El Gözü ile Atatürk

İngiltere’nin Türkiye büyükelçisi olarak görev yapan bir Percy loraine 10 Kasım 1948 günü Atatürk’ün 10. Yıl dönümünde BBC radyosuna bir anma konuşması yapmış.

Ayrıca bu konuşma the listerin dergisinde “Kemal Atatürk as I knew him” (bildiğim kadarıyla Atatürk) başlığı basılmış.

Bakın neler demiş Percy loraine.

Kemal Atatürk öleli 10 yıl oluyor kavga ve çekişmelerle insanlığın geleceği hakkında duyulan umut ve korkularla dolu on yıl. Bu süre içinde kadın-erkek, büyük küçük herkesin yaşamında değişmeler odu. Atatürk ile ilgili anılar tazeliğinden bir şey yitirmedi. Yiğit, vakur dimdik bir adamdı. Kusursuz giyinirdi. Biçimli yüzü duru mavi gözleri çalı çalı kaşları vardı, yer yer sert çizgili. Olan bu yüz hemen hemen her zaman ağır başlı ve ciddiydi. Bakışlarında, her hareketinde, duruşunda bile büyük canlılık vardı.

Zihnide vücududa kurulu bir yay gibi her an harekete hazırdı. Cumhurbaşkanı olduktan sonra askeri üniformasını çıkarmış bu şerefli üniformayı bir daha tören ve geçitlerde bile giymemiştir. Bu gibi durumlarda sade bir gece kıyafeti, silindir bir şapka giyer ve misan olarak yalnızca kurtuluş savaşının altın madalyasını (istiklal madalyası) takardı.

Seçkin bir adamdı. Eşine kolay rastlanmayan bir adam, tehlikelerden korkmaz güçlüklerden yılmazdı. Bir mesele de neyin önemli, nelerin önemsiz olduğunu çabucak ve kolayca kestirirdi. 

Sorumlulukları ağırdı. Ancak o bunların hepsini kabul eder başkalarının sırtına yüklemezdi. Sorumluluktan korkmazdı. 

Onun saygısının kazanabilmek için sizinde yüksek sorumluluk duygununuzun olması gerekirdi. Dürüstlükten yana kusursuzdu apaçık çevresindekiler üzerinde elektirikleyici bir etkisi vardı. Doğa ona büyük bir irade gücü vermişti. Ama öyle sanıyorum ki o bu gücü hep bir bilinçli bir disiplin ile kurguluyordu. 

Kemal Atatürk’ün en sevdiği konuşma yolu bakan arkadaşlarını da ayırmaksızın çevresindekiler görüşmek istediği kimseler psikolojik ve bilimsel bir sınavdan geçirmekti. Kimi zaman sorular yağdırır kimi zamada uzun uzun kendi görüşlerini açıklardı. Sonra soru dolu bir duraklama, çatılmış kaşların altından o duru mavi gözlerinin altından insanın içini okuyan bir bakış. Bu bakıştan ne demek istediği anlaşılırdı. 

*

Peki ne yaptı Atatürk o parlak askerlik kariyerinin dışında neler başardı?

Mutlak bir yönetimin Küllerinden ve zihniyetinden yep yeni bir devlet çıkardı. Felaketlerle dolu bir savaşta artık her şey kaybolur gibi olduğu bir sırada onun Türk ulusuna inancı bir an bile sarsılmadı. 

Bu savaş, övünç verici bir asker geçmişe sahip bir çıkış için çok aç bir denemeydi. 

İşte Atatürk Türk halkının kendine olan güvenini yeniden canlandırdı. Zihinlerini özgürlüğe kovuşturup güçlerini harekete geçirdi. Eskimiş bir geçmişi gömüp ulusuna geleceğin kapılarını açtı ve buy ulusa sonuna kadar mendi.

Atatürk’ü diktatör sayanlar olmuştur bence bu hem yanlış hem de yanıltıcı bir görüştür. Kabul edelim ki günümüzde diktatör sözcüğünün yeterli bir tanımı yapılmamıştır. Hitlere Mussoliniye diktatör denmesi hiç kimsenin karşı çıkacağını sanmıyorum.

Öyleyse Mustafa Kemal Atatürk neden aynı gruba girmiyor diye sorulabilir. Bunun bir çok nedenleri vardır. Bir kere Atatürk bilinçli olarak kendi yokluğunda uygulanacak bir düzen kurmaya kendinden sonra sürecek bir hükümet ve yönetim sistemi yaratmaya çalışıyor. Görüşlerinizi zorla kabul ettirmekten çok ilkelerini öğretmeye ve ülkelerini açıklamaya uğraşıyordu. 

Kurtuluş savaşı sırasında arkadaşları ile hazırladığına göre egemenlik büyük millet meclisinindi. Halk tarafından seçilen mebuslar dört yılda bir Cumhurbaşkanını seçmekle görevliydi. Meclis yaşama yürütüme yetkilerine sahipti.

Büyük millet meclisine karşı büyük saygısı vardı. Pek çok kimsenin sandığı gibi sağa sola emirler yağdırmak şöyle dursun bakanlar her zaman kendi sorumluluklarını yüklemeye zorlardı. Öyle sanıyorum ki yaşasaydı belki bir sonraki seçimlerde adaylığını koymayıp kurduğu düzenin yokluğunda gereği gibi işleyip işlemediğini görmek isteyecekti. Ancak arkadaşları ve danışmanları bırakır mıydı bunu kestirmek güçtür.

***

Bu Büyükelçinin yazısının ancak bir bölümü. Bunu neden burda paylaşmak istedim. Bize bu günleri yaşatan büyük adamı anlamak istemeyen ve anlamayanların ayılmasını düşlemektir. Buna göre bilirler mi hiç sanmıyorum. İşlerine gelmez çünkü.

Atatürk bu ülkeyi kurtarmasa idi belki de o uyanmayanlar bu dünyaya bile gelemeyeceklerdi. O zamanki savaştığımız bir ülkenin insanı bile onu yere göğe sığdıramıyor? Sadece o mu?

Bütün dünya aynı görüşte seni rahmet ve minnetle anıyor sevgili Atatürk nurlar içinde uyu.