Niyetim tarih yazmak ve yazarları tenkit etmek, eleştirmek değil.
Şimdiye kadar pek çok tarih kitabi okudum, Osmanlı tarihini değişik yazarların eserlerinde okudum. Bazı gerçekler ve bilhassa tarih hiç bir zaman saklanamaz. Dedem yirmi sene yeniçerilik yapmış, yemen çöllerinde din ve saltanat için savaşmış, Galiçya bozgunundan sonra üç ay gece yürüyerek gündüzleri ormanlarda yatarak İstanbul’a iki arkadaşıyla gelmiş. Beş kişiyle yola çıkmışlar üçü ölmüş. Tekrar Yemen’e gitmişler. Dedemin hikayelerini zevk ve merakla dinlerdim. Ne zaman Atatürk’ün adı geçse gözyaşlarını tutamazdı. İsmet paşadan övgüyle bahsederdi. Kurtuluş muhaberesinden sonra yaralı olarak memleketine dönmüs.1952 yıllarında kendisi doksanın üzerinde ve sağlam bir bünyeye sahipti hafızası son zamanlarına kadar gayet sağlamdı. Dayılarımdan ve annemde duyduğuma göre geceleri kabus görür ve cephede başına gelenlerden etkilendiği olayları yine oralardaymış gibi konuşurmuş.
Osmanlıyı savunmanın veya yermenin, olumsuz ve hiç faydası olmayan bir tartışmanın kimseye yararı olmayacağını herkesin bilmesi gerekir. Dedemden duyduğuma göre Osmanlı Abdülhamit’ten önce bitmiş, çok büyük ve önemli topraklarını kaybetmiş, askeri güç olarak günün şartlarına göre ordu yıpranmış, silahlar teknolojik olarak düşman güçlerinde çok geri kalmış.
Esasında Enderun’da yaşamış ve çöküş döneminde üst düzeylerde bulunmuş yüksek rütbeli bazı komutanların hatıralarında bunları okuyoruz. Mesela Ahmet İzzet Paşanın Enderun hatıralarında açık açık yazıyor ve aynı zamanlarda Mustafa Kemal Paşa’nın ümit verici bir subay olduğunu yazıyor ki, kendisi Kemal paşanın genelkurmay başkanı ve Abdülhamit’in önemli komutanlarından biri. Hiçbir komutan veya kral, kolay kolay ülkesini ve halkını düşmana bırakmaz, sonuna kadar müdafaa eder ve savaşır. Eğer ümitsiz ve naçar kalırsa intihar eder. Tarihte bunun örnekleri çoktur.
Abdülhamit’i vatan haini ilan etmek ne kadar doğru olur bunu tarihçiler değerlendirir, tarih hiç bir zaman kaybolmaz ve yalan söylemez. Ümidini yitirmiş, ülkenin dört tarafı işgal edilmiş, İstanbul İngilizlerin kontrolüne geçmiş, bütün istihbarat ve iletişim tamamen yabancı güçlerin eline geçmiş. Meclis ve padişahlık sarayının hiç bir fonksiyonu kalmamış. Korkuya kapılan ve kendisine korku pompalayanlar tarafından gücü yitirilmiş padişah, belki de normal düşünce melekesini yitirmiş olarak bir İngiliz gemisine binerek ülkeyi terk etmiş. Böyle bir padişah veya lidere ne denir. Sonra şunu da yazmazsam rahat edemeyeceğim. Osmanlı bir kabile devleti idi, daha başka Türk kökenli olmasına rağmen Türkmenleri sevmez ve Fatih Sultan zamanına kadar hiç bir Türkmen’e üst düzey bir görev verilmemiştir. Başka bir yanlışı da halka kabul ettirmeye çalışan bir kitle var. Şu gerçek te bilinmeli, Osmanlıdan öncede Anadolu’da Türkler vardı ve Selçuklular zamanında görevli beyler ve komutanların başarılarını tarih yazar. Başka bir yanlışta, Osmanlı herkesin ecdadı değildir, zaten taht davası dolayısıyla her padişah değişiminde rakip olacak şehzadeler katledilmişti...