Dünyaca ünlü Titanic gemisine öyle bir reklam yapılmıştı ki daha yapımı devam ederken, “asla batmaz” denmiş ama ilk seferinde buz dağına çarparak yüzlerce insanın ölümüne sebep olmuştu.
Dünya bu olayı hayretlerle izlemiş inanmak istememiş gerçeklerden kaçış olmadığı içinde kabullenmek zorunda kalınmıştı.
Bugün dünyada ve ülkemizde yaşanan olaylara baktığımızda gerçeklerden kaçınılmayacağı için onlarca olumsuzluğu da biz yaşayanlar kabullenmek zorunda kalıyoruz.
Ülkemde gün geçmiyor ki zam haberi almayalım.
Türk Lirasının Dolar ve Euro karşısında pul olmasını…
Makamların ballı maaşlarını; hatta bir değil, birkaç yerden maaş almasını…
İşsizliğin sınırları aşacak derecede çok olmasını…
Üniversite mezunlarımızın mesleklerine göre iş bulamamasını…
Birçok yabancı sermeyenin ülkemden çekilme kararları almasını...
Bozulan ahlaki yapının görsel ve yazılı basında ya da sosyal medyada olumsuzluklarını…
Öğrenim gençliğinin sıkıntılarını…
Bütün bunların üzerine Covid-19 denen çağımızın hastalığının ülkemizin ekonomisini nasıl zora soktuğunu…
Dumanlı havada ülkem menfaatinin dışında kendi menfaatine yapılan işleri ülkemi nasıl zora soktuğunu görüyor, duyuyor ve yaşıyoruz.
Kısaca boğuluyoruz, imdat çığlıklarımızı duyması gerekenler duymuyor, görmüyor, her şeyi bütün bunlara rağmen hala tozpembe göstermeye devam ediyorlar.
Aylardır kime sorsanız gündem ekonomik sıkıntı. Esas derdimiz geçim.
Hayat yaşanması gereken bir nimetse bu nimeti insanlar inançları nasılsa bu doğrultuda yaşama hakları vardır. Fakat ahlaktan yoksun bir hayatı kabul etmek “insanım” diyenlere zül oluyor.
Ülkemde onlarca insanımı istihdam eden kuruluşlar bir bir işyerlerini kapatarak ülkemden çekilme kararları alıyor. Bu da üretim ve istihdamı olumsuz yönde etkiliyor.
Başta temel tüketim maddeleri olmak üzere dışa bağımlı olduğumuz bütün mamullerin fiyatlarına yetişemez olduk. Üretim yapan, ticaret yapan onlarca insanım yaşanan ekonomik sıkıntılar ve maliyetlerin artması ile birlikte istemese de ticaret hayatında küçülmeye yöneldiklerini görüyoruz.
Hayat şartları zora girerken, insanların ne yaptığı, nasıl yaşama mücadelesi vermek adına çığlıklar attığını görürken, lastiği patlak arabayla yol yapmaya çalışıyor bunu da başaramıyoruz.
Kırşehir de ülke genelinde yaşanan olumsuzlukların her birinden daha çok etkileniyor, kalkınmasını tamamlayamamış iller sıralamasında başı çekiyor desem fazla mı abartmış olurum acaba?
Kısır siyasi çekişmeler, sen-ben kavgasının faturasını Kırşehir olarak hepimiz iliklerimize kadar yaşıyoruz. Kırşehir’de sorunlarımız çözümlenmiyor, yerinde sayıyor, hatta giderek artıyor, işin içinden çıkılmış bir hal alıyor.
Şöyle bir bakın Kırşehirimize neden gelişip kalkınmıyor, sorunları çözümlenmiyor? Bu ilin atanmışları da, seçilmişleri de neden elini taşın alına koyup politika yapmak yerine hizmet için yarışmıyor?
Kırşehir her geçen gün geriye gidiyor, birinin yaptığını öteki engelliyor, dolayısıyla
yerelde muhalif Belediye asla başarılı olamıyor, ya da başarılı olması istenmiyor!
Bunu hangi parti yaparsa yapsın ülkemize, ilimize ve bu ilde yaşayan insanlara ihanet ediyor. Bu nasıl bir mantık, bu nasıl bir düşüncedir insan anlamakta güçlük çekiyor. Benden olmayana destek yerine köstek olmanın kime ne faydası var ki!
Bu tarih ve kültür şehri Kırşehir’de yaşayanların hakkı değil mi sorunsuz, huzurlu ve mutlu bir şehirde yaşamak.
Bana ne bu ili kim adam gibi yönetiyorsa, kim bu kadim şehre hizmet ediyor, insanları mutlu ediyorsa siyasi görüş ve düşüncesine bakmadan ona destek olmak, onun yanında olmak herkesin boynunun borcudur diye düşünüyorum.
“Küçük olsun benim olsun, ben ne dersem o! Ben kime istersem sahip çıkarım, desteklerim, istemezsem varsın yansın, bitsin Kırşehir!” mantığını kim, hangi insan ister ki!
Bu kör zihniyet ve partizanlık bu şehrin kalkınmasına engel teşkil ediyor.
Tabi bütün bu olumsuzlukların üzerine bir de yap-boz işleri vatandaşın yüreğine sızı veriyor. Şehrimizin yatırımcı alması, işsizliğin projelendirilip son bulması veyahut azalması, üretenin ürettiği ürünün para etmesi, yerelde insanlarımın ürettiği ürünlerin markalaşması para kazanması ve saymakla bitmeyecek faydası olduğunu söyleyenlerden bugün ses çıkmaması tabi ki üzücü.
Yerelde seçim kitapçıklarına ya da adayların vaatlerine bakıyorum, ne parlak ve unutulmaz vaatlerdi bunlar… Ben ve benim gibi düşünenlerin bu vaatleri unutmayacağını da yeri gelmişken burada hatırlatmak isterim.
Hani yeni kent meydanı bütünleşecek ve Ahi Stadyumu taşınacak, o yere proje uygulayacaktınız?
Hani Bilişim inovasyon merkezi ile yatırımcı fikirleri destek olunulacaktı?
Hani Halk Süt uygulaması yapılacak, çocuklar için yapılacak projeleriniz vardı?
Hani Kapalı Spor Salonu yıkılıp yenisi yapılarak, geleceğin sporcularını yetiştirilecekti?
Hani Gastronomi merkezi ile yerelde unutulmuş lezzetleri gün yüzüne çıkmasını sağlayıp aşçı yetişmesi sağlanacak, işsiz gençlerimize yeni iş kapıları açılacaktı?
Hani Ankara-Kayseri yol güzergahına yöresel ürünler satış reyonları açılacak ve burada insanlar kazanç elde edecekti?
Hani jeotermal seracılıkla istihdam sağlanacak, işsizliğin önüne geçilecek, ilimiz ekonomisine katkı sağlanacaktı?
Daha bir sürü vaatlerde bulunun sizler yerelde milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız ve iktidardakiler unutsalar da bizler asla şehrimizde olması gerekenleri, ulusalda yapılan uygulama ve yanlışlarını unutmayacağız.
Bizler unutsak ta çekilen sıkıntılar zaten unutmamıza engel olmaktadır. Nefessiz kalsak ta bir umutla sesimizin çıktığı kadar “İmdat!!! Boğuluyoruz! Kurtaran yok mu?” demeye bağırıp çağırmaya devam edeceğiz.
Sorunlarımızı görenlerimizin ve bu sorunların çözümü için çaba harcayanlarımızın çok olması dileklerimle…