İSLAM ile aldatanlardan Derviş Vahdeti (2)

Yüce Allah insanlığa gönderdiği kitabımız Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetiyle bizleri uyarıyor:

“Sakın, aldatan sizi Allah ile aldatmasın!’’ (Lokman, 33, Fátır, 5; Hadid, 14)

31 Mart olaylarının çıkmasında en aktif rol oynayan Derviş Vahdeti, ayaklanmayı hazırlamak için elinden gelen her şeyi yapmış, kurduğu İttihadı Muhammedî Cemiyeti ve onun yayın organı olan Volkan gazetesi, diğer muhalefet partileri ile basını, İttihat ve Terakki Partisi’ne karşı kışkırtmalarda bulunmuştu. Bütün bu bozguncu eylemlerinde Kıbrıslı Kâmil Paşa ile İngiliz ajanları tarafından desteklenmişti.

O günlerde Dünyanın en büyük emperyalist devleti olan İngiltere’nin Kıbrıs’ta yetiştirdiği Derviş Vahdeti”nin, 31 Mart öncesi Volkan gazetesinde yazdıklarının dikkatli bir şekilde incelenmesi, 31 Mart isyanlarının şifrelerini gözler önüne seriyor. Bütün Müslümanları şeriat bayrağı altında birleştirme iddiasında bulunan Kıbrıslı Derviş bir beyannamesinde bir yandan da sömürgelerdeki Müslümanların sömürgeci devletlere itaat etmelerini telkin ederek İngiliz menfaatlerine uygun hareket etmeyi de ihmal etmez.  İngiliz efendilerinin 2. Abdülhamit tarafından yürütülen Panislamizm’den Hindistan ve Mısır Müslümanlarının etkilenip ayaklanmalarından endişe ettiklerini bilmektedir. Bu nedenle, Vahdeti’nin İttihâdı Muhammedî’si sınırlı bir Panislamizm hareketi olarak kalmıştır. Hatta Vahdeti, İngiltere’nin dostu olduğu için Rusya’yı da korumakta ve Rusya Müslümanlarını İttihâdı Muhammedî egemenliği dışında tutmaya özen göstermektedir. Vahdeti’ye göre, Rus Çarı ve İngiliz Kralı İslam’ın dostlarıdır.

Derviş Vahdet’inin İngilizlerle ilişkisi ve İngiltere’nin 31 Mart Olayı’nda oynadıkları rol hakkında, dönemin genç gazetecilerinden Ahmet Emin (Yalman), hatıratında şunları yazıyor:

            “… Derviş Vahdeti adlı Kıbrıslı sarhoş arzuhalci, İngiliz haberleşme servisleri tarafından seçilmiş, İhtilâlci ajan olarak yetiştirilmiş, Volkan Gazetesi’ni ve İttihâdı Muhammedi Cemiyeti’ni kurmak, yürütmek ve ortalığı ateşe vermek maksadı ile sahneye çıkarılmıştı.”

Volkan görünüşte İslamcı, özgürlükçü, hümanist bir yayın politikası izliyor, asıl görevi olan İngiliz taraftarlığını bu şekilde kamufle ediyordu. Bu, “İngiliz casuslarının kullandığı klasik bir yöntem”dir.

Sıkıyönetim Mahkemesi’nin kararında ise Derviş Vahdeti hakkında şu değerlendirmeler yapılmıştır:

“Volkan gazetesinin imtiyaz sahibi olup 31 Mart’ta meydana gelen irticaî ve askerî ihtilali hazırlamaktan sanıktır. Hiçbir ilmî ve içtimaî eğitim görmeyerek, şimdiye kadar içki ve şarkıcılıkla serserî bir hayat geçirmiş olduğu kendi itiraflarıyla ortaya çıkmıştır. Kıbrıslı Derviş Vahdeti adlı bu şahıs Volkan gazetesinden başka, İttihadı Muhammedî adı altında bir cemiyet kurmuş, saf vatandaşları çekerek onlara şubeler açtırmıştır. Cemiyet’in fikirlerinin yayıcısı ve başkanı sıfatını takınarak din ve şeriat örtüsü altında, yayınladığı kışkırtıcı ve fesat çıkarıcı makaleleriyle halkın üzerinde özel bir etki yaptığı gibi, kışlalara kadar sokulan Volkan gazetesindeki mehdiyane yazılarıyla askeri de etkisi altına almış, bunları meclis ve hükümet aleyhine sevk etmiştir. Nitekim 31 Mart günü Millet Meclisi önündeki askerler arasında o da bulunuyordu.”

Nihayetinde Derviş Vahdeti Ayasofya Meydanı’nda asılarak idam edilir.

