İSYAN !

Son günlerde peş peşe yaşanan zehirlenme olayları, aslında hepimizin yüzüne tokat gibi çarpan bir gerçeği yeniden hatırlattı:

Bu ülkede insan sağlığının bir değeri yok.

Para kazanmanın gözü dönmüş hırsı, vicdanın, emeğin ve sorumluluğun önüne geçmiş durumda. Kimin ne sattığı, nasıl ürettiği, hangi koşullarda hazırladığı kimsenin umurunda değil. Yeter ki kasaya para girsin… Gerisi nasılsa “kader”, “kısmet”, “olur böyle şeyler” diye geçiştirilir.

Oysa hepimiz aynı endişenin içindeyiz artık.

Bir yere oturup karnımızı doyurmak bile cesaret istiyor.

Bir keyif kahvesi içmekten çekinir olduk.

“Hadi gel bir çay içelim” cümlesi bile içinde görünmez bir korku taşıyor: Ya bize de bir şey olursa?

Bütün bunlar olurken en çok acıtan şey şu:

Bu kadar özensizlik nasıl bu kadar normalleşti?

İnsan hayatı nasıl bu kadar ucuzladı?

Bir tabağın arkasında ihmal var, bir bardakta sorumsuzluk, bir market rafında denetimsizlik… Ve biz her lokmada içimizden “Allah’a emanet” diye geçiriyoruz.

Bu mudur?

Bu kadar mı değersiziz?

İnsan sağlığı bu kadar hiçe sayıldığında, güven dediğimiz şey de bir avuç toza dönüşüyor.

Gittiğimiz mekâna güvenemiyoruz, aldığımız ürüne güvenemiyoruz, sisteme güvenemiyoruz…

En kötüsü de: Birbirimize güvenemez hâle geliyoruz.

Bu yaşananlar sadece zehirlenme vakası değil;

bu yaşananlar, insanın insana reva gördüğü ihmalin,

“nasılsa bir şey olmaz” cümlesinin,

“bana ne, paramı alayım yeter” bakışının toplu bir sonucudur.

Ve biz bu sorumsuzluğun bedelini sağlığımızla, korkumuzla, güvensizliğimizle ve hatta canımızla ödüyoruz.

Artık birilerinin çıkıp “sorumluyuz, özür dileriz, önlem alıyoruz” demesini beklemek bile yorucu.

Çünkü güven bir kez kırıldı mı, sadece yasayla değil, vicdanla onarılır.

Keşke insan hayatının değerini anlamak için her gün bir acı haber almamız gerekmese.

Keşke bu ülkenin insanı, bir tabak yemekte bile tereddüt etmek zorunda kalmasa.

Keşke sorumluluk bu kadar ucuz, hayat bu kadar pahalı olmasa.