Atalarımız kervancıydı. Uzak diyarlara develerle yük taşıyıp tüccarlık yaparlardı. Seferin birinde dönüş yolundan, Yozgat’tan gelirken Hacı Mulla Ağa’nın tarlasından develerle geçerler. Ekili tarladaki buğdaya develer zarar verir. Bekçiler bu durumu görür, develere el koyup kervanı götürürler. Deveciler düşünür, bu develeri nasıl kurtarırız, kim bu işi çözer diye ve bir karara varırlar. Develeri Ağa’dan alsa alsa Âşık Ali İbaz ikna eder alır, derler ve Âşık Ali İbaz Erciyas’ı aracı gönderirler.
Âşık, Hacı Mulla Ağa’nın karşısına çıkar ve bakın ne söyler:
“Erzurum, Erzincan, Sivas’tan beri
Dolaştık âlemi geldik efendi
Bekçilerin devemizi getirdi
Kapınıza geldik aman efendi.
Efendim âlimsin sen bilin haldan
Giden deveciyi âleme yoldan
Hacı Ömer Şah olasın Mısır’a sultan
Bağdat’a bir vali olasın efendi.
Sen ne diyon benim gibi şaşkına
Kadir Mevlâm yardım etsin düşküne
Seccaden serilsin cennet köşküne
Bosna’dan mayışın gelsin efendi.
Hem mullasın hemi de hacı
Cümle deveciler sana duacı
Âşık Ali İbaz’ı eyle sılacı
Padişah misâli birisin efendi.
Boz bulanık Akdeniz’in yalısı
Bozuk değil savranların Hulusi
Bizden vergi istiyor Yozgat Valisi
Fukaralar nerden alsın efendi.”
Der ve Ağayı ikna eder. Ağa develeri bırakır. Bekçiler itiraz eder: Ağam, zarar çok, verme diye. Ağa cevap verir: Ekin seneye yine biter ama bu Âşık, kötülüğümüzü her yerde söylerse yüz yıl akıllardan çıkmaz, bu bölgede söylenir durur, der.
Devecilerimize, Âşığımıza ve bu hikâyeyi aktaran H. Sıddık Aydın’a Allah’tan rahmet diliyoruz.
Kaynak Kişi: H. Sıddık AYDIN
Derleyen : Davut DOĞAN
Köy : Dulkadirli
Savran: Deveci