Tarih boyu insanoğlunun bitmek tükenmek bilmeyen egoları yüzünden toplumda ayırışımalar ve kutuplaşmalar meydana geldi ne yazık ki.
Önceleri siyah ve beyaz diye başlayan ayrışma daha sonra zengin ve fakir olarak karşımıza çıksa da insanoğlunun medeniyet diye bir kavram geliştirmesiyle beraber dinler tarihiyle birlikte mezhepçilik ve kadına olan bakış açımız sadece ataerkil bir nesil üzerine geliştirdik ne yazık ki. Sanayi devriminden evvel ataerkil olan toplumlar genelde bana yapılmasını sana yapılmayanı sende başkasına yapmayacaksın diyerek art niyet besleyen insanlar karşısında gerektiğinde tek ses olabiliyorlardı
Ama! Ne zaman toplum bireyselliğe doğru adım atmaya başladıysave çıkarcı ve menfaatçi olduktan sonra ne yazık ki empati yapmayı bir kenara bırakıp kendi egomuzun bize dayattığı benlik kavramını kendi içimizde geliştirerek; “Ben bilirim, ben üstünüm, ben zekiyim, bana saygı duyun” denmeye başlandı. Bunun en büyük nedenlerinden biri ise insan neslinin diğer yaratıklara oranla hızlı gelişiyor olmasıdır. Bu da insanlar arasında güçlü olmak ve bu şekilde diğer insanlar karşısında üstünlüğünü sağlayarak kendisini egemen bir güç olarak kabul ettirmiş olması.
Bunun en bariz öğrekleri derebeylik ve aşiret düzeninde beyliklerin saltanatlarını sağlamlaştırdıktan sonra İngiltere ve Fransa’da olduğu gibi Krallıklarını ilan etmeleridir. Ne zaman ki demokrasinin talepleri artmaya başlayıpinsanlar hak arayışına girmeye başlayınca sadece tarihin karanlık sayfalarına gömüldüler bu cenahlar.
Benimbunlara neden değindiğime gelirsek; çocuklarımızın kendi kararlarını artık kendi iradeleri doğrultusunda ailenin etkisi altında vermekten kendilerini kurtarma çabasından kaynaklanıyor.“Bir birey olarak kendi kararlarımı verebileceğim biçimde özgür irademle hareket etme hakkına sahibim” demeye başladı.“Sizin aklınıza ihtiyacım yok” diyerek herkese tepeden bakmayı kendilerinde bir hak olarak görmeye başladılar. Bu ister istemez toplumun geneline sirayet edince gençler ve ileri yaş arasında bir kuşak farkı ortaya çıkmasına vesile oldu.
Misal, biz büyüklerçocuklarımız ile olan ilişkilerimizdeçocuklarımızın bizden istedikleriözgür iletişimi ve kendilerini anlattıklarında onları gerçekten ne kadar anlıyoruz ve onların düşüncelerini ne kadar önemsiyoruz ve onların yerine kendimizi koyara ne kadar empati yapıyoruz, onların seviyesine inerek ne kadar onların yerine kendimizi koyuyoruz? Çocuklarımızla ilişki kurarken bir an kendi çocukluğumuzu ve çocukken bize karşı büyüklerimizin davranışlarını aklımıza getiriyor muyuz? Büyüklerimizin bize karşı takındıkları tutumdan rahatsız olduğumuz hiç aklımıza geliyor mu?
Eğer çocuğunuzla ilişkinizde çocuğunuza samimiyetinizi gösterirseniz o çocuk önemsendiğini anladığında hiçbir zaman kendi içindeki yalnızlığı ile kalmadan özgüven eksikliğini belkide hissetmeyecektir. Çocuklarınızın yaptıklarını ve konuşmalarını takdir etmek veya onların yanlışını görmelerini sağlarken takınacağımız tutumu belirlerken yada çocuklarınızla konuşurken çocuğunuzu önemsediğinizi ve onlara güvendiğimizi hissettirmeliyiz.
Ancak bu şekilde çocuğunuzun ileride size karşı olan tutumunu da belirlersiniz. Eğer o sevecenliği, önemseme hissini o çocuğa yansıtmazsanız, 10 yıl sonra o çocuk da kalkar sizi ciddiye almaz ve sizi cahillikle suçlar. Sizin “eski kafalı geri zekâlı olduğunuzu ve onu anlamadığınızı” söyleyerek sizi küçümserse hiç şaşmamalısınız.
Çocuklar ve kadınlar aynı hisleri ve duyguları beslerler. Sevildiklerini, takdir edildiklerini gördükleri müddetçe size saygı duyarak sevgilerini “har” tutarlar. Tanrının yarattığı bu iki güzel ve sevgi isteyen varlığa yumuşak huylu naif bir şekilde, her zaman çiçek gibi suladığınız sürece yaprakları dokularını koruyarak, etrafına pozitif enerji yaymayı sürdürür.Solan bir yaprakla beraber sizde solarsınız. Unutmayın onları soldurup küstürmek istemiyorsanız sevginizi esirgemeyinve kötülükler karşısında savunmasız olmadıklarını yeterki akıllarını kullanarak hareket etmeleri gerektiğini güzel bir lisanı harbiyeyle anlatın. Bunu becerirseniz sizi anlayacaklardır muhakkak, bu inanç çok önemli büyüklerimiz için..Yani anlayacağınız çocuklarla ilişki kurarken onların bir gün büyüyeceğini unutmayın.
Çocuğunuzla arkadaş, dost ve sırdaş olmayı deneyin.
Unutmayalım ki dünya bir döngü içerisinde devamlı sirkülasyon yapmakta ve yerine yenileri gelmekte, siz biz bu kısır döngü içinde sadece atom zerreciği kadar ufak bir parçayı temsil etmektesiniz.
Atalarımızın söylediği gibi;“Ne verirsen elinle, o gider seninle.”