HOCALI KASABASINDAKİ  AZERİ TÜRK’Ü KATLİAMININ 28. YIL DÖNÜMÜ (4)

HOCALI KASABASINDAKİ  AZERİ TÜRK’Ü KATLİAMININ 28. YIL DÖNÜMÜ (4)

26.Şubat.1992 tarihi Ermenilerin Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasındaki Azeri Türk kardeşlerimize yaptığı vahşetin 28. yıl dönümü.  Ermenistan’da konuşlu Rus mekanize  birliklerinin yardımı ile Ermeniler, Azerbaycan’a ait Hocalı kasabasında  çoluk-çocuk, yaşlı-kadın gözetmeksizin  bilerce Türk’ü topyekun imhaya girişmesi neticesinde resmi kayıtlara göre 613,  gayri resmi kayıtlara göre de 1500 Türk katledildi Bu konuda araştırması bulunan  öğretim üyesi Efendi Barutçu’nun Yeniçağ Gazetesinde yayımlanan  makalesini siz okuyucularımı bilgilendirmek amacıyla geçen hafta bir kısmını yayınladığım yazısına devam  ediyorum.

Tarihi Ermeni Kudurganlığı, Karabağ Meselesi ve 26. Yılında Hocalı Katliamı... / Efendi Barutçu

Azerbaycan yönetimi insanlığın dikkatini bu meselelerin üzerine teksif edebilmek için çok yoğun tanıtım faaliyetleri yapmalı uluslararası üne sahip sinema filmi yapımcılarına hiçbir masraftan kaçınmadan yaptırılacak filmlerle ve dünyanın değişik yerlerinde ve dillerinde basılmış kitap, broşür ve yayınlarla bıkmadan usanmadan haklı davasını anlatmalıdır.

Batı’nın yüksek teknolojisine müracaat edildiği gibi gelişmiş sinema endüstrisinden de istifade edilmelidir.

Hocalı Soykırımı’nı yapanların kimler olduğunun bilinmesine rağmen bu katiller serbest dolaşmakta hatta cezalandırılmak yerine tam tersi cumhurbaşkanı ya da savunma bakanı yapılarak ödüllendirilmektedir.

Robert Koçaryan 1992'de Hocalı Soykırımı’nı gerçekleştiren kuvvetlerin çete reislerinden biriyken sonrasında Ermenistan Cumhurbaşkanı olmuştur.

Soykırımın yaratıcılarından o dönemin çete lideri bugünün cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan hocalı Soykırımı’nın faillerindendir. 

11 Temmuz 2008 tarihinde Srebrenitsa katliamının yıl dönümünde değerli arkadaşımız Arslan Küçükyıldız tarafından TRT İnt ve TRT Türk’te 26 saat kesintisiz canlı olarak TRT 1 ve TRT 2’de kısmen “mavi kelebeğin izinde” adıyla yayınlanan bir belgeselden hemen sonra bu belgeselin Avrupa kamuoyunda uyandırdığı tesirler sebebiyle “Sırp kasabı Radovan Karacic” ve General Radko Miladiç uzun yıllar saklandıkları inlerinden çıkarılarak yakalanmıştır.   Lahey Adalet Divanı’nda ağır hapis cezalarına çarptırılmışlardır. Aynı şekilde Bosna’da katliamlar yapan ve tarihi Mostar köprüsü’nü top ateşiyle yıktıran Hırvat general Slobodan Pralak aynı mahkemede yargılanırken yüzüğündeki zehiri içerek intihar etmiştir.

Bu hadiseler bu tür yayınların dünya kamuoyundaki tesirlerinin çarpıcı birer örneğidir. 

Karabağ’daki söz konusu çete elabaşlarının da adalete teslim edilmesi içinde aynı kampanyalar açılabilir.

Benzeri bir çalışma TRT’nin o tarihteki Bakü temsilcisi olan değerli arkadaşımız Raşid Demirtaş’ın “Hocalı’nın Çığlığı” isimli belgeseli Azerbaycan için bir başlangıç olmuş ama maalesef Azerbaycan yönetimi tarafından devamı getirilememiştir.  

1999 yılında Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği, Birleşmiş Milletlere Hocalı katliamının ‘soykırım’ olarak kabulü için dilekçe vermiştir. 

Birleşmiş Milletler yetkilileri bu dilekçeyi “eşleştirin, eksikleri tamamlayın” diyerek iade etmiştir. Aynı dernek 2002 yılında eksikleri tamamlayıp dilekçeyi yeniden verdiği halde 19 yıldır bu konuda bir netice alınamamıştır. 

