Edebiyat, kusursuzluğu görebilmek ve onu ifade edebilmektir. Az sözü, yazıyla buluşturmaktır. Buluşturduğu her anı, olayı, varlığı resme edebilmek, temalarla zenginleştirmektir. Okuyucunun gözünde mekânı canlandırmak, yaşanır kılmaktır. Olayın örgüsü içine katabilmektir. Kahramanın veya kahramanların peşinden sürükleyebilmektir. Görmediğimiz yerlerin, yaşamadığımız zamanların, olayların şahidi olabilmektir. Bazen durgun bir suyun berraklığında kendini seyretmek, bazen hırçın dalgalardan kurtulmak için çırpınmaktır. Bazen aşk ateşinde kavrulur, acı çekerken bazen de aşkın kollarında Nirvana’yı hayal etmektir.
Savaşın, vahşetin ortasında yaşama tutunurken, lanetler okuyup ölümü özlemektir. Çarmıha gerilen İsa misali gülümsemektir. Ruha dokunurken; okşamak, sevgiyle kucaklamak yüreğine taşımaktır.
Sözcükler yalan söylemez, siz yalanları yazmadıkça… Sözcüklerin; berrak, yalın, alımlı, kibar, naif bir özelliği vardır, siz onları zihninizle, dilinizle kirletmedikçe… Dilinizdeki her sözcük damla damla akar okyanusun derinliğine, maviliğine karışırken kirlerinden arınır, canlanır yeniden doğar, döner size sabırla… Edebiyat o maviliği, duruluğu ruhunuzun derinliklerine taşır, damarlarınızda dolaştırır. Öyle anlar var ki ayrılığın ebediyetinin saklı olduğunu sanırsınız. Edebiyat o derinliklere dalar, gizemi kendi üslubuyla ve dikkatli bir dedektifin özeni ile gözlerinizin önüne serer. Olayların örgüsünü kurarken geçmiş onun en değerli hazinesidir. Oradan beslenir. Oradan biz kopmak istedikçe sözcükleriyle, diliyle sürükler götürür. Acıları, hüzünleri, kederleri, coşkuları, yaratıcılıkları, efsaneleri, gizemleri yeniden yaşatır kendi penceresinden…
Heykeltıraşın inceliğini, ressamın özenini, müzisyenin duygusallığını bünyesinde taşırım. Sözcüklerle yolculuğa her çıkışımda acıları yüreğime taşırken, coşkularla çoğalırım. Bir soruna çözüm aramam. Yargılarda bulunmam. Sorgularken sadece yeni yolculuğumun limanlarında karşılaşabileceğim belirsizlikleri aktarmaya çalışırım. Farklı olmak zorundayım. Var olanla uyumlu olmayı düşünmem. Benzeşmek üretkenliğimi ve yaratıcılığımı tüketir.
Yazdıklarımın anlamsızlaşması ve kendimi inkâr etmem demektir. Var olanı ret ettiğimden uzlaşmam, barındırmam, barınamam. Zor iştir onunla birlikte yaşam ve düşünmek. Yazmak deliliktir… Yazar bu deliliği sözcükleriyle size aktarır.
Dünyanın kendime miras olmayıp, çocuklarım için emanet olduğunu düşünürüm. Daha güzel bir dünya düşü benim besinimdir. Geçmişe yaptığım her yolculukta geleceğin aydınlığının ipuçlarını arar, vermeyi amaçlarım.
insancılım, duygusalımdır. Sözcüklerle kurduğum insani bağ beni gönüllere taşır. Gözlerin ve sözlerin birbiriyle uyumlu olmasının farkındayım.
Gözler gönlün aynasıdır
Gözler yalan söylemez
Yüreğime ılık ılık akan
Hasretin şarkısını
Sevdanın ezgisini
Mutluluğun resmini
Yüreğine yolluyorum
diyecek kadar duygu yüklüyümdür. Amacım; insani olanı insana, insanca ulaştırmaktır. Kin, öfke, nefret, aşağılama, ötekileştirme, lanetleme sözcüklerini ve düşüncelerini hafızamdan silmişimdir.
Geçmişi yazarken; o günün koşullarını, zamanını, mekânını, ruh hallerini dikkate alırım. Statik ve statükocu değilim. Bağnazlıktan uzak, akılcı ve çağcıl düşünürüm. Kurmacalar kurar; çok aykırı düşüncelerle bazen şaşkınlık, bazen hayranlık, bazen hayal kırıklığı yaratırım. Bütün bunlardan dolayı muktedir hukukuna göre bazen cezalandırılmayı umursamam. En aşağılık cezalandırma olan düşüncelerimin cezalandırılmasına hazırlıklı olup sonuçlarına katlanmasını veya düşüncemle siper olmasını bilirim.
İhtiraslı olmayıp, ihtirasların insanları sürekli savurduğunu ve önlenemez ahlaksız sonuçlara yol açtığını da bilirim. Tutkum yazmak, daha çok, daha güzel, yüreklere dokunan, ruhlara ışık olanı yazmaktır. Kötülüğe bulaşmam, kıyısından köşesinden de olsa, kimselere zarar vermese de, kimseler görmese de kötülükten uzak durmaya çalışırım. Çünkü; ana fikrim öncelikle kendime duyduğum saygıdır. Saygın bir görüntüden çok, var oluş en önemli derdimdir.
Hayatı, hayatın derinliklerinde saklı olanları ve bilinmezlikleri sorgular, kurgular, kahramanımla yolculuğa çıkarım. Mola verdiğim limanlarda yeni kahramanların peşine takılırım.
Özgürlüğümden taviz vermem. Özgür bir insana Tanrı’nın gerekmediğini bilirim. Tanrı aslında varsıllara da uğramaz. Yoksullar Tanrının varlığıyla avunurlar, avutulurlar. Günahlarının affı, mükafatlarının karşılığı olarak cennette ulaşmaları için “şükürle “ terbiye edilirler. Sessizliğe gömüldükleri her düş sonrası Tanrının kendilerini terk ettiğini gördükçe, arada isyanı göstermeden umutsuzluğa sürüklenirler, O umutsuzluk anlarında varsılların hoyrat, dobra, baskıcı , öfkeli sesleri ile silkelenirler. Tanrıyla koşut olmanın ürkütücülüğüyle endişeyle karışık bir korkuya kapılırlar. Özgürlük nedir bilmediklerinden Tanrının kendilerini terk edeceği endişesi, korkusu… Onların yerine akıllarını kullanan varsıların söylevlerine kanarlar, aldanırlar. Kısıtlanmış düşünce ve duygu dünyasından uzak, özgürce yazmayı amaçlarım. Bilginin sonsuzluğunda çıktığım her yolcululukta dünyayı daha az tüketeceğimize ve tüketileceğimize inanırım.