HDP; Masanın Altı, Saray’ın Fendi!

Türk siyasi tarihi siyaset bilimi kriterlerine göre dönemlerine ayrılarak incelenmek istense toplumun en ‘balık hafızalı’ olduğu dönem kuvvetle muhtemel AKP iktidarının dönemi olarak tespit edilerek kayıtlara geçecektir.

Balık hafızalı olmak dilimizde geçmişi çabuk unutanlar için kullanılan bir deyimdir, sakın ola kimse bunu bir hakaret olarak algılamasın. Keza son 20 yıla baktığımızda AKP’nin PKK ve HDP ile temasları, andımız, Oslo, TC, çadır mahkemeler, cani terörist başı Apo mektubu, PKK’lıların Güneydoğu bölgesinde kimlik kontrolleri yapması, askeri karargâh önlerinde silahla geçmeleri, Kobani olayları sırasında Türkiye üzerinden Suriye’ye geçmeleri ve geçerken valilikçe onlara kebap ziyafeti çekilmesi, çözüm/çözülüş sürecinde AKP ileri gelenlerince Apo’nun ve PKK’nın övüldüğü konuşmalar yapılmış olması gibi yaşanmışlıklar var olduğu halde günümüzde AKP’lilerin sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi siyaset yaptıklarını, kimi ülkücülerin de o günler artık geçmişte kaldı, AKP ve hükümet artık bizim elimizde anlayışı ile canları pahasına AKP’yi savunmakta olduklarını gözlemliyoruz. Andımızın halen yasak olması (ki yasağın kesinlemesi Danıştay kararı ile Cumhur ittifakı sürecinde olmuştur), TC’nin kurumlara halen dönmemiş olması gibi durumlar dahi güya ‘BEKA’ uğruna (!) kimi ülkücülerce nedense hiç de önemli bir Cumhur İttifakı handikabı olarak görülmemektedir.

İhanet yılları olarak da hatırlanan çözüm/çözülüş yıllarının bu acı hatıralarını yazıp toplumsal ‘balık hafızamızı’ (!) silkelememin nedeni geçenlerde AKP heyetinin türban konusunda Anayasa değişikliği desteği için HDP’ye ziyarette bulunmasıdır. Bu ziyaretle gördük ki, AKP’nin Millet İttifakının gizli ortağını HDP olarak ilan etmesi, muhalefetin PKK’nın siyasi uzantısı olduğunu iddia ettiği HDP ile kirli pazarlıkları olduğunu söylemesi hatta AKP’lilerin dillerine pelesenk olan ‘altılı masanın altındaki gizli ortak HDP’ söylemleri bir anda yalan olmuştur. HDP’nin adının muhalefetle birlikte geçtiğinde terörist, yok AKP ile geçiyorsa legal/yasal bir parti olarak anılması tartışmalı bir ikircikli durum yaratmıştır. Yani bu gelişme ile birlikte görüldü ki, siyaseten HDP esasında duruma göre ötelenen/kötülenen ama oy potansiyeli nedeniyle gizlice de arzulanan gerek iktidar, gerekse muhalefet için bir tür  ‘istemem yan cebime koy partisi’ olarak konumlanmıştır.

Karanlık çözüm yıllarında cani terörist başı Apo ile görüşmekten bile çekinmemişti AKP iktidarı. Hatta o dönem başbakan olan Sayın Erdoğan basında çıkan “AKP Öcalan’la müzakere yapıyor” haberleri üzerine “Hükümet değil, devletin organları Öcalan’la görüşüyor” açıklaması yapmış, müzakereyi doğrulayarak “Hükümet, devlet kanallarıyla bu görüşmeleri gerçekleştirir. Devlet, istediğiyle görüşür. Devletin başı da iktidardır” demişti. Ancak geçmişi çabuk unutmak, yok saymak siyasetin doğasında vardır. Bunu en etkili kullananlar ise her zaman iktidarda kim varsa o olmuştur.

Çözüm/çözülüş yılları denilen o karanlık ve meşum günlerde AKP ile HDP arasındaki romantik ilişki bugün sanki hiç yaşanmamış gibi bir siyasi ortam vardır. Oysaki AKP ile HDP’nin Dolmabahçe Sarayındaki mutabakatları 2015 yılında yaşanmıştır. Hatırlatınız o dönem Başbakan Yardımcısı olan Yalçın Akdoğan Dolmabahçe Sarayında HDP heyetini kabul etmişti. Bu müzakereler dahi AKP tarafından 1 yıl sonra inkâr edilmiş, yukarıda bahsettiğim siyaset ve balık hafızalılık durumuna unutulmaz bir emsal oluşturmuştu.