Bu da Birleşmiş Milletler yetkililerinin Karabağ meselesine ve Hocalı katliamına alakasızlığının çarpıcı bir örneğidir.

Son yıllarda başkent Ankara’da ve Türkiye’nin muhtelif illerinde meydanlarda, üniversitelerde Hocalı katliamının yıl dönümü dolayısıyla yapılan mitingler, yürüyüşler, anma toplantılarında Azerbaycan milletvekillerinin ve iktidar ve muhalefet partileri milletvekillerinin konuşmacı olarak katılmış olması yine meselenin bir iç politika malzemesi olmaktan kurtulacağının ve bir milli politika ekseninde buluşulacağının sevindirici işaretleridir. 

Türkiye’nin yapamadıkları ve yaptıkları;

1990’larda Türkiye bu meselede çok gevşek davranmış Azerbaycan’ın arkasında duramamıştır. O dönemin politikacılarında tarihi Rus korkusu ağır basmıştır.

Hâlbuki Sovyetler Birliği dağılmış, Kızıl Ordu darmadağınık ağır silahlarını bile çok cüzi bedeller karşılığı sağa sola satar durumdaydı.    

Karabağ’ın kalbi alev alev yanarken, Azerbaycan Türkleri yardım çığlıkları atarken ve Hocalı'da yüzyılın soykırımı yapılmışken, dönemin başbakanı Süleyman Demirel, pısırık bir politika izlemiş, Türk milletinin şuurlanmaması için soykırım kamuoyuna duyurulmamıştır. 

Bölgede aktif bir siyaset izlenmesi ve askerî müdahalede bulunulması ve Azerbaycan'a yardım için Ermenistan'ın ablukaya alınması gerektiği yüksek sesle dillendirilmesine rağmen, Demirel hükümeti, bu tür bir uygulamadan kaçınmayı tercih etmiştir. Hâlbuki Türkiye cumhuriyeti Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kardeşidir... Hâlbuki ortada olan gerçek 'iki devlet, tek millettir. 

Hocalı Soykırımı tüm dünyanın kanayan vicdanıdır... 20. Yüzyılın sonunda en büyük insanlık ayıbının adı: Hocalı Soykırımı'dır...

Türk milleti ise meselenin başından itibaren çok duyarlı davranmıştır. Hocalı katliamından hemen sonra Türk Ocakları’nın öncülüğünde Türk-iş, Hak-iş, Türkiye Kamu-Sen gibi üye sayıları milyonlarla ifade edilen sendikalarının ve yüzlerce sivil toplum kuruluşunun, Türk derneklerinin iştiraki ile Türk Dünyası Dayanışma Platformu kurulmuştur. 

İlk iş olarak büyük bir miting planlanmış mitingden bir gün önce Prof. Dr. Muammer Aksoy’un karanlık eller tarafından katledilmesi miting ve cenaze güzergâhının aynı olması sebebiyle büyük olaylar çıkar endişesi ile miting iptal edilmiştir.               

Bu dayanışma grubu her vesileyle toplantılar düzenlemiş cumhurbaşkanlığı katı başta olmak üzere devlet ve hükümetler nezdinde işin takipçisi olmaya devam etmiştir.

Ayrıca aynı gaye için kurulan Türk dünyası dayanışma konseyinin bu konudaki çalışmaları dikkate değerdir.  Son 5-6 senedir bu çalışma grubunun ve konseyin çalışmaları biraz gevşettiği de maalesef görülmektedir.

Türk milleti son iki yüzyılda yaşadıklarını asla unutmamalı, kendilerini, çocuklarını ve devletlerini buna göre hazırlamalıdırlar! Varlıklarının yegâne temeli, budur. 

Öte yandan, Türkiye, Avrupa, Amerika ve Rusya’ya bağımlı olmadan, Kafkas ülkeleri ile yakın dostluklar geliştirebilir ve menhus nefret hastalığını insanların ruhundan kazımak için kolların sıvanmasında öncülük edebilir. Kilisenin ve siyasetçilerin ekmiş olduğu bu kin ve nefret hastalığının ancak kazınmasından sonradır ki bu bölgeye huzur gelebilir.

