Otuz üç yıllık yazma serüvenimde güzel bir yol katettim. Çocuklarımın da büyümesi ile son üç yıldır canla başla çalışmaya başladım. Hiçbir çaba sonuçsuz kalmaz. Sekiz adet basılmış kitabım, binlerce okuyucuya ulaştı. Sosyal medya yolu ile de güzel bir takipçi kitlem oluştu. Her şey güllük gülistanlık değil mi? Ama biz güçlendikçe gücünüz ölçüsünde imtihanımız da artıyor.
Benim bir bilgisiz tarafım var, o da sosyal medya. Cep telefonunda iki kısa mesaj yazana kadar Allah canımı alıyor. Koca bir makale yazsam böyle zorlanmam. Şimdiki gençlerin yaptığı gibi “Tm, Ok, Mrb…” gibi harflerle de geçiştirmeyi beceremiyorum. İlla uzun uzadıya nameler döktüreceğim. O yüzden paylaşımlarımı yapıyorum ama sohbet muhabbet işine de mümkün nispette girmiyorum.
Geçen günlerde sosyal medyama bir mesaj geldi. “Zeynep Hanım ben sizin sıkı takipçinizim. Sizin haberiniz yok galiba, hakkınızda suç duyurusu var. Şu linke tıklayarak görebilirsiniz.” gibisinden bir yazı.
Afalladım kaldım. Allah Allah yazar adamın suçla suçluyla ne işi olur? Etliye karışmam, sütlüye karışmam, siyasete bulaşmam. Benim işim yazmak, gece yarınlarına kadar okur, yazarım. Gözlerim kan çanağına dönüp parmaklarım titremeye başlayınca da yatarım.
Mesajı gönderen kadın takipçime uyarısı için teşekkür ettim. Gönderilen linke büyük bir iyi niyetimle tıkladım. Sen misin tıklayan meğer dolandırıcılarmış! Bir girdim, çıkamıyorum.
Oraya tıkla, buraya tıkla, şifre değiştir. Ne yaptığımı bilmeden ha bire kod girip durdum. Dolandırıcıların attığı yemi sazan gibi yutmuştum. Sizin anlayacağınız ellerimle hızsızlara instagram hesabımı teslim etmişim hem de üstüne üstlük bir de onlara teşekkür ederek.
Elim ayağım birbirine karıştı. Betim benzim attı. Hesabımdan benim hiç paylaşmayacağım tarzda paylaşımlar yapılmaya başlamış. Hesabımı takip eden arkadaşlarım aramaya, mesaj atmaya başladı. Hesabın çalınmış, şifreni değiştir. Hesabında farklı paylaşımlar var, bu sen olamazsın, kontrol et… Telefonum susmuyor. Suratıma bir yumruk yemiş gibi dondum kaldım. O kadar farklı bir duygu ki anlatamam.
Saygın bir statünüz var, sizi seven, beğenen, değer veren insanlar var. Ve birileri sizin hesabınızdan hiç tasvip etmediğiniz resimler, yazılar paylaşıyor. Tamam, kimse inanmamış ama ya onca insanın içinden birisi inanırsa, parasını kaybederse, ben de mahcup olursam korkusu öldürdü beni.
Suç duyurusunda bulunmak için Emniyete gittim. Ömrü hayatımda bir ya da iki kere Emniyet Müdürlüğüne gitmişliğim oldu. O da ehliyet almak ve ehliyet yenilemek için. Yıllardır görmediğim bu kapıyı görmek de varmış. Kırşehir Emniyet Müdürlüğü, Siber Suçlarla Mücadele Şubesi’ndeki memurlar sağ olsunlar çok yardımcı oldular. Ne yazık ki bu tarz suçların çok arttığını, her gün birkaç kişinin bu şikâyetler geldiğinden bahsettiler. Hesabımı geri aldılar ve tekrar çalınmaması için pek çok şifre koydular.
Ne yapalım, yediğimiz darbeler hep bir hayat tecrübesi değil mi? Bundan sonra daha dikkatli olurum.
Peki, Zeynep bundan ne ders çıkardı? Pek çok ders…
Haberlerde dolandırıcılık haberlerini dinlerdim ve hayret ederdim. Bu iş bu kadar kolay mı, diye düşünürdüm. Meğer kolaymış. Bizler kandırılmaya çok alışkın bir toplumuz. Kimileri gözlerimizin içine baka baka kandırıyor, kimileri de bakmadan. Bunun adına iyi niyetlilik, saflık diyemiyorum. Bu olsa olsa cahillik olur hatta kara cahillik olur.
Üç beş gün üzülüyoruz. Sonra da, “ne var bunda bir kandırılan ben miyim?” deyip kabulleniyoruz. Bir de kendimizi rahatlatmak için, çok büyük dolandırıcılık şirketiymiş, bu kadar yalana dolana herkes inanırdı. Beni öyle sıradan hırsızlar kandırmadı canım, koskoca bir çete, çete kandırdı. Özrümüz kabahatimizden büyük.
Artık eskisi gibi değil, kapılar kırılıp balkonlardan atlanıp evlere girilip üç beş altın, birkaç elektronik eşya çalınmıyor. Gelişen teknoloji ile birlikte hırsızlar da çağa ayak uydurdu. Birkaç dokunuşla kasalar boşaltılıyor.
Nasrettin Hoca’nın hesabı “hırsızın hiç mi suçu yok?” demeyin. Hırsız, adı üstünde. Hırsız hırsızlığını yapacak. Benim asıl kızdığım bizim cahilliğimize… Araştırmadan soruşturmadan her şeye inanmamıza… Her söylenene, her yazılana, çizilene kanmamıza…
En büyük güç nedir biliyor musunuz? En büyük güç hatta güç değil, güç kaynağı: Bilgidir.
Ne geliyorsa başımıza bilgisizliğimizden geliyor. Bilmediğimizi kabul edip de öğrenmek için çabalamamızdan geliyor. Bunu size, bir tecrübe ile örneklemek istedim. Eğer ben dosya uzantıları hakkında bilgi sahibi olsaydım. Bana gönderilen dosyanın bir virüs dosyası olduğunu anlar ve girmezdim.
Tüm hayatımız tepetaklak olmadan bu gaflet uykusundan uyanalım dostlar. İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Bilgi çerçevesi çok geniş yeter ki biz içeri bir girelim. Üzerimizdeki şu cehalet cübbesini bir çıkaralım. Konu ne olursa olsun araştıralım, okuyalım, işi erbabı insanlardan ders alalım.
Kitap dostlarının dikkatine! İnstagram hesabım zeynepnurkucuk olarak güncellenmiştir. Kitap severlerle bu hesaptan buluşmak dileğiyle…
Ya toprak ol
Ya da su
Sakın ateş olma