Millet olarak da, siyasi iktidarlar olarak da tarihimizdeki onca ibretlik olaylardan hiçbir ders çıkaramadığımız aşikârdır. Bunun en büyük delili yakın geçmişte yaşadığımız acı FETÖ tecrübesidir. “Allah, Kuran, İslam” diyerek bu masum halkın dini duygularını sömüren terörist başı Fethullah Gülen de bir başka Derviş Vahdeti örneğidir. Siyasal erk de maalesef bu oluşuma ne istedilerse vererek (para, güç, arsa, iktidarda kadrolar v.s.) neredeyse devletimizi onlara teslim ediyordu. Allah’a şükür ki siyasi iktidarın yetersizliğini, kandırılmışlığını bu yüce millet tolere ederek sokaklarda canıyla kanıyla devletini korumayı ve kurtarmayı başarmıştır. Ancak iktidarın kandırılmışız, gibi söylemlerle adeta işin içinden sıyrılması, iktidar mensubu hiç kimse yargılanmazken iktidarın kendilerinden başka da adeta herkese Fetöcü damgası vurarak savaş açması ayrı bir ibret vesikasıdır. Ha bu arada “kandırılmışız, anlamamışız, bize aptal diyebilirsiniz bizi affedin” şeklindeki söylemleri de milletimizin büyük bir kısmının “yemediğini” de gayet iyi biliyoruz! Tarihte her şey uygun zamanını bekler!

Siyasi erk her ne kadar FETÖ acı tecrübesinden “kandırılmışız” diyerek sıyrılırken bu kez de onlardan boşalan yerlere şimdi başka tarikatları doldurması, şimdi diğer tarikatlara ne isterlerse vermesi, devlette her yerde başkaca tarikatları kadrolaştırması, kimi tarikatların kapısında el pençe divan olmaları hakikaten tam bir akıl tutulması olarak adlandırılabilir. Sırf kimi tarikatları oy deposu görerek devlet ve millet bekasını adeta yine kumar masasına yatırılmasını tarih asla affetmeyecektir.

Yahu gerçekten Allah’tan korkunuz olsa İslam dinini yozlaştırıp kendi çıkarları için kullanan tarikatlardan devleti uzak tutmaya çalışırsınız! Mustafa Kemal ATATÜRK siyasi iktidar tarafından anlamaya çalışılsa pek çok sorunu zaten kökünden çözerler.

Siyasi İslam denince İran ve HAMAS gibi örnekleri dikkatle irdelemek gerekir. Bunları bize İslam örneği gibi sunan muhafazakâr kesim İsrail’de genç, kadın, yaşlı demeden sivilleri acımasızca katledenleri, eleştirdikleri Yahudilerden daha kanlı ve vahşi olabilenleri bize halen İslam Mücahitleri de savunabilecekler mi?

Peygamber Efendimizin döneminde İslam ordularının sivilleri katletmediğini, savaşta bile insan haklarına ne denli önem verdiğini tarihi kayıtlardan biliyoruz. Sünnet ise budur sünnet. “Yemeği sağ elle mi sol elle mi yiyeceğiz” tartışması yerine buyurun bunları tartışın. HAMAS’ın savunduğu din Yüce Türk Milletinin inandığı ve bildiği İslam dini olamaz!

Bu konuyu ileride başka bir yazıda daha da detaylı irdeleyeceğiz. Gerek İsrail’in gerekse HAMAS ve benzerlerinin tüm kanlı sivil halk katliamlarını şiddetle kınıyor, lanetliyorum. Türkiye Devletinin politik olarak Filistin olaylarına bu kez çok itidalli yaklaşmasını, koşulsuz taraf tutmayarak barış arayışına girmesine ilişkin tüm çabalarını da takdire şayan buluyorum.

Türk halkı temiz duyguları olan, inancı sağlam ve saf olan yüce millettir. Türk Milletin bu hasletlerini siyasi emelleri için fırsata dönüştürmeye çalışan, dini kullanan, Allah’ın yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’in ayetlerinde uyardığı gibi insanları Allah ile aldatan din tüccarları tarihimiz boyunca maalesef hep olmuştur, korkarım ki olmaya da devam edecektir.

Türk halkının daha bilinçli olması, daha idrakli olması, dinini daha iyi bilmesi bu tür din tüccarlarının oyununu bozabilecek yegâne yol ve güçtür. Bu minvalde en önemli görevi üstlenmesi gereken kurum Diyanet İşleri Başkanlığı olmalıdır. Ancak o kurumun da içinde bulunduğu siyasi karmaşa, iktidara yaranma eğilimini açık eden beyan ve eylemleri de maalesef umutlarımıza ket vurmaktadır.

Âlemlerin efendisi, mübarek peygamberimiz Hz. Muhammed (sas), Tirmizi’den rivayet bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır:

“Ahir zamanda dünya menfaati için dini alet eden riyakârlar çıkar. Sözleri baldan tatlıdır. Bunlar kuzu postuna bürünmüş birer kurttur.”