Bugün yapılması gerekenler;

Öncelikle,Türkiye Cumhuriyet’i devleti Arakan ‘daki Filistin’deki zulüm gören Müslümanlara gösterdiği hassasiyeti ve Kudüs meselesi ile Birleşmiş Milletler’ de gösterilen çabaların neticesinde alınan olumlu sonucun aynısını Karabağ konusunda da almak için aynı olağanüstü çabaları göstermelidir  zira Türk milleti için Arakan ,Filistin ne ise Karabağ da da aynı derece de önemlidir üstelik buralar sadece dini bağlarla değil milli bağlarlada bağlı olduğumuz milletdaşlarımızın yaşadığı Türk topraklarıdır.

Her şeyden önce Türkiye - Azerbaycan ve Türkiye - Türk Dünyası ilişkileri iktisadi siyasi kültürel münasebetleri hızla geliştirilmelidir. 

3 Ekim 2010’da oluşturulan tarih boyunca Türk devletleri arasındaki en geniş anlaşmaları ihtiva eden “Türk Konseyi” isimli milletler arası kuruluşun daha aktif olması sağlanmalıdır. 

Türkiye cumhuriyeti devletinin öncülüğünde gerçekleştirilen ve geçtiğimiz günlerde işletmeye açılan Bakü- Tiflis- Kars demiryolu hattı bölgenin ekonomik kalkınmasına önemli bir ivme kazandıracaktır.

Bu demiryolu Asyanın derinliklerinden batı  avrupaya kadar uzanan bir demiryolu ağının önemli bir parçası olmak  açısından da önem arz ettiği gibi aynı zamanda türkiyenin Türkistan da ki diğer türk cumhuriyetleri ile iktisadi bağlarının daha da gelişmesini sağlayacaktır .

Aynı zaman da demiryolu hattının Ermenistan sınırlarının dışından geçmesi Ermenistanın hepten yanlızlığa itilmesi ve Ermenistan yöneticilerinin akıllarının başlarına toplamaları açısından da bir ikaz niteliği taşımaktadır.

Özellikle Azerbaycan ile Türkiye arasındaki alfabe birliğine yakın günlerde Kazakistan Cumhuriyeti’nin de katılmış olması sevindiricidir. Aynı kararı diğer Türk cumhuriyetlerinin de almasının sağlanması gerekir.

Zira Türklerin birliği önce dilde, sanatta, duyguda, düşüncede, zihniyette, kafa yapısında, bakış açısında, hedef birliğinde, ruh birliğinde, gönül birliğinde, anlayış ve kavrayışta olacaktır. Bunu sağlayacak olanda sanat, edebiyat ve bilimdir.

Aynı fıtratın çocukları olan Türkler aradaki zaman ve coğrafya farkını hızla kapatmak ve aynı paralelde ve ortak bir duyarlılıkta buluşmak zorundadır.

“Dilde, fikirde, işte birlik” olacaksa bunun zemini öncelikle duygu ve düşünce birliğidir ki bunun somut karşılığı da edebiyattır. 

Kendi içinde mahalli farklılıklarının zenginlik oluşturduğu bir dil, edebiyat ve düşünce birliği Türklerin birliği projesinin alt yapısıdır.

O halde Turan birliği için her Türk ülkesinde her Türk, kendi lehçesindeki Türkçeyi bilecek ve bunun edebiyatıyla haşir neşir olacaktır. Duygu ve düşünce birliği böyle mümkün olacaktır.

Ayrıca asıl önemli meselemiz son zamanlarda dünya Türklüğü üzerinde batı kültür emperyalizminin hızla etkisini arttırmasıdır. 

Türkiye Türkleri üzerinde Amerika ve Avrupa kültür emperyalizmi nasıl bir etkiye sahipse, Türkistan Türklüğü üzerinde de bu zehirleyici etki yavaş yavaş artmaktadır.

Batının kokuşmuş eğlence kültürü, uyuşturucu, uyutucu, oyalayıcı, çürütücü müziği, sineması, edebiyatı, yaşama biçimi hem Türkiye’de hem de Türkistan’da bir afet gibi yayılmaktadır. Bu tür yabancı emperyalist kültür istilalarına karşı bütün dünya Türklüğünün kendi milli, İslami ve yerli kültür birikimine ve hazinelerine yaslanması, oradan beslenmesi ve milli varlığını oraya sığınarak koruması temel bir zarurettir.

Not: Türkiye Cumhuriyeti, 2023  yılı içeriside Azerbaycan Devleti silahlı kuvvetlerine yardım ederek Karabağın yüzde (Maalesef Hocalı Kasabası dışında) yetmişini Ermeni işgalindan kurtarmıştır.