Ağustos sıcağında da hiç yatılmıyor. Yatağın içinde bir sağa bir sola dönüp duruyorum. Perdenin arkasından sızan ışık adeta “Kalk!” diye bağırıyor. Vücudum terden sırılsıklam olmuş. Yataktan kalkıp doğru mutfağa gidiyorum. Bir bardak suyu bir dikişte içiyorum. “Ooh!” su da nasıl güzel gitti. Ekmek yerine, aş niyetine… Ciğerlerim yanmış kavrulmuş adeta.
Günlerden Pazar, çoluk çocuk bu saatte imkânsız kalkmaz. Kendimi dışarı atıyorum. Tenha sokaklarda, caddelerde gezmeye bayılırım. Kuş cıvıltıları kulağıma ezgiler söylüyor. İnsan kalabalığı, trafik gürültüsü, korna sesleri olmadığı için insan sessizliğin sesi ile huzur buluyor.
Boş caddede ilerliyorum. Henüz açılmamış dükkânların camlarına bakıyorum. Birkaç sokak köpeği geçiyor önümden. Burnuma burcu burcu bir koku geliyor. Bu kokuyu nerde olsa tanırım. Koku beni mıknatıs gibi kendine çekiyor. Bu koku… Vazgeçilmez ekmek kokusu. Sıcak ekmeğe de hiç dayanamam. Hele de karnım açsa hiç affetmem. Köşesinden, en çıtır yerinden kopararak yemeye bayılırım. Açık kapıya doğru ilerliyorum.
“Dolapta soğuk su var mı?” sesi ile kendime geliyorum. Sabahın bu saatinde soğuk su! Ocak başında ekmek pişiren fırıncı soruyor bu soruyu. Yüzü tandır ateşinden yanmış. Alnından aşağı doğru süzülen boncuk boncuk terleri elinin tersi ile silerek bir kürek pişmemiş ekmeği daha tandıra yolluyor.
“Var usta.” diye cevap veriyor genç çırak. Soğuk suyu getirip veriyor. Fırıncı şişedeki suyu nefes bile almadan içiyor. Sonra da oflayıp puflamadan, yandım, öldüm, bittim, diye sızlanmadan çoluk çocuğunun rızkını kazanmak için ateş başındaki işine devam ediyor. Ve onun tek bir teselli kaynağı var. O da buz gibi bir su.
Soğuk bir su içebilmek çok önemli, peki, soğuk bir su olabilmek ne kadar önemli?
Bir gülümsemek… Bir gülücükle gönül almak… Bir insana moral vermek… Düşeni kaldırmak… Yetimi kayırmak… Açı doyurmak… Hayvanları korumak, kollamak… Hastaya yardım etmek… Yaşlılarla sohbet etmek… Etrafımıza sevgi tohumları saçmak… Muhabbetle bakmak… Yaratılanı sevgiyle kucaklamak… Kafayı telefondan kaldırıp etrafımıza bir bakmak… Bir selam vermek… zor olmasa gerek. Bir gönüle girmek, bir tebessümle gönül almak, bir tatlı sözle mutluluk dağıtmak… İşte budur soğuk su olmak. Çölde vaha, sıcakta şifa, soğukta devadır.
Soğuk su olmak, soğuk su dağıtmak, bir bardak soğuk su ile hayata dönmek… Soğuk suyu kana kana içmek ve kendimize gelmek…
Su şifadır. Su bulunmaz bir nimettir. Gelin bir damla su olalım… Gelin bir olalım… Gelin beraber olalım… Gelin çöl sıcağında dağıtılan bir bardak soğuk su olalım.
Hayat zor, hayat çileli, hayat ateş gibi yakar kavurur bizleri. Herkesin kendine göre bir hayat mücadelesi var. Önemli olan hayatın zorluklarına isyan etmek değil, önemli olan yükümüz bizi yakmaya başlayınca durup, soğuk bir su içebilmek de… Soğuk bir su içip işimize sımsıkı sarılabilmekte… Soğuk bir su içip hayata kaldığımız yerden devam edebilmekte…
Ya toprak ol
Ya da su
Sakın ateş olma