DENİZ’lere SAYGIYLA… - ŞERİF ASIM
Bilmem kaç zaman oldu
Bırakalı saymayı,
Yırtıp atalı “görüldü”lü mektupları?
Sözcüklere, gülüşlere, ümide de
Düşman mı kesilecektik?
(Dile getiremesen, seslere dönüştürüp boşluğa savuramasan da
düşüncelerini?
Bir kırıklık, bir kırgınlık, bir küskünlük (isyan demeyeceğim),
-Nazım’ın deyimiyle “sol memenin altındaki cevahir”de-
Bağlamanın telleri gibi tın tın edip durmuyor mu?
Hadi açık oynayalım artık, söz kamuya bildirim yok
Elverir ki kus artık içindekileri.)
Hücrendeki ahizeden
Bir alo’ya sığdırıp
Siverek’in uzun uzak özlemlerini,
Eşinin, çocuklarının hasretini,
Yakılan devrim ateşinin
Kıvılcımları misali
Taa içinde duyumsayıp
Eriyor musun için için?
Düğümleniyor mu
boğazında sözcükler?
seneler adını değiştirse de
değişmeden aynı çürümüşlüğüyle
devam ediyor zihinlerimiz…
sen düştükten sonra;
darbe girişimi oldu,
yeni bir rejimimiz,
madenlerde iş kazasına uğrayanlarımız,
selde kaybolanlarımız,
talan edilen ormanlarımız,
yangınlarda cayır cayır yananlarımız,
depremlerde göz göre can çekişerek ölenlerimiz…
şimdilerde en önemli derdimiz:
geçimimiz…
hınzırca gülümseyerek
başladığını duyar gibiyim
kadife sesinle:
“Yine de ülkem yine de halkım…
Mor dağlara sözümüz var!”
Biz, biziz, bizleyiz…
Pis Sultan’ımın sözü,
Karacaoğlan’ımın deyişi
Deniz’imin haykıran sesi,
Karayılan’ımın mavzeri,
İnce Memed’imin isyanı,
Şeyh Bedrettin’imin cesareti,
Neşet’imin türküsü,
Uğur’umun kalemi,
Ciğerparem, kavga çiçeğim, bitmeyen sızım…
Sen anlat, sen söyle…
Tutsaklığının cenderesinde
Sahi, neleri işleyip durmaktasın -hala-
Gönlün gibi pirüpak satırlara?
Demir parmaklı pencerene sevdiğin sardunyanın
Boy verip filizlenmesine
Sana gün gün ilham vermesine
Dünü hatırlayıp bugünü yaşamayıp
Ama inatla YARINA deyişlerine
izin veriyorlar mı?
Söyle iki gözüm, cancağızım, suskun direnişim,
Son umudum…
Ezgilerin, çizimlerin illaki kitapların var,
İçimizin yangınına su serpecek.
Ve fakat bilemezsin ki kor gibi yakan
Ne acı bir özlemdir bu;
Gittikçe çoğalan, Geçtikçe artan, günlerce kanayan…
Esenlikle…