HAYATI ANLAMAK

İlkokulla birlikte kâğıtla ve kalemle kurduğum ilişki, yazı serüvenim bugünlere kadar sürüyor. Yazıyla kurduğum ilişki bana ömrümce yüreğimde kapanmayacak bir yaraya da yol açtı. Bu yara kabuk bağlamanın ötesinde halen kanıyor. Edebiyatla buluşmam sonrasında da bu yara benimle olmaya devam ediyor. Dil yarası… Yaşamayanın bilemeyeceği, anlamakta zorlanacağı bir durumdur. Edebi metinlerle kendimi ifade etmenin huzuruyla yolumu sürdürmeye çalışıyorum. Bundan sonsuz bir mutluluk duyuyor, haz alıyorum. Kâğıt ve kalemle yazıya dokunuşlar beni çevremdeki birçok olumsuzluktan koruyor. Sürekli bir düşünme, düş kurma hali ile üretken olma çabası zihnimi diri tutuyor, sorumluluk duygumun artmasına, anlayışlı bir kişiliğe bürünmeme yol açıyor. Sakin ve sabırlı olmayı, öfkeden ve kızgınlıklardan uzak durmayı beceriyorum. Bu her şeyi sineye çekmeyi, kabullenmeyi gerektirmiyor. Yeri ve zamanı uygun belirlemek şartıyla sözcüklerle karşı çıkmayı da öğretti.

Çok erken yaşlarda kitaplarla tanıştım. Klasikleri okumanın tadını aldım. O eserlerle değişik zamanlara, mekânlara yolculuklar yaptım. Konakladıkları yerlerdeki hanlarda, kulübelerde, şatolarda, saraylarda farklı hayatlarla karşılaştım. Acılardan hüzün, sevinçlerden coşku aldım. Ve hayatlarımızda benzerlerini bulmanın ıstırabı, kederi ve ışıltılarıyla yazma serüvenine sürüklendim.

Hayatı ve kendimi okuyarak, yazarak anlamaya ve öğrenmeye çalışıyorum. Öğrenmenin sonsuz bir derya ve bitmeyecek bir yolculuk olduğuna inanıyorum. Bu benim dünyaya bakışım.

Kimi tüketerek mutlu olur, ben ise yazarak, üreterek mutlu oluyorum. Bunun ilhamla veya bana özgü bir durum olduğunu düşünmüyorum. Emeğin eseridir.

Can sıkıntılarından uzağım. Üretkenlik, yaratıcılık ve yeteneğin kullanımı insanı can sıkıntılarından azade eder. İnsanın yetenekleri ve ilgileri doğrultusunda üretkenliği ışıltılı bir mutluluğa sürükler. Benim ruh halimin izahı da diyebilirim.

İçimdeki duvarları yıkmaya çalışıyorum. İnsanın içindeki duvarları yıkmanın özgürleşme açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Empatiyle öğrenme sürecinde sevgiyi oluşturmaya çalışıyorum. Bu arada dinlemeyi de seviyorum. Bir başkasının kalbine uzanma ve ulaşmanın anahtarı olarak anlaşılma ve anlamanın yolunun dinlemek olduğuna inanıyorum. Karanlıktan aydınlığa ulaşmanın öğrenmeyle gerçekleşeceğine olan bağlılığım felsefemin bir parçasıdır.

Mutluluğun peşinde koşmakla elde edilemeyeceğini de biliyorum. Mutluluk başkalarından beklenmemeli, tüketimle mutluluğun sağlanacağını sananlar beyhude bir arayış içerisindedirler. Asıl büyük mutluluk kişinin kendi olma halidir.

En büyük dostum olduktan sonra kitaplarım beni hiç yanıltmadı. Ne kadar çok kelime bilirsek; o kadar çok düşünce üretebilir, o kadar çok kendimizi ifade edildiğine inanıyorum. Okuma ve öğrenmenin sevgiyle yüklü olanların işi olduğunun farkına varmamdan sonra hayatın anlamına uzandım. Çünkü öğrenme biterse yaşamın anlamı da, kendisi de biter. Öğrenmenin sınırı ve sonu yoktur, uçsuz bucaksız bir deryadır. Bir okyanus misali içine girdikçe kendisine çeker ve yeni yolculuklarla yeni yaşamlar hazırlar. Belki de dil yaramın kabuk bağlamasına vesile olur.

Amaçsızlık insanın başına gelebilecek en büyük ıstıraptır. Öylesine ne olduğunu, ne olacağını bilmeden yaşamak çekilir gibi değildir. Boş avuntularla oyalanmak, işe yaramaz işlerle uğraşıyor görüntüsü vermek… Boşluk, derin bir hiçlik hissi olmalı. Tabi ki ben amaçsızlığın ne olduğunu bilmediğimden tarifini yapmakta zorlanıyorum.

İnsanın hayalleri olmalıdır. İnsan düş kurmalıdır. İnsanın uzak erimli de olsa ütopyaları olmalıdır. Geleceğe iyimser bakmak istiyorsanız, karamsarlığın sizi ele geçirmesini; yılgın, yorgun, bezgin, umutsuz bireyler olmak istemiyorsanız ütopyalarınız olmalıdır.

Einstein’ın çok sevdiğim bir sözü ile “hayal gücü bilgiden önemlidir.”