Bakınız aynı Erdoğan AKP ile HDP arasındaki Dolmabahçe müzakerelerine ne demişti, sonra da nasıl inkâr etmiş, tarihi kayıtlı delilleri ile hatırlayalım:

·         28 Şubat 2015;

AKP’nin HDP’lilerle birlikte Dolmabahçe Sarayı’nda açıkladıkları mutabakatın ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan 28 Şubat 2015’te yaptığı açıklamada, “Tabii silahların bırakılması çağrısı bizler için çok çok önemli bir beklenti idi. Bu demokratik açılım süreci ile başlayan bir çağrıdır. Milli birlik ve kardeşlik projesi ile başlayan bir şimdi de çözüm süreci ile devam eden ve bunu artık noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrıdır” demişti.

·         24 NİSAN 2016:

Aynı Erdoğan, bir yıl sonra Adana’da toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, “Bugün terör örgütlerin sırtını sıvazlayanlar aynı kuyuya kendileri düşecekler. Dün biri çıkmış Dolmabahçe mutabakatından bahsediyor. Böyle bir mutabakat yok. Bu iktidarın terör örgütüyle bir mutabakatı söz konusu değildir” diyerek daha önce kabul ettiği mutabakatı insanların gözlerine bakarak inkâr edebilmişti. Siyaset ve balık hafızalı toplum meselesi demiştik ya!

İşte, gelgitler yaşayan balık hafızalı toplumsal idrak yapımız geçenlerde AKP heyetinin başörtüsü konusunda Anayasa değişikliği konusunda ihtiyaç duyulan 26 oy için HDP ile görüşmeye gitmesi siyasi arenada bir tür ‘dejavu’ hali yaşattı bizlere. Muhalefet görüşünce terörist denilerek dışlanan bir parti bir anda AKP için legal bir parti olmuş, siyasetin ikiyüzlülüğünü hatırlatmıştı bizlere. Hatta AKP Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Ali Cevheri, ziyaret sonrası yaptığı bir açıklama ile “Bana göre gidilmemesi abestir. Legal bir parti, TBMM çatısı altında grubu var. HDP’nin de bir grubu var, oyu var. Onların da desteğine ihtiyacımız var. Neden gidilmesin?” dedi. Bu sözler üzerine başlayan tartışmalar üzerine Cevheri bu kez “yeni bir çözüm süreci olasılık dâhilinde” diyerek AKP’nin gizli ajandasını ifşa etmiş oldu. Bugüne kadar neredeyse ölümüne AKP’yi savunan Ülkücü camianın kafası ise çok karıştı. Bu konu daha çok sarsıntılara neden olacak ciddiyette.

Diğer en dikkat çekici yorumu ise AKP eski milletvekili Mehmet Metiner yaptı. Metiner “HDP ile diyalog-işbirliği içine girmek şayet, ‘Türkiye Yüzyılı’ vizyonunun bir gereği ise o vakit HDP’yi PKK ile bir tutup eleştirmek, dahası HDP ile diyalog-işbirliği halinde olan başkalarını suçlamak doğru olur mu? Bir şeyi biz yapınca mı doğru olur sadece” diyerek AKP’nin Millet İttifakına yönelik “Masa altındaki gizli ortak HDP’dir” eleştiri siyasetini yerle yeksan etmiş oldu. Ya da AKP’nin tekrar HDP ile yakınlaşmasını toplumsal gündeme alıştırmak istedi, bunu zaman gösterecek elbette! Ancak hakikat şudur ki Cumhur İttifakı’nın, Millet İttifakı’na yönelik ‘Masanın Altı’ sopası artık kırılmış, işlevini kaybetmiştir.

Türk siyasi tarihinin gelmiş geçmiş en büyük muhalefete karşı muhalefet yapan muhalefet partisi olarak tabanında eleştiriler alan MHP’nin Genel Başkanı Sayın Bahçeli bu konudaki yorumunu 8 Kasım 2022 tarihli grup toplantısında ifade etmiştir. Ancak ve maalesef MHP Genel Başkanı bu konuşmasında ülkücü tabanı yine tatmin edememiş, yeni çözüm süreci tartışmaları konusundaki tabanın beklediği düşüncelerini açıkça ifade edememiş, AKP’yi övmekten ve yine CHP’ye yüklenmekten öteye maalesef yine geçememiştir. Sayın Bahçeli AKP-HDP görüşmesi hususundaki tartışmaları detaya girmeden şu sözlerle geçiştirmiştir:

“Bu arada AK Parti heyetinin anayasa değişikliğini görüşmek amacıyla Meclis’te grubu bulunan siyasi partileri ziyaret etmesi de son derece doğal ve doğru bir adımdır. HDP’yle niye görüşülmüş? Biz buna ne diyecek, nasıl bir tepki gösterecekmişiz? Günlerdir cevabı aranan marazi sorular bunlardır. HDP’ye nasıl baktığımızı tekrar etmeye lüzum bile duymuyorum. AK Parti heyetinin CHP’yle kurduğu temasa ses çıkarmayanların bizim sırtımızdan HDP’yi dillerine dolamaları müflis ve müfsit bir tavırdır. Zira bizim gözümüzde HDP neyse, CHP’de odur ve aynısıdır. Biz kiminle görüşüldüğüne değil, makul ve demokratik çözümün nasıl olacağına bakıyoruz.”

HDP’nin elbette terörle iltisaklı olup olmadığı, PKK ile illegal irtibatının ne boyutta olduğu bir devlet ve ulusal güvenlik meselesidir. Var ise bunu ortaya çıkarmak da, gereğini ifa etmek de devleti olanaklarını elinde bulunduran AKP’nin vazifesidir. Ancak işine geldiğinde ‘legal partidir’ diyerek HDP ile romantik vals yapması, işine gelmediğinde ‘terörist bir partidir’ diyerek gereğini yapmadan kirli siyasi argümanlar ile HDP’yi sadece rakip ittifakı yıpratma enstrümanı olarak kullanması kabul edilir değildir. Bu düpedüz sosyolojik bir vaka olarak toplumların siyaseten ‘balık hafızalı’ olması gerçeğinden ahlaken tartışılır bir menfaat elde etmeye çalışmaktır.

Diğer bir açıdan ise HDP ise AKP’nin sürpriz hamlesiyle bir anda ittifakların paylaşamadığı kilit bir parti konumuna gelmesini lehine tüm menfaatleri elde etmek için kullanma olanağı elde etmiş olması nedeniyle ülkece yeni siyasi krizlere gebe olduğumuza dair emareler vermektedir. Bunun en tehlikelisi ise yukarıda bahsettiğim AKP Cevheri’nin eski meşum anılarının halen canımızı acıttığı yeni bir çözüm sürecini işaret etmiş olması ve bilhassa eyalet tartışması gibi hususların yeniden gündeme gelmesi ihtimalidir. HDP’nin elinin güçlendirilmesi ile hükümeti hile veya destek şartlarıyla kandırmasına ve ulusal güvenliği tehdit edebilecek hale bir getirilmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu yazım HDP için istisnasız bir reddiye değil, bir siyasi vakanın çok boyutlu olarak tartışılması çabasıdır. Zira HDP seçimlerde 6 milyon civarında oy alabilen, siyaseten de Kürt seçmene dayanan anayasal bir partidir. Elbette tüm HDP seçmenini terörist kabul etmek mümkün de kabul edilir de değildir. Mevzu daha ziyade HDP yönetim kadrosunun terörle iltisaklı ve şaibeli durumudur. HDP yöneticileri, Kürt seçmene dayanan partinin siyasi varlık ve gücünü PKK iltisakî yönünde kötü niyetle kullanan bir anlayıştan sıyrılmalı ve kitle partisine dönüşerek Türkiye siyasi arenasında var olmalıdır. HDP, pek çok zaman parti kapatma davaları nedeniyle adı kaç kere daha değişirse değişsin, hem inkâr edilemez bir Türkiye gerçekliği olarak hem de Kürt nüfusunun önemli bir kesiminin de tercihi olarak daima var olacaktır. Seçimlerde Türk Milliyetçisi olduğunu söyleyen MHP’den daha fazla oy alan, Meclis’te MHP grubunun sağında oturabilen bir partiyi tamamen terörist ilan etmek aslında büyük bir handikap barındırmaktadır. Zira bu durumda terörist olduğu iddia edilen HDP’nin, Türk Milliyetçisi bir parti olan MHP’den daha fazla oy alması bizleri Türk Devleti olan Türkiye’de terörist sayısının Türk Milliyetçilerinden daha fazla olduğunu kabul etmek gibi son derece tehlikeli bir sonuca götürecektir. Ne her Kürt PKK’lıdır, ne de her HDP’li PKK’lıdır. Varsa içlerinde böyle olanlar, AKP iktidardadır, polis, asker, yargı ne isterse emrindedir, buyurun yapsınlar gereğini… Türkiye Devleti Türk’üyle, Kürt’üyle hepimiz ortak vatanıdır, namusudur!