirilmeli, hastaların yanında refakatçi olarak kalan vatandaşların geçmişte ve günümüzdeki görevi ne olursa olsun güvenlik soruşturmalarının yapılması gereklidir.

Bunu neden yazıyorum? Kırşehir Hastanesi Palyatif Servisinde genelde akşamları nadiren gündüzleri refakatçi kaldığım yaklaşık dokuz aylık süre içerisinde bir yetkili gelerek bana “siz kimsiniz, necisiniz, üzerinizde bıçak, tabanca var mı?” demediler. Hastane polisi gelerek T.C. numaramı alıp, adli sicil kaydıma bakmadı. Bu nedenle refakatçilerin güvenlik soruşturmasından geçirilmeleri çok önemlidir.

Güvenlik görevlileri vatandaşla tartışmak, diyaloga girmek yerine sessizce arkadaşlarını arayarak destek almalı, sorun çıkaran kişiler koluna girilerek dışarı çıkarılmalıdır. Ayrıca güvenlik görevlileri hastanenin bahçesinde devriye gezmelidir.

Bir akşam saatinde çocuk acilin oralarda dolaşırken biraz ileride tel örgülerin yakınında sarhoş birisini bağırarak küfür ettiğini gördüm. Bu hastane bahçesinde olmayacak bir durumdur. Güvenlik görevlileri akşama kadar ellerinde telefon sosyal medyaya gireceklerine, sadece ziyaret saati bitiminde katları gezerek “Ziyaret saati bitti, ziyaretçi kalmasın” diye bağıracaklarına etrafı dolaşarak, bunlara fırsat vermemelidirler.

Hastaneye acilen doktorlara özel araç park yeri açılmalıdır. Hastayı muayene etmek, ameliyata girmek için zamanla yarışan doktorların dakikalarca park yeri aramaları hoş bir şey değil.

Söz araç parkından açılmışken buradan Kırşehir Belediye Başkanı Selahattin Ekicioğlu’na sesleniyorum. “Başkanım, Belediye Başkanı demek babadır, ağabeydir, dert ortağıdır, çirkinlikleri güzelleştiren, sorunları çözendir, veren eldir. Gelen gider ama “Sel gider kum kalır” sözünde olduğu gibi bizim gidecek bir yerimiz yok. Bizleri ancak Kırşehir paklar. Sonuçta hastane bizimdir, hastanenin arka tarafında çamların içerisinde araç parkı olarak kullanılan alan var. Burası yazın tozdan, kışın çamurdan geçilmiyor. Kırşehir Belediye Başkanı olarak ilgili birimlere talimat verip, bu alanın asfaltla kaplatılması, park yerlerinin sarı çizgilerle belirlenmesi konusunda yardımcı olursanız güzel bir işe imza atmış olursunuz. Zira baba olmak fedakârlık